6 MART-UMUDUN DÖNÜŞÜ

Şimdi size destanlara konu olacak, siyasi tarihimde bir dönüm sayılacak bir günü anlatacağım. Öyle bir günü geride bıraktık ve öyle bir sabaha uyandık ki bunu hala genç sayılan bir seçmenin gözünden ve duyguları ile okumanızı istedim.
Fakat önce hızlıca bir tanımlamada bulunacağım. Bu ülkenin yalnızca laik seküler veya sol ağırlıklı kesimi değil, gelinen son süreçte gençliğin bir çou bu hükümete karşı. 20 yıldan uzun oldu bu süreçte yandaş olmayıp da yaptıklarının canını yakmadığı kimse kalmadı. Yandaşı da kişisel çıkarlar uğruna az yemediler de o bu yazının konusu değil. Twitterda “türbanlı bacılarımız şu an meslek edinebilmelerini bize borçlu” diye tweet atıyorlar, yüzlerce alıntı mention var üzerinde “ben bir türbanlı olarak ne sizin bacınızım ne de size bir şey borçluyum”. Çünkü dünyanın nereye gittiğini biliyorlar.
Bunca yıldır oradalar ve asla değiştirilmeyecek bir hükümdarlık haline gelmiş gibiler. Devletin her kademesindeler, devlet benim diyorlar, yasama ve yürütmeyi tek kişi haline getirip tüm kurumları da şahsına bağladılar. Yargıyı ve TSK gibi bu ülkenin şerefli teşkilatlarını bağımsız bir akıldan kopardılar. Canları bir STK’ya bile saldırmak istese AKUT örneğinde görüyoruz mutlaka tasfiye edip yandaşa bağlamak için bir yolunu buluyorular .“Yapma, etme” diyenleri dinlemiyorlar. Sonuç kızılay çadır satıyor.
Rezaletlerinin nasıl bini bir para ise utanmazlıklarının ve ekran karşısında kısa süre arayla 180 derece dönmüş açıklamalarının da aynı miktarda. Gözümüzün içine baka baka yalan söylüyorlar ancak seçimler boyunca gitmiyorlar. Pandemi oluyor, süreç doğru yönetilmiyor. Yangın çıkıyor, uçaklar havalanmıyor. Sel oluyor, dere yatağına imar izinleri verilmiş. Deprem? Hepimizin canı da psikolojisi de hala enkaz altında zaten daha fazla konuşmama gerek var mı? Her felaketin boyutunun bu raddeye gelmesinin hem sebebi hem de müdahale güçlüğünün arkasındaki neden iktidarda. Hala ve ısrarla. Ekonomiden eğitime sağlıktan toplumsal huzur ve barışa kadar kitaplar sürecek şeyler yaptılar. Yapmaya devam ediyorlar.
İşte Umut Bu Toprakları Böylece Terk Etti.
Bunların bilincinde olan, sonradan bile gözü açılmış olan herkes uzun zamandır umutsuzluk içerisinde. 2018 Türkiye Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “Ya bu düzene evet diyeceğiz ya da değiştireceğiz oyu kullanılıyor. Muhalefet çoğunlukta ve bu sefer gidiyorlar.” Ümidiyle sandıklara koştuk. Seçim güvenliği için sabaha kadar oy pusulaları ile uyuduk. O görüntüler hala hafızamda. Ancak o seçim bu kitle tarafından kaybedildi. Aday’ın bir sms ile yenilgiyi kabullenmesi, daha sonra hakkında yayılan iddialar, chp genel kurullarında kendisi için imza verilmesi talebine “size ihtiyacım yok” diye verdiği aşırı ve çocukça tepki, CHP’nin içerisinden bile kendisine doğru düzgün oy gelmediği kulisleri içimizi dağladı.
Yıllarca iktidara sallayan partiler şimdi yanlarında, gözümüzün içine baka baka aklımızla alay ediyorlar, 2018 seçiminden sonra 3 ay kendimize gelemedik. Bu düzen nasıl değişecek dedik.
Sonra toprağa ilk tohumu atan bazı şeyler oldu benim nezdimde. Galatasaray spor kulübünün seçimli genel kurulları. Bir başkan kulübü kötü yönetiyordu, gücü ve bağlantıları vardı üstelik kongredeki yaşlı ve emektar çınarlar tarafından destekleniyordu. İlk sandıkları önde tamamlamasına rağmen sonlara doğru yerini “yeni” ye bırakıp fark yiyordu. İşte diyordum, genel seçimlerde de bu olmalı. Üstelik bu birkaç defa oldu. İlk seferde müthiş bir yeni yönetim kuramadık fakat birkaç seçimde değiştire değiştire, gelen gitme korkusuyla oturunca hesap vereceği şekilde icraat yapma zorunluluğu hissetti. Şimdi kulübün hali çiçek gibi.
Bir de Türkiye Barolar Birliği seçimleri var, iktidarı arkasına almış bir TBB yönetimi vardı o zaman. 2 numaralı barolar kurdurdu, delege sayısını düşürttü, pandemi bahanesiyle illerdeki baro seçimlerini erteletip bu süreçte genç avukatlara olmayacak vaatlerde bulunmak üzere her gün sahadalardı. Yine de seçim olduğunda planları tutmadı. Meslektaşların içindeki bağımsız ve muhalif ruh kişilerin ideolojilerinden üstün geldi ve hilelere başvuranlar seçimi kaybetti. O zamanki TBB başkanı şimdi Lefkoşa’da büyükelçi ve umarım Kıbrıs’ta devreye girmesi gereken bir politik kriz olmaz diye dua ediyoruz.
Sonra yine sıkıntı dolu günler devam etti, topraktaki umut tohumu gözümüzden kayboldu. Kendini bu kadar devlete sirayet etmiş bir hükümet gerekirse zor kullanır yine de gitmez miydi? Karşısında durabilecek iyi bir muhalefet yok muydu?
Tohuma su küçük muhalefetten gelmeye başladı, TİP milletvekilleri mikrofonu her aldığında ateş püskürüyor meclisteki 4 koltuklarını adeta 144 koltuk gücüne çıkartıyordu. Röportajlara çıkan Cem Uzan 3.kez aday olamazsın diye bağırdı aylarca, ana muhalefet dedikleri bu sözü çok sonra etmeye başladı. Korkmadan, tükenmeden, sinmeden aynı şeyleri söyleyebilen insanlar hala vardı siyasetimizde. Kötüye kötüsün diye haykırabilmek son bulmamıştı.
Cılız bir dal çıktı topraktan, ne tarafa doru yükseleceğini bilmeden. Sonra 6 kişi bir araya geldi, 6 başka görüş. Birçok konuda bambaşka düşünen 6 parti dedi ki “bir araya geleceğiz ve bu bitkiyi orta yolda uzatacağız.”
Aday tartışmalarına kadar bu bitkinin boyu ne kadar uzadı asla anlamadık. Bir yükseldi bir düştü. Ortaya ayakları yere basan mutabakatlar konuşmadı, yer yer birbirinden farklı tavırar takınıldı. Ortadoğu siyasetine yaraşır manilerle, mecazlarla kavga edildi. Hepimiz yılmıştık. Üstüne, masanın oy oranına göre en büyük iki ortağından biri aday görüşmesinden sonra metne imza atıp kamera karşısına geçip dedi ki “ben ayrılıyorum.” İşte orada umut çiçeğimiz soldu dedik. Birlik beraberlik içinde yalnızca kötü giden düzeni değiştirmek gibi basit bir ortak müşterekte bile bir araya gelemediler dedik.
Sonra bu mutsuz umutsuz havada gözlerimizi 6 mart sabahına açtık.
Barışsalar bile kim aday olacaktı?
“Mansur Yavaş gibi devlet adamı yok hem sağcı kökenden bir CHP’li o olsun” diyenlerin karşısında “Evet o sağcı kökenden, Kürt kökenli vatandaşlar oy vermekten imtina eder” diyenler.
“İmamoğlu buraya çok yakışır.” Diyenlerin karşısında “İstanbul’da meclis çoğunluğunu teslim edemeyiz.” diyenler.
Kılıçdaroğlu ile ilgili yıllardır süregelen tartışmalar ve ittifak ortağı diğer partilerin talepleri üzerindeki belirsizlik ve gerilim sürüyordu. Ülkenin aydınlık geleceğinde nefes almak istedikçe göğsümüz sıkışmaya devam ediyordu. Üstelik masa da dağılmıştı değil mi?
Değil! Öyle olmadı, Meral Akşener’e ziyaretler oldu, orta yol bulundu. Cumhurbaşkanlığı seçimi kazanılınca bir “Cumhurbaşkanlığı Yardımcılığı” makamı açılacaktı. İcracı bir makam. Diğer parti liderlerine ek olarak İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanlarımız da bu makamda belediyelerini bırakmadan bulunabilecekti.
Millet ittifakındaki her partinin istediği olmuştu. Bu ülke insanı ortak müşterekte buluşabilmişti. Akşam haberleri izlerken umut, çiçek açtı.
Bu sabah internet çok güzel, gideceklerine ve işlerin düzeleceğine dair umudumuz var. Büyükşehir belediyeleri ellerinden gittiğinde olduğu gibi her şey çok güzel olacaktı. İsraf duracak halk hizmet görecek, hileli mülakatlar ve çalıntı sınavlar bitecek, ihtiyaçlarımız karşılanacak, hükümet kendi elleriyle sonsuz ve sınırsız yetkiyi bırakacak devlet yeniden bağımsız bir organ olacak.
Belki bu yeni iktidar en iyisi olmayacak, belki bu yeni iktidarı bir daha değiştireceğiz. Kimseye bir daha uzun yıllar boyu ülkeyi emanet etmeyeceğiz. İşte benim gibi birkaç seçim boyunca bu travmaları yaşamış seçmen adına konuşuyorum bu sabah kalbimiz ısındı, muhalefette olan hangi adaya oy vermek isterse istesin, ittifaka oy verecek olsun yahut olmasın birazcık olsa mutluluk nebzesi hissetti. Umudu hissetti!
Şimdi yazın 3 sütun üst üste haykıran puntolarla umut bu topraklarda yeniden çiçek açtı sonunda!
Ve bu yazıyı bitirirken son söz olarak çok kıymetli milletvekili Erkan Baş’ın dünden beri sosyal medyada yankılanan bir sözü ile bitirmek istiyorum:
Lale Devri Nasıl Bittiyse, Sülale Devri De Bitecek. Hepiniz Yargılanacaksınız!
