NE OLDU BİZİM O ŞIRIL ŞIRIL SULU SULU YAĞIŞLARIMIZA?

Bodur, modur; boyuna bakmaz, öyle bir yağmur yağdırırdı ki, büyüklerimiz “Sidikli Şubat” adını takmıştı. Baktık, Adana’nın 1929-2021 yılları arasındaki 91 yıllık ortalama Şubat yağış miktarı 89 kilo… Bu, bir metrekareye düşen yağmur. Pekiii, geçtiğimiz Şubatta yağış ne kadar oldu? Bu rakamın onda birini bile bulmamıştır.
Ocak ayı da yağış yönünden çok bereketsizdi. Yine 91 yıllık ortalaması 110 kilonun üstündeyken, elimize geçen üç-beş kiloyu ya buldu, ya bulmadı. Kötü sene dediğimiz 2022’nin Aralığı da yağış yönünden hayli cimriydi. Dağlarımızda kar, ürünlerimizde kâr yok. Zaten kış, takvimlerin arkasına gizlenmiş gibi, kendini gösteremedi bir türlü. Bizim kış boyu yağışlı gün sayımız toplamı 31,5 olarak hesaplanırken, geçtiğimiz üç ayda ağız tadıyla ıslanamadık bile. Birkaç kez, “Orman mı bıraktınız, şimdi de yağış istiyorsunuz? Tüh sizin suratınıza!..” der gibi tükürüp gitti, o kadar.
NEREYE GİTTİ O SOĞUK GÜNLER?
Ülkemizin de yer aldığı kuzey yarımkürede kış mevsimi Aralık, Ocak ve Şubat’la tarif edilir. Adı geçtiğinde bile bazen ürperdiğimiz o soğuk, o titreten, o karlı-buzlu, ağırbaşlı, bol yağışlı kışı göremedik. Üç beş gün, üstümüze güler gibi üfürdü, tozu toprağı azıcık süpürdü ve gitti. Yağmura da, soğuğa da hasret kaldık mı, kaldık yani…
Yine Adana için ve yine 91 yıllık kayıtlara baktığımızda, ortalama sıcaklık olarak Aralık’ta 11.2, Ocak’ta 9.5 ve Şubat’ta 10.6 dereceleri görüyoruz. Doğru düşünebilmek için bayağı eğri oturuyorum ve diyorum ki geçtiğimiz üç ayda böyle gün ortalaması göremedik. Bilir misiniz ki, 19 Aralık 1953’te eksi 4.4; 25 Ocak 2019’da eksi 8.1 dereceye kadar düşmüştü ısı. 9 Şubat 1949’da da eksi 6.6 dereceyi görmüşüz. Son üç ayda sıfır bile şöyle yalandan bir dokunup kayboldu.
Aklınıza, “Yağış yoksa kuraklık olur, ama soğuklara ne gerek var?” sorusu gelebilir. Bunu ben de sorup sual ettim ve de gördüm ki, her sene hiç değilse birkaç gün ciddi sayılabilecek soğuk günlere gerek varmış. Her ağaç türünün en az soğuklama süreci olurmuş ve o süreyi yakalayamazsa verimi düşermiş. Bu süreç sıcaklığın 7.2 derecenin altında geçtiği saatle ifade ediliyor. Örneğin cevizde, cinsine göre 400 saatle 1550 saat arasında değişiyormuş. Başka bir örnek, kayısı: 950 ile 1229 saatten az soğuklama süreci olursa, çiçeklenmesi ve meyvesi zayıflıyormuş. Kıt aklımızla biz de biliriz ki, yeterli soğuk olmazsa yağışlar da kar değil, yağmur şeklinde düşer ve yeraltı suyumuz fakirleşir.
ÜMİDİMİZ BAHARDA
Bir kez daha ortalamaya göre konuşursak, Mart’ta 65.1, Nisan’da 51.5 ve Mayıs’ta da 48.6 kilo olmak üzere ilkbaharda 164 kilodan fazla yağış bekleyebiliriz. Ne yazık ki önümüzdeki günler için yapılan tahminler hiç de iç açıcı gözükmüyor. Mart’tan da hayır gelmeyebilir. Böyle giderse kıtlık ve kuraklık bir başka felâket olarak başımıza çöreklenebilir. Umarız bu karamsar tablo kısa sürede normale döner ve hava yüzümüze güler.
ORMANLAR MEVZUU ÇOOK DERİN MEVZU
Orman ve yağış bağıntısı ülkemizde bir türlü gerçekçi temele oturmadı gibi bir duygu var içimde. Haritalarda orman diye gösterilen öyle alanlar bilirim ki, Kel Ali’nin kel bahçesi gibi ağaç fakiri. Ama, haritada gür orman. Bazen resmi açıklamalar duyarız “Ağaç kestik ama şu kadar milyar da fidan diktik” diye… Sizi bilmem de, ben yıllardır dikildiği söylenilen milyarlarca fidanın şimdiye dek sokaklarımızı bile ormana çevirmesi gerektiğini hesaplıyorum. Hani, nerede o milyarlarca fidanın yetişmiş ağaçları?
Vaz geçtik, yetişmiş değil de, kendi gözlerimizle görüyoruz, Pozantı-Namrun-Tarsus arasında yetişmekte olan ağaçlar bile iki yıldır kesiliyor. Kesim bir yana, kökler bile sökülerek o dik yamaçlarda yüzyıllar içinde oluşmuş toprak katmanı da bereketini yitirdi. Kesim alanlarında fidan dikildiğine de tanık olamamanın üzüntüsüyle yaşıyoruz.
Daha ben ne diye yağış azlığından bahsediyorum ki? Hadi hep beraber o türküyü çağıralım: Kendim ettim, kendim buldum; gül gibi sararıp soldum, eyvaaahhh!..