GERİLİM SİYASETİ

Ekonomi öyle bir yere geldi ki, insanlar nefes alamıyor..

Zam yağmuru durmlak bilmiyor, ülke ekonomisine büyük katkılarra bulunan fabrikalar teker teker  kapatılırken, ülke halkı dışa bağımlı hale geldi..

Üretim yok, tüketim çok, iş yok, işsiz çok, sohbet yok, kavga ve sataşmalar dönemi başladı..

Hükümet ile muhalefet birbirine düştü..

Basın hükümet ve muhalefet olarak karpuz gibi ikiye bölündü..

Ekonomik kriz büyüdükçe huzursuzluk olmaya, yuvalar dağılmaya, mutsuz bir toplum olmaya ve buna ilave olarak gerilim siyaseti uygulanmaya başlandı.

Hükümet ve muhalefet ülke için değil, birbirini karalamaya yönelik kampanya başlattı..

Gerilim siyaseti ile bu ülke ayağa kalkmak yerine, çökmeye mahkum edilir. Yapmayın, siz millete öncü, devlete güç olması gereken ve bu umutla halktan oy alanlarsınız ve bu sorumluluğu yerine getirmekle yükümlüsünüz.

Ne yazık ki, uygulamanız, halkın umudunu giderek kuşku ve korkuya yol açıyor..

Yapmayın.. Ne olur yapmayın.. Bu uygulamanız, ülkeye, millete ve size büyük zarar veriyor..

Sizin yarattığınız gerilim ortamı, halkı da olumsuz yönde etkiliyor.. Siyasi partiye sempati duyanlar, birbirlerine rakip hatta düşman gibi görmeye başladı..

Yapmayın, kendi içinizdeki rekabeti halk arasında düşmanlığa dönüştürmeye başladığını lütfen görün..

Biz meslek hayatımızda psikolojik patlamanın toplumsal  patlamalara nasıl yol açtığını yaşayarak gördüak..

Lütfen, lütfen gerilim siyaseti yapmayın.. Belki bir süre kazanırsınız ama bu ülke ve bu ülkenin kaybı bir daha bulunamayacak ve onarılamayacak kadar büyük olur..

Türkiye büyük bir ülkedir.. Türk halkı büyük bir millettir.. Ne olur kendi ikbaliniz için değil, ülke ve millet için çaba gösterin..

NE OLUR, BİRAZ DA ÖNCE VATAN, ÖNCE MİLLET DİYE BAKIN İGERÇEKLERİ GÖRÜN..

Bakın!.. Özellikle 1929 dünya buhranından önce ve sonra… Çok kısaca araştırıldığında görülüyor ki henüz barış anlaşması bile imzalanmamışken, İzmir’de yapılan kongrede ihracatın teşviki, lüksten kaçınılması, sanayiye yönelme, tütün tarımının ve ticaretinin serbestliği, Reji’nin kaldırılıp TEKEL’in kurulması konuşulmuş. O en sıkıntılı günlerde ülkenin nasıl düşünüldüğünü düşünün.

 İlk 7 yılda devletin, tarım ve sanayinin gelişiminde özel girişimleri ‘‘milli çıkarlar çerçevesinde” desteklendiği görülüyor. Tarıma destek iki katına çıkmış, aynı yıllarda çiftçi başına düşen ekili arazinin yalnızca %5 olmasından dolayı 711 bin hektar arazi öküzüyle beraber halka veriliyor.

Kanunla yerli tohum çiftçiye bedavaya dağıtılıyor, ilkel tarımdan çağdaş tarıma geçerken tarım okulları açılıyor, Tarım Kredi Kooperatif ve çiftlikleri kuruluyor. 1929’a kadar dış ticaret hacmi iki katına çıkıyor.

Tüm dünyada ekonomik krizin yaşanmasıyla Atatürk çok zor borç bulabiliyor  ve aldığı her borç ile bir fabrika açıyor. Örneğin Rusya’dan aldığı borç ile Kayseri, Nazilli, Malatya pamuklu dokuma fabrikaları ya da Avrupa’dan alınan borç ile Karabük Demir-Çelik, Çatalağzı Elektrik Santralı kuruluyor.

1930’da Atatürk tahıl ve un ithalatını yasaklıyor, tahıl üretimini üç milyon tona çıkarıyor; devletçilik ilkesiyle dokuma, maden, kağıt, kimya, cam, çimento gibi sektörlerde sadece yerli üretim ile tüm talebin %80’ini karşılamayı başarıyor. 1935/38 arası Almanya ile ihracat %15’ten %44e çıkarılıyor..

25 kuruşa yün satıp, 3 bin kuruşa geri alıyor olan bir saltanat yönetimi; yerini uçak fabrikası kuran, beraberinde marangoz, manav, hububatçı, terzi, ayakkabıcı, demirci, bakırcı, tornacı, frezeci, kaportacı, kaynakçı, motorcu ustaları gibi zanaatkârları ortaya çıkarıp güçlendiren, deniz ve demiryollarını millileştirip yapımına devam eden bir halk yönetimine bırakmıştı. 1938’de 112 milyon ayrılan İkinci kalkınma planı, ağır sanayi panlamaları yapılıyor.

 Atatürk; hem borç ödeyen hem enflasyonu düşüren, hem halkı doyuran hem yıkık ve dumanı üzerinde tüten bir ülkenin yeniden tamir ve bakımını yapıyor, milli üretimin, milli ekonominin, milli eğitimin, dışa bağımlılığı sürekli azalan milli bir devletin temellerini atarak, bütün dünyaya ekonomi dersi de veriyor.

Peki biz kavga etmekten,  siyaset gerilim üretmeden bu ülkeye hizmet etmeyi neden düşünmüyoruz!

Keşke bugün TV’lerde Atatürk’ün, durmaksızın 10 yıl sürmüş bir savaşlar silsilesinden çıkmış ve sonra dünya buhranına girmiş bir devletin içinde bulunduğu krizi nasıl yönettiğini ve bu gün aynı tutumu bizim uyguladığımızı  konuşuluyor olabilseydik.  

Atatürk’ün izinde olmak sözle değil, uygulamayla olur.

 

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor