KERPİÇ KESİLİRDİ

65-70 yıl kadar önceye gidiyoruz. O yıllarda hemen hemen her sokakta görülebilen boş arsalardan biri de sokağımızdaydı. Topaç sözcüğü bizde gürbüz çocuk anlamındaydı. Kırbaç da yoktu. Topaç-kırbaç yerine, fırıldak yahut fırındak-kaytan bilinirdi. Ziplemeç (koyu balçığa saplamak üzere atılan çomakla yapılan oyun) ve fırındak için adeta devlet tarafından tahsis edilmiş oyun alanımızdı burası. “Tek kale” veya “Kafayla gol” için de elverişli arenamız, affedersiniz arena da yasaklandı; stadyum yasak değil ama o da frenkçe, ne olur ne olmaz, “Top sahamızdı” diyelim…

Günlerden bir gün oyun alanımızın bir yanında toprak yığını gördük. Çocuk merakı; sorup soruşturduk. Kerpiç kesilecekmiş. Kerpiç üretiminin “yapmak” değil de “kesmek” sözcüğüyle ifade edildiğini o zaman öğrendim.

Tekrar gördüğümde, uzun ve yapılı, şalvar giymiş adam o koca toprak yığınını yuvarlak havuz şekline sokmuş, sağını solunu dengelemeye çalışıyordu. Paçalarını çemirlemişti (Adanaca, pantolon paçasının veya ceket gömlek gibi giysi yenlerinin geriye doğru kıvrılması). Komşu evin tulumbasından kova kova su taşıyıp havuzu doldurmak için saatlerce uğraştı. Akşama doğru, o toprak yığını artık çamur yığını olmuştu.

Üç-beş gün geçti. Uzun boylu adam tekrar geldi. Ökçesine basıp terlik gibi kullandığı ayakkabılarını çıkardıktan sonra balçığı tepelemeye başladı. Bizler, kerpiçin nasıl kesileceğini görebilmek için kümelenmiş, dikkatle izliyorduk. Arada sırada durup şalvardaki derin cepten tabakasını çıkararak kopardığı kâğıdı sol elinin baş ve işaret parmağı aralığında oluk gibi şekillendiriyor, buraya serdiği tütünü ustalıkla sarıp dil ucuyla ıslatarak sigara haline getiriyordu.

Saatler sonra çamur yığınını kürekle toparlayıp gitti. On gün kadar görünmedi. Tekrar gelişi iki tekerlekli kum arabasıyla oldu. İndirdiği çuvallar tıka-basa saman doluydu. Samanı iyi tanıyorduk; ata, eşeğe, ineğe yem olarak verilirdi. Yine merakla, olacaklarını beklerken sorduk, ?Emmi kaç gündür yoktun?? Gülümseyerek, ?Heye, yoktum. Çamurun dinlenmesi lazım ya!..? Cevap hepimizide ?Allah Allah, çamur da yorulur muymuş?? kuşkusuyla karşılanmıştı ama sonradan, kıvam bulması için bekletilmesi gerektiğini öğrendik. Çuvalların her birini balçığa boşalttıktan sonra yine paçalarını çemirlemiş olarak tepeliyordu. İşlem akşama kadar sürdü ve samanlı balçık yığını da sanırım bir hafta kadar dinlendi.

Bu defa elinde yaklaşık sekiz santim yüksekliğinde altı üstü olmayan tahta kutularla geldi. Bunlar kalıpmış. İki saat kadar tepelediği çamurdan aldığı topakları bastıra bastıra kalıpta şekillendiriyor ve komşu avludan taşmış dut gölgesine sıralıyordu. Ertesi gün kalıplamayı bitirdi. Üç veya dört gün sonra da ürettiklerini güneş gören tarafa taşıdı. Tam kuruduğunda, duvar inşaatına hazır kerpiç olacaktı. Yıllar sonra 1100 mühendis kadrolu Belçikalı Şirketin ülkemiz şantiyelerindeki tek Türk olarak çalışıyordum. Sırası geldi, sordum; “İyi malzeme ve uygun üretimle oldukça geçerlidir” dediler. Saman, dağılmasını önlerken, içindeki boşlukla da iyi bir izolasyon sağlıyormuş. Kerpiç duvarda rutubet az olurmuş.

Atadan kalma eski evimiz yıkılırken gördüm; kalın duvarlarımız yerden bir metre yüksekliğine dek taş, sonrası kerpiçtendi. Yazın serin, kışın ılık olurdu. O zaman pek çoktu ama günümüzde de hala kerpiç duvarlı evlerle karşılaşabiliyorum. Şu da var; Yemende çok eski ve sadece kerpiçle inşa edilip de halen kullanılan evlerden oluşan kent şimdi UNESCO tarafından koruma altında.

 

 

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor