KORKARAK YAŞAMAK!

Binlerce insan hayatını kaybetti, hayatta kaldıklarına bile sevinemeyen yakınları her gün kan ağlıyor. Ülkece diken üstündeyiz.
Herkes uzmanlara yaşadıkları şehirlerin altından geçen fay hatlarını soruyor.
Felaketi ilk gün yaşayan, artçılarla da halen sarsılmaya devam eden güzel Adanam da bu şehirlerden biri.
Binlerce Adanalı şehri terk etti, bir o kadarı aileden kalma müstakil evlerine döndü ve büyük bir çoğunluk da araçlarında ya da uygun yerlerde kalıyor.
Geceleri apartmanların ışıkları tek tük yanıyor. Dikkat ediyorum bazı evlerde balkon gibi ya da kullanılmayan odalardan ışık yayılıyor. Anlıyorum ki, bırakıp gitmişler…
Evlerinde kalanlar ise parmak uçlarında yürüyor, dışarıdan gelen köpek seslerinden bile ürküp acaba bir şey mi hissettiler endişesine kapılıyor.
Gün deprem muhabbetleriyle başlıyor, “Akşam yine salandık” cümleleri klasik hale geliyor…
İyi de bu daha ne kadar sürecek?
Her gün korkuyla yaşamak, stres dolu günler geçirmek insan ruhunda derin izler bırakmayacak mı?
O halde bir noktada dur demek gerekiyor.
Ancak deprem psikolojisinden kurtulmamıza istemeden de olsa izin vermiyorlar.
Uzmanlar adeta yarışır gibi hepsi bir yerleri işaret edip “Dikkat” uyarılarında buluyor. Hatta iş o kadar abartıldı ki birbirlerini yalanlayan açıklamalar bile yapılmaya başlandı…
Adana ile ilgili uyarılar da farklı değil.
Bazı uzmanlara göre riskli, bazılarına göre değil. Burada da sınıfta kaldık; ekrana ilk çıkan konuşur hale geldi.
Her gün onlarca iddia ortaya atıp, biri tuttuğunda, “Ben demiştim demek” bilimsel bir yaklaşım olmamalı. Tabi ki uzmanlara kulak vereceğiz ama Onlar da toplumun psikolojisini hesap ederek açıklamalar yapmalı…
Örneğin İstanbul’da deprem olacağı o kadar çok söylendi ki, artık kanıksandı. Ancak Adanalılar daha çok korkuyor.
Çünkü felaketi yaşadılar, halen de sallanıyorlar. Böyle bir ortamda Adana’da sanki yakın bir tarihte deprem olacakmış gibi açıklama yapmak, yangına körükle gitmekten başka bir şey değil.
Bilim insanlarının hepsinin üzerinde anlaştığı kısım, “Depremin olacağı tarihin bilinmeyişi”…
Zaten bu tahmin edilebilse, bu kadar yıkım olmaz. O halde olası depremler yaşandığında zararın en aza indirilmesi için uyarılar yapılmalı ve tedbir alınmalı…
Depremler insanoğlu’ndan milyarlarca yıl öncesinde de vardı, var olmaya da devam edecek…
“Yılgınlığa düşüp ne olursa olsun ” da demeyelim, “Sürekli deprem olacak, beklentisiyle yaşayıp hayatlarımızı zindana da çevirmeyelim”.
Hayatımıza, rutinimize yeniden dönmek için mücadele etmeliyiz.