TRAFİK ABİ, DÜŞÜNCE ÖZÜRLÜ MAGANDALARI HİZAYA GETİR!

Aklımız ermeye başladığında trafik işleri çarşı ağalarından, yani belediye zabıta memurlarından sorulurdu. O yıllarda geçerli ehliyetlerin pek çoğu da Adana Belediyesi damgalıydı. Trafik Polisi Teşkilatı kurulduğunda, memur kardeşlerimize “Trafik Polisi” değil de, “Trafik” demeye başlamıştık. O polisler bizim için Trafik Abiydi. Hoş, memurlar da bunu kanıksamış olmalı, polissiz ünvandan tedirgin olmuyor, hatta trafikliği benimsiyordu bence.
Geçmiş yılların letâfet ve zarafetine kapılarak ben de bugün, tıpkı delikanlılık yıllarımda olduğu gibi, “Trafik Abi” heyetine böyle hitap edeceğim. Hoş karşılanacağına inanıyorum tabii…
O zamaaan, buyurunuz dilekçemize…
Sevgili Trafik Abi.
İşin zor, çok zor, biliyorum. Allah sağlıktan, güçten düşürmesin. Senden bir isteğim var. Bir diyorsam, sen bunu birkaç diye anlarsın kuşkusuz.
Şöyle başlayayım; büyük alışveriş merkezlerindeki otoparklarda çağdaşlık, daha doğrusu insanlık kavramlarına dayanarak “ENGELLİ” işaretli iki-üç bölüm ayrılıyor. Ne kadar güzel, ne kadar ulvî, değil mi!.. Gel gör ki, bazı maganda ruhlu düşünce engelliler, “bizahmet” boş yer arayacağına gelip de engelli alanına direksiyon kırmıyor mu, dinime-kitabıma cinim tepeme çıkıp tepiniyor. Hani genç ve boks antrenmanı yapmış güçlü biri olsaydım keşke; ya bu düşünce engelli magandayı yakasından yakalayıp pataklayasım, ya da, şayet oralarda değilse, dört tekerini bıçaklayasım geliyor. “Çok şükür” diyelim, ikisini de yapamıyorum. Ama, senin adın trafik… Arkanda kocaman yasalar var. İstersen, bu maganda bozuntularını hizaya getirebilirsin. Çok değil, bir hafta kadar takipte kalıp cezayı bastıktan sonra basına da bilgi verirsen işi çözmüş olursun.
Bir de, görünce resmen dellendiğim ikinci sıracılar var… Yahu kardeşim (buradaki kardeşim lafın gelişidir; öyle biri asla kardeşim olamaz), zaten yollarımız sıkışık. Sen maganda kalk, kaldırıma yanaşarak park etmiş arabanın yanına, ikinci sıra olarak dur. Bunu yapanlar o kadar çok ki sevgili Trafik Abim, ne zaman istersen, başta Atatürk Bulvarı olmak üzere, bulvarlarımızda her gün ve her an görebilirsin. İnsanlık sınırının öte yanında duran bu figürler daha çok bankalarda saygıyla karşılaşılan tipler olduğu için siz de en kolay bankaların önünde bulursunuz. Bulursanız, ne olur, hatırım için basın cezayı, anlasın Hanyayı, Konyayı. Sorsanız, “Hanya nedir, yenilir mi, içilir mi, yoksa bedene giyilir mi” diye apışırlar. Biliyorsunuz, Hanya, Girit Adasında önemli bir şehir. Hanya-Konya mesellemesi, Girit daha
Osmanlı adası olduğu zamandan gelir. Sürgün kentiydi o dönemlerde. Yaramazların barınağıydı anlayacağınız. Bir bakıma, işte bu ikinci sıra yapanların hak ettiği memleket sayılır.
Birinde, belediye görevlisinin denetiminde park ettiğim yerden çıkmaya kalktığımda, baktım ki hemen yanı başımda lüks bir otomobil. Çıkabilmem olanaksız. Sağa sola bakındım ama nafile. Yaklaşık on beş dakika sonra kalıplı, janjanlı kıyafetler giymiş biri geldi. “Bey, dakikalardır bekliyorum, Çıkış yolumu kapatmışsın” dedim. Dudaklarına amorf bir görüntü vererek bir süre tanımaya çalışır gibi baktı ve ardından, iğrenç bir mahlûka hitap eder gibi suratla “Ne var? Öldün mü?” deyip gitti. O an, dedim ya, çok güçlü ve atik bir boksör olmadığıma çok, ama cidden çok hayıflandım. Sonra da aklımı başıma devşirip adama hak verdim: ölmemiştim çok şükür.
Maruzatım şimdilik bu kadar Sevgili trafik Abi… Daha kaldırımlara çıkan araçlara, yola babalar koyan gaspçı esnafa değinmedim bile.
Gözlerinden öperim, bakî selam.