BEYGİRSİZ VE ARABASIZ BİR TEK FIRIN OLMAZDI

Genç kardeşlerim duymamış olabilir; erkek atın Anadoluca dilinde “Beygir” olarak geçer. Atın dişisi de “Kısrak” adını alır. Fakat pek çok kişi, özellikle arabacılar, erkeğine de, dişisine de “Beygir” derdi. Dikkat buyurunuz; motor gücünden bahsedenler de asla “Kısrak gücü” demez, “Beygir gücü” düzeyini anlatır.
Liseyi 1961-1964 yılları arasında okudum. Evden okula gidinceye kadar Fenni Fırın, Toros Çifte Fırını, Abdürrezak Amcanın Fırını, ve Yiğit Fırını yolumun üstündeydi. Dördünün de önünde, yanında çinkodan yapılmış irice sandık biçimindeki arabası ile beygiri olurdu. Aslına bakarsanız, atı-arabası olmayan tek bir fırın yoktu bana göre.
FIRIN ARABALARI NE İŞE YARARDI?
Fırınlar üretimlerini en çok bakkallar aracılığıyla satardı. Her bakkalın bağlı olduğu fırını, her fırının da ekmek verdiği bakkalları olurdu. Ekmek çıkar çıkmaz sürücü müvezzi’ (Dağıtıcı), sıcacık somunları, pideleri sandık irisi kapalı arabadaki raflara güzelce dizdikten sonra irice sandığın önündeki daracık iskemleye oturup “Deh!..” diyerek düşerdi yola.
Atların çok akıllı yaratıklar olduğunu daha küçük yaşlarda iyice öğrenmiştim. Mahallemizin zibilcisi, yani çöpçüsü işini yine tahtadan yapılmış irice ve üstte iki yandan kapaklı arabayla yapardı. Onun oturacak yeri yoktu. Yürüdükçe, arabayı çeken at da yavaş yavaş yürür ve durulacak yere geldiğinde kendiliğinden durup “Cü’cü’cü’” komutu gelinceye kadar beklerdi. Bu komutu bizim kuşak ve bizden on, on beş yaş küçük olanlar anımsar. Ağız yarı açıkken dil ucu üst dişlerle diş eti sınırına sıkıca bastırılıp (C) diyerek aniden geri çekilmesiyle çıkan sestir. Atları yürütmek için yaygındı, en az “Deh!..” kadar kullanılırdı.
Zibilcinin atı gibi, fırıncı beygirleri de ekmek verilecek bakkalları ezberlemiş olur, dörtnal koşturulsa bile, abone dükkânın önüne gelince nal freniyle durup beklerdi. İşte, bu iki hizmetkârı defalarca gördüğüm için, atların ne kadar zeki ve akıllı olduğuna çoook küçük yaşlardan beri inancım vardır. Biraz büyüdüğümde, evden gizili Tom Miks okumaya başlamıştım. Tom Miks’in atı Napolyon da çok akıllıydı. Sahibinin ıslığını duyar duymaz yıldırım gibi gelirdi. Hatta bir macerada çalınmıştı. Aylar sonra tesadüfen Tom Miks’i görünce koşup ağlaya ağlaya yüz sürmüştü. Bu derece yani…
ARABALARIN TEKNOLOJİSİ
Fırın arabası için “Çinkodan yapılmış irice sandık” deyip geçtiğime bakmayınız. O kadar basit değil haa!.. Ahşap dilmelerden çatılmış karkasın dış yüzeyine de iç yüzeyine de çinko levha çakılırken araları da ısı kaybını önlemek amacıyla hızar talaşıyla doldurulurdu. Böylece, uzak bakkallara bile ekmek sıcakken ulaştırılabilirdi.
Fırınların bir yanında saman balyaları ile arpa torbası olurdu. Servis dışı zamanlarda boynuna asılan yem torbasına bol miktarda saman ve bir avuç arpa konulup boynuna asılınca hayvan yemeye başlardı. Saman-arpa oranında kurnazlık öne çıkardı. At daha yemlenmeye başlarken arpalar kayıp dibe iner, hayvancık da arpaya ulaşabilmek için üstteki samanları yiyerek yok etmek zorunda kalırdı. O yıllarda Türkiye’de AKP diye bir parti yoktu ve öyle bir partinin kurulabileceği bile düşünülemez, hele hele saman ithal edilebileceği akıllara asla gelmezdi. Zibil gibi (Zibil burada çok fazla anlamındadır) saman olurdu her yerde. Dolayısıyla beleş denilecek kadar ucuzdu. Beygire bunu yedirerek doyurmak için içine bir avuç arpa konulmasıyla, besleme maliyeti düşürülüyordu.
Bunları yazarken aklıma geldi; biz her gün yüzlerce at görebiliyorduk. Şimdiki çocukların pek çoğu ise yüzlerce günde belki bir at ya görüyor, ya görmüyor.