İNÖNÜ CHURCILL’İ ŞAŞIRTIYOR: ‘BİZE İTİMADINIZIN SEBEBİ NE?

BEŞİNCİ BÖLÜM

İngiliz Başbakanı Adana’ya uçarken kafasında üç temel hedef belirlemişti. Aşama aşama gerçekleştirmek istedikleri şöyleydi: Öncelikle Türkiye’ye silah, mühimmat ve araç-gereç vererek,ardından da, askeri güçlerinin topraklarımız ve üslerimizden yararlanmasını sağlayacaktı. Bu iki aşamanın sonunda da bizi kendi saflarında savaşa sokabileceğine güveniyordu.

Tabii ki Türkiye ile görüşme gereksinimi Kazablanka’da Amerikan, İngiliz, Rus ve Fransız subayların stratejik önerileri ile doğmuştu. Çünkü, Türkiye’nin üç tarafı savaşanlarla çevriliydi ve tuttuğu tarafın kazanma şansı artacaktı. O günlerde Balkanlar’da Almanya, Adalar Denizinde İtalyanlar hakimdi. Suriye, Irak ve Kıbrıs’ta ise İngilizlerin borusu ötüyordu. Kuzey’de de, yine Müttefiklerden Rusya vardı. Plâna göre, güçlü bir saldırıyla İtalya saf dışı bırakılacak, böylece Balkanlarda yalnız kalan Almanya’ya da Rusya ve Türkiye saldırınca, savaşın seyri tamamen değişecekti. Ancak Türkiye Genel Kurmayı ve İsmet Paşa’nın o kadar kolay lokma olmadığını hesaba katmamışlardı.

PAŞA’NIN NOTLARINA DÖNELİM: Anladığıma göre, Türkiye’nin bir an evvel silahlandırılması işi konuşulacağını, Türkiye’nin şimdiye kadar olduğu gibi bitaraflık politikasını takip edeceğini, Türkiye’nin ileride menfaatlerini veya etrafında anarşi çıkması gibi sebeplerle harekete geçmesi icab ederse buna da müstakil olarak kendisi karar vereceğini murat ettiklerini söyledim. Churchill anlayışımı tasdik etti. Umumi toplantıyı askerlere bırakarak çekildik. Tekrar benim küçük salona geldik.

Bu ikinci konuşmada Rus-Alman muharebesinin vaziyeti tetkik olundu. Churchill, gerek Almanya ile İtalya’nın ve gerek bunların müttefiklerinin sarsıntılarını ve iç vaziyetlerini zorluklarını anlatıyor. Muharebenin ne kadar süreceğini bilmediklerini söylüyor. On sekiz aya kadar rakamlar zikir ediyor. Hep kendi zihninde tasarladığı esas noktalara bağlı kalmaya çalışıyor. Başka mevzuları hem güç anlıyor, hem ters anlıyor.”

(…)

PAŞA CHURCHILL’İ NASIL ŞAŞIRTTI?

“Benim konuştuğum mevzulardan biri de şudur. Dedim ki: “Bize silah vermeyi teklif ediyorsunuz, ne miktar istersek vereceğiz diyorsunuz. Fiyatı nedir? Nasıl ödenecektir? Bunlara dair hiç bir şey söylemiyorsunuz. Bize bu emniyetin sebebi nedir?” Churchill şaşırdı. Cevap bulmaya çalışıyordu. Cadogan ile Sefir kendisine yardım ettiler. Ben de şu suretle yardım ettim: “Aramızdaki emniyette yeni bir merhale görüyorum. Bizim için, Büyük Britanya ile bir harp esnasında ve bu harpten sonra emniyet ve itimad içinde yaşamak kanaatimizin esasıdır. Şimdi sizin hareketinizde bir itimad tekamülü (Güven gelişmesi) vardır. Bunun sebebini bilmek istiyorum.” Churchill’in şaşkınlığı dağıldı, fakat gene açılmaksızın umumi hatlar üzerinde kendisini izah etmeye çalıştı. “Türkiye’nin kuvvetli olmasını istiyoruz. Türkiye’nin silahlarını hiçbir zaman bize çevirmeyeceğine inanıyoruz. Türkiye yolları kapıyor. Kuvvetli olarak bu kapama işine devam etmesini istiyoruz” gibi deliller saydı. Ben de bu kadarla bıraktım. Bu kadarı da, benim beklediğim delilleri açıkca söylememekle beraber, gene iyi idi.

“Almanya’nın mahvını düşünüyor musunuz?” diye sordum. Churchill, hararetle, Almanya’nın elbet mahvedileceğini, silahlarının kamilen elinden alınacağını, bir daha fenalık yapmayacak hale getirileceğini anlattı. Herhalde sualimi iyi anlamamıştı. Nitekim, ertesi gün Almanya milletinin mahvedilmeyeceğini yazılı da söylüyordu.

Bir sulh muahedesi (Barış Anlaşması) düşünmüyorlar. Avrupa’da uzun bir mütareke devri kuracaklar. Avrupa’da teşkilat ve yeni devletlerin teessüsü ve işe başlamasını fiili olarak tahakkuk ettirecekler. Umumi olarak anlaşılanlar bunlar.”

 

PAZARTESİ: İKİNCİ GÜN GÖRÜŞMELERİ

 

 

LİDERLER:

 

ÇAPRAZ DİL AZİZLİĞİ: Churchill Fransızca öğrenmeye çalışıyordu. Fransızca’ya hakim olan İnönü de İngilizce derslere başlamıştı. İkisi de yeni öğrenmeye çalıştıkları dille konuşmaya çalıştıkça çok komik duruma düşüyorlar ve refakatçilerin kahkahalarına neden oluyorlardı.

 

MASADA:

 

BAKMAYIN SAKİN DURUŞLARINA: Görüşmelere zaman zaman ara veriliyor ve farklı konularda sohbet ediliyordu. Öyle bir zamanda çekilen bu fotoğrafa bakıp aldanmayınız; kesinlikle eminim, her ikisinin de beynindeki tilkiler fırıl fırıl dönmekteydi. 

 

O GÜN

 

BENİM GİBİ YAPARSANIZ: Yenicedeki imitasyon vagona defalarca gittim. Her defasında da, 30/31 Ocak günlerindeki sakin ifadelerle maskelenmiş hararetli görüşmeleri yaşıyor gibi olurum. Ve arkasından da, o çok karmaşık yıllarda, ülkeyi savaşa sokmama maharetini gözteren İsmet Paşa’yı saygı ve rahmetle anarım. Güçlü savaş olasılığını dikkate alarak silo ve ambarları tahılla doldurup ekmek tüketimini karneye bağlaması da, askeri dehasının bir başka yönüydü elbette. Karneyi “kötü idare” gibi göstermeye çalışanları duyup okudukça esefleniyorum.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor