TEPEMİZDE KILIÇ, ALTIMIZDA DA KESKİN DİKENLİ ÇALI VAR

Diken üstündeyiz…
Tepemizde de sivri uçlu çifte su verilmiş kılıç duruyor…
Tehlike çok mu büyük?..
Acaba orta şiddette mi gelecek?..
Belki de vuracağı kadar vurmuş, öfkesini dindirmiştir…
Çocukluğumda “Zelzele” diye duyardık. Sonraları “Deprem” icad edildi.
Bir eyyam, zelzelenin depremden daha yıkıcı olduğunu sanıyordum. Hop!.. Bir gazete haberi: Deprem falan yeri yıkıp geçti…
“Dur hele!.. Yoksa kibar olanı mı zelzeleydi” diye düşündüm. Ehl-i kâmilliğe yaklaşırken anladık ki her ikisi de aynı canavarmış…
Kahraman Maraş’taki 7.7 ve 7.6’lık felâketin ardından ekranlara çağrılan uzmanlar, “Bundan sonra Hatay ve Adana Havzasına dikkat edilmeli” demişlerdi. Hatay 6,4 ve 5.8’le patladı!.. Yıkıldı… Tabiri uygunsa, hâk ile yeksan, yani yerle bir oldu. Hatay’ın zaten dikkat edecek takati de, bilince de kalmamıştı.
Adana olarak biz ne kadar ettik ya da edebiliriz? Vallahi pek te dikkat ettiğimizi sanmıyorum. Etsek etsek neye ve nasıl dikkat edebileceğiz ki!.. Uzmanlar, sarsıntıyı duyunca neler yapılması gerektiğini ezberletti. Üç günde en az otuz kişiye deprem çantası hazırlayıp hazırlamadıklarını sordum, sadece ikisi “Evet” dedi. Ben de hazırlamadım. Deprem olmadan hazırlarım inşallah…
TEPEDEKİ KILIÇ
Bilimciler ve de ilimciler “Deprem olacak, olacak da, ne zaman ve ne şiddette olacak bilinmez” diyor. Adana’mızın Kuzeydoğu ile Güneydoğusu arasındaki verev hatta bakılırsa, dörtte bir kadarı ikinci derecede deprem kuşağındaymış. Kalanı da üçüncü derece olarak nitelendirilmiş. Tanrı korusun hangi dereceden gelirse gelsin, üstümüze esaslı çökebilir. İşte ben buna “Tepemizdeki kılıç” diye bakıyorum. Miğfer, kalkan nereye kadar koruyabilir, bilemeyiz.
ALTTAKİ ÇALILAR
Özümün düşüncesidir; İmar Affını en başından beri “SON DERECE RİSKLİ BİR İYİLİK” diye düşünürüm. Böylece, çürük-çarık nice yapılar da resmen bina olarak kabul edilmiş olması gibi endişem var. Aynı zamanda, nazım imar plânına aykırı inşaatlar da nizami sayıldı ya, bu da ayrı bir sıkıntımdır. Bırakın mühendisi, teknikerin bile el atmadığı, inşaatına uğramadığı yapıların statiğine nasıl güvenebiliriz. “Canım, statik ne ki, önemli olan estetik” şeklinde düşünen varsa, onlara diyeceğimi ancak içimden diyebilirim. Bu tür yapıların ruhumda tahribat yapan bir yanı da, sit alanlarında bile fütursuzca yükselmiş olmaları. Kültürel mirasımız da, doğal mirasımız da yaralar almadı mı acaba!..
DÖNDÜK UZMANLARA
Bazen her biri ayrı telden çalsa de ortak düşünceleri Adana’nın da hatırlı bir deprem darbesine aday olduğu yolunda. Şunu da söylüyorlar: Adana risk altında ama, daha rahat konuşmak için bir de inceleme yapmak gerekiyor. Hatay’ın güneyine uzanan fay, artık Ölü Deniz Fayı oluyor. Hatay’la beraber Batı Suriye kentlerini vuran sarsıntı şayet oralardan da geçen fay hattında kırılmalara yol açmışsa, o zaman fayın stresi hafiflemiş olur ki, bu takdirde Adana’nın riski azalır. Yok, oralarda kırılma olmamışsa, canavarın öfkesini son olarak Adana Havzasına kusmasını beklemek gibi uyarı zorunludur…
Pekiii, dedikleri ne alemde? Bunun cevabını ancak zaman alıcı incelemeler sonunda vermeye çalışacaklar. Bir ümit, Suriyeli veya İsrailli uzmanların aynı segmentteki olayları incelemiş olup olmamalarında. Onlar bir sonuca ulaşmışsa, bizimkilerin işi kolaylaşacak.
Altımızdaki dikenlerden biri de, ağzımdan yer alsın, tahripkâr deprem çıkarsa yollarımızın geçit verip veremeyeceğinde gizli. Caddelerin iki yanını boğan yüksek binalarda göçme olursa ne can kurtaran ne kamyon yol bulup geçemez. Hastanelere ulaşmak dert olabilir. Tabii yeterli çadır ve yiyecek-içecek ikmali de sıkıntı verebilir. Sanırım, bilim adamları “Önlem” derken bunları da hesaba katmaktadır.
CUMAYA: DAHA BİTMEDİ, YAZILACAKLAR VAR