BİR DAHA ÖLÇELİM TEKRAR TARTALIM

Edibe Hanım komşusu Zülfiye Hanımla kumaşçıda. Raflardan indirilen top top kumaşlardan birini seçtiler. Edibe Hanım, “Bundan üç metre kes” dedi. Tezgahtar usta hareketlerle saniyeler içinde kestiği parçayı güzelce paketleyip verdi. Mağazadan çıktılar. Birkaç adım atmışlardı ki Zülfiye Hanım arkadaşını kolundan tutup durdurarak paketi eliyle birkaç kez tarttı. Bir süre göz göze bakıştılar. Zülfiye Hanım, “Bana kalırsa tezgahtar tam üç metre vermedi. Keserken hata yaptı, yirmibeş, otuz santim eksik bu” dedi. Biraz daha bakıştılar, mağazaya döndüler.

Rica ettiler; tezgahtar tekrar ölçtü. Üç metre beş santim çıktı. “Bu dünyanın bir de öbür dünyası var, maksat hak geçmesin, onun için” deyip çıktılar.

Epey yol almışlardı. Zülfiye Hanım tıpkı az önceki gibi kolundan tuttuğu arkadaşını durdurup kenara çekti, “Dikkat ettin mi, mabalı boynuna, adamın metresi sanki kısa gibiydi. Seksen santim ya var, ya yok” dedi. Edibe Hanım, “Ben de aynısını düşünüyordum, ağzımdan aldın” deyince, az ilerideki marangoz atölyesine girip rica ettiler. Marangoz da açılan kumaşı ölçtü; üç metre yedi santim geldi. Birbirlerine bakıp gülümsediler. Rahatlamışlardı.

Yürümeyi sürdürdüler. Karşılarına, arkasında dağ gibi ceviz yığılılmış pikap çıktı. Başına birikmiş kalabalık adeta kapışarak torba torba ceviz alıyordu. Satıcı arada bir “Yerli bu yerli!.. Kilo onbeş, iki kilo yirmibeş!..” diye bağırıyor, durmaksızın poşet doldurup teslim ederken yanındaki çocuk ta tahsilat yapıyordu. Kalabalığa karıştılar ve güçbela sıra bulup ikişer kilo aldılar.

Mutlu-mesut taban döverken Edibe konuştu:

“İyi rastgeldi de ceviz aldık. Ramazanda tatlıya da kullanırız”

“Öyle. Bilyon mu, çok ucuz. Markette yirmi iki liraydı”

“Deme!.. Biz o paraya neredeyse iki kilo aldık şimdi.”

“Bak hele, kız bu işte bit yeniği olmasın. Ne bileyim, çok ucuz…

“Bilmem, ama hakkaten ha, niye bu kadar ucuza satsın ki?”

“Bak hele, bunun tartısında hile olabilir ha!..”

“Olur mu olur, gel bir daha tarttıralım.”

Bakındılar, ileride manav dükkanı var. Bir solukta oradaydılar. Rica ettiler. Manav poşetleri tarttı. İkişer kiloydu. Adam merakla sordu:

“Üstüme vazife değil ama, alırken tarttırmadınız mı?”

Tam bu sırada, manavın oğlu olmalı, onbir-oniki yaşındaki çocuk,

“Babaa, yetmiş yedi…” diye bağırdı.Manav çocuğa, “Olur mu lan?..” dedi, “Bir daha say!” dedikten sonra hanımlara “80 yaprak defter istemiş öğretmen. Kitapçı seksen yaprak diye verdi ama bir saydık yetmişdört çıktı, bu sefer yetmiş yedi” dedi. Zülfiye Hanım bilmiş bilmiş gülümseyerek, “Olabilir…” dedi. Ardından,“Geçersiz yaprak vardır aralarında, siz önce onları sayın, neticeyi öyle alırsınız” önerisinde bulundu.

Ayrıldılar. Eve yaklaşmışlardı. Zülfiye arkadaşına seslendi: “İnşallah manavın terazisi hilesizdi… Ne diyon, Bakkal Aziz’e de tarttırsak mı?” Tam bu sırada karşılarına Edibe Hanımın oğlu çıktı ve kollarını iki yana açarak, “Hanımlar, hanımlar!..” dedi, “Seçimden bu yana tekrar tekrar ölçüp biçmeyi huy edindiniz. Ne kadar komik duruma düştüğünüzün farkında mısınız?”

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor