EKMEK HALKA EZİYET OLSUN DİYE KARNEYE BAĞLANMADI!

SEKİZİNCİ BÖLÜM

Uzun yıllar İsmet Paşa için “Silolar, ambarlar tahılla tıka basa doluyken İsmet Paşa ekmeği karneye bağladı” diye suçlama yapılıp durdu. Bu tür söylentiler uzun süre piyasadan çekilmişken geçtiğimiz hafta yeniden gündeme geldi. Ekmeğin karneye bağlanması, İsmet Paşa’nın, halka eziyet çektirmesi için değildi ki!.. Eksiksiz-hilafsız ve de şeksiz-şüphesiz İkinci Dünya Savaşıyla ilgiliydi. Churchill’le yapılan görüşmeleri anlatırken, Ekmek ve Karne konusunu ele almamak insaf ve vicdan kalıbımıza uymazdı. Bu nedenle bir nebze değinelim dedik.

YA NE YAPSAYDI?

Anlattıklarımızdan da anlaşıldığı üzere İkinci Dünya Savaşının bir ucu en Doğudaki Japonya, diğer ucu da en Batıdaki İngiltere’deydi. Kuzey Güney uçlarında da Rusya ile Afrika vardı. Teee ötek kıtadaki Amerika da burnunu sokmuştu harp ve darp alanına. Her yanımız ateş çemberi altındaydı. Zaten 1911-1922 arasında aklın alamayacağı ıstırabı, yokluğu, yangını, yıkıntıyı sırtında taşımak zorunda kalmış memleketin savaşla yeniden yüzleşmesi katmerli felâket olabilirdi. Namık Kemal “Hazır ol cenge ister isen sulh u salâh” demiş ya hani; yani, barış ve kurtuluş istiyorsan, savaşa hazır ol anlamında konuşmuş ya, İsmet Paşa da öyle yapmış. Ne olur ne olmaz, harbe girersek bari ekmeksiz kalınmasın düşüncesiyle, tahıl ürününü silolara, ambarlara doldurmuş. Ekmeği de, tüketimin kontrolü ve ısrafın önlenmesi için karneye bağlamış. Ne zaman, 19 Aralık 1941’de yasa çıkmış, 12  Ocak 1942’den itibaren uygulanmış.

Sadece ekmek değil ki!.. Ateş sınırlarımızı ısıtırken eldeki malı satamıyoruz, bazı gerekenleri alamıyoruz. Yani her türlü malın darlığı var. Ne üretebilirsek, ne çıkarabilirsek onlarla idare edeceğiz. Allah’tan, Büyük Atatürk, yokluk-yoksulluk içinde bir yandan Osmanlı’nın borçlarını öderken, öbür taraftan temel gereksinimleri üretecek fabrikaları kurmuş. Böylece, kendi yağımızla kavrulmayı başarmışız.

EKMEK ÇEKMECEYE DÖNELİM YENİCE’YE

Churchill, Türklerin oyuncaklar ve “Canım benim, seni eskiden beri severim, sor istersen” türünden gayretlerle hizaya gelmeyeceğini anlamıştı. Nitekim, “Yardım-destek” programının temeli yazıya dökülürken, vagondaki telgraf makinesiyle Londra’ya birkaç sözcükten ibaret telgrafı çekti: “Türkler savaşa girmeye niyetli değil. Askeri teçhizat desteği verirsek, belki!..”

Konferansa asıl damga vuran taraf, bu kadar önemli görüşmeler yapılırken tebessümün elden bırakılmamsı oldu. İsmet Paşa konuklarını en güvenli yerde ve en güzel ağırlamak için ayrıntıları da ihmal etmemiş, iki gün içinde tüm hazırlıklar gerçekleştirilmişti. Yemek programları da, belki şalgam hariç, belliydi. Elimde, 31 Ocak 1943, yani ikinci gün öğle yemeğine ait menü fotoğrafı vardı; onu yayımlıyorum.

İKİNCİ GÜNÜN SONU

Churchill aradığını bulamadıysa da, en azından karşı cepheye yaklaşmamamızı sağlamak üzere Paşa’nın iki  tarafı mutlu edecek önerilerini kabul etti. Her halde, “Bir fırsatını bulur saflarımızda savaştırabiliriz” düşüncesini silmemiş olabilirdi de…

İSMET PAŞA YAZMIŞ: “Bununla biz, ittifak muahedesine rağmen harbe girmemek ve vaziyeti bugüne kadar idare etmek için geçirdiğimiz tatlı, acı ve bazen pek sıkıntılı ve buhranlı çekişmelerde haklı olduğumuzu Churchill’e tasdik ettirmiş olduk. O Churchill ki İtalya’nın harbe girmesinde, İtalya-Yunan harbinde ve en nihayet Almanların Balkanlarda ilerleyişinde harbe girmemiz için pek ziyade israr etmiş ve bu şüphelerinden hiçbir zaman vazgeçmemişti.

Umumi bir toplantı yaparak askerlerin mutabık kaldıkları bir vesika ile resmi tebliğ suretinin kabul edilmesini istiyordu. Yemek yerken bunu yapmış olduk. Öğle yemeği, İngiliz heyetini Adana meydanına götürürken yendi. Sofra pek neşeli idi. Churchill, bizimle konuşup anlaşmak kolay olduğunu söylüyordu. Memnun görünüyordu. Yemekte resmi ve gösterişli tost yaptı, (bardak kaldırdı) Türkiye’den iyi dileklerle bahsetti, rahmetli Atatürk’ün evvela muarızı, sonra hayranı olduklarını anlattı. Benim için ve Türk Milleti için iyi dileklerde bulundu. Tost’a ben cevap verdim. Kendisini, idealin, vatanseverliğin ve enerjinin şahıslanmış timsali olarak takdir ettim. İngiltere Kralının, İngiliz Milletinin ve misafirimiz olan büyük askerlerin sıhhatlerini temenni ettim. Sonra vedalaştık.”

YARIN: GÖRÜŞME SONRASI BİZ VE DÜNYA

 

 

 

MENÜ KAPAK VE MENÜ (ikisine tek resimaltı)

 

ÖĞLE YEMEĞİ: İsmet Paşa, ünlü ve çok güçlü konuğunu en zarif vurgularla ağırlamaya hazırlanmıştı. Yemek programları bile, fotoğraftaki gibi menü-kartlara işlenmişti.

 

KARNE

 

ADANA’DA KARNE: Ekmek istihkakı ağır işte çalışanlar, yetişkinler ve çocuklar için üç ayrı gramaja bağlanmıştı. Dağıtım sorumluluğu belediyeler verilmişti. Bunlardan birini, değerli okurlarımızla paylaşıyoruz.

 

 

 

KARNE KARARI: Olası Savaş tehlikesine karşı türlü-çeşit önlemler arasında, savai halinde halkın ve askerin aç kalmaması için ekmek tüketimi kontrol altına alındı. Arttırılan tahıl da silolara ve ambarlara dolduruldu. 20 Aralık’ta halka duyurulan karar, 12 Ocak 1942’den itibaren uygulandı.

 

TELGRAF:

 

VAGONDAKİ MASA: Yenice’de, halkın ziyaretine açık olan kompleksteki görüşme vagonundaki masada dikkat çeken iki şey; biri, Churchill’in de kullandığı telgraf makinesi, diğeri de Churchill için özel yapılmış puro muhafazası.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor