ÇOCUK HAKLARI İNSAN HAKLARIDIR

Çocuk hakları, çocuklarımızın insan haklarıdır.
Her çocuğun var oluşuyla değerli biricik, kendini gerçekleştirem gücü olduğuna ve ona borçlu olunan muameleye işaret eden düşünceyi, 18 yaşına kadar herkes için özel bir statüyü ve bunu temel alan mücadele alanını tanımlar.
Çocuklara karşı onur kırıcı ve kötü muamelenin ortadan kaldırılması için bir taleptir. Her çocuk için daha iyi bir dünya, eşitlik ve adalet talebinin yüksek sesle söylenmesidir.
Bu talebin temel dayanağı ise insan hakları kavramıdır.
Çocuk hakları insan haklarının ayrılmaz bir parçasıdır, insan haklarının çocukları için özel olarak gerektirdiklerine işaret eder.
Dolayısı ile insan hakları kavramını ve barındırdığı alt kavramları ele almak önemlidir. Nitekim “Bir kavramın içeriği bulanık olduğu halde, herkes bu kavramı bildiğini sanınca, kavramı tehlikeli hale dönüşür.”
İnsan hakları kavramının genellikle muktedirler tarafından tehlikeli ve tehdit içeren kavramlar arasında değerlendirildiği ve öncelikle bu algının dönüştürülmesine ihtiyaç olduğu da açıktır.
İnsan hakları kavramının temeli insan ve insanın değeri kavramlarından ayrı düşünülemez. Ki tüm bu kavramlar antik çağlardan bu yana felsefe, siyaset, hukuk vb. çeşitli alanlarda ele alınmaya devam ediliyor.
Çünkü insan eyleyen bir varlık. Düşünür, hisseder, davranışa döker, eylem veya eylemsizliği seçer. Keşfeder, üretir, biriktirir, biriktirdikleri üzerinde yeniden inşa eder.
Yapabilir olma, gücü ve olanağı vardır. Bu tabiki insanın tür olarak üstün olduğuna, yapabilme gücü ve erkini şuursuzca kullanabileceği anlamına gelmez.
Aksine zarar vermemeyi tercih etme ve bunu eyleme dökme gücüne, olanağına, sorumluluğuna işaret eder, bu da onu değerli kılar.
“Tüm insanların sadece insan oldukları için sahip oldukları” haklar bütününe işaret eden insan hakları düşüncesi, her bir insaınn yaşamını eşit, özgür, adil ve insan onuruna yaraşır bir şekiled sürdürmesi gerektiğini öngörür.
Irk, renk, yaş, cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet ifadesi ve kimliği, dil, din, siyasal ya da başka türden kanaat, ulusal ya da toplumsal kökten, mülkiyet, doğuş veya başka her tür statüye karşı ayrımcılık yasağını tanımlar.
İnsan hakları etkin ve edilgin anlamda etik ilkeleridir. İnsanların görmesi ve başka insanlara göstermesi gereken muameleyi dile getirirler. Aynı zamanda toplumsal düşünmeye, hukuka ve siyasete etik talepler getirme girişimidirler.
İnsanın değerini tanıma ve koruma istemleri olarak, yani insanları yalnızca insan oldukları için koruma istemleri olarak ortaya çıkarırlar.
Bu bağlamda insan haklarını koruma felsefi, etik ve siyasal sorunlara işaret eder. Felsefi bir sorundur, çünkü insan hakları kavramının açıkılğa kavuşturulmasına katkıda bulunan, ayrıca siyasal bir sorundur.
Çünkü bütün yurttaşların insan olarak olanaklarını geliştirmeleri, “Korku ve yoksunluktan uzak” yaşayabilmeleri için gerekli koşulları doğrudan doğruya veya dolaylı olarak sağlamak her devletin görevidir.
İnsanlık tarihi köklerinden ırkçılığa, zulüm ve işkenceden katliamlara kadar sayısız insan hakları ihlallerine sahne olmuşsa da insan haklarının küresel bir sese dönüşmesi 20.yüzyılın ortalarına denk gelir.
Özellikle de 2.Dünya savaşı sonrasında Nazilerin altı milyondan fazla kişiyi katletmesinin yarattığı dehşete ve insanlık suçlarına karşı oluşan tepki, insan hakları ihlallerinde Bir Daha Asla ilkesinin belirleyici olmasının zemini güçlendirilmiştir.
Bu bağlamda barışın tesisine katkıda bulunmak ve insan hakları standartlarını uluslararası hukukta tanımlamak için 1948’de ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi dönüm noktalarından biridir.
İnsan hakları standartlarına dayanan uluslararası insan hakları hukuku, devletlerin birbirlerine ve kendi sınırları içinde bulunan tüm hak sahiplerine, yurttaş olsun-olmasın yükümlülüklerini tanımlar. Buna göre devletlerin üç temel yükümlülüğü bulunur.
-İnsan Haklarına Saygı Gösterme
-İnsan Hkalarını Sağlama
-İnsan Haklarını Koruma, Yerine Getirme
Açıktır ki bu yükümlülüklerin öncelikli muhatabı hak sahipleridir. Her insan hak sahibidir, hakları vardır, hakkını talep eder, yükümlülük sahiplerini sorumlu kılar ve diğer insanların haklarına saygı gösterme sorumluluğu vardır.
Yükümlülük sahiplerinin ise hak sahiplerinin haklarına saygı gösterme, hakları sağlama, koruma ve yerine getirme sorumulluğu vardır.
Dolayısıyla hak sahipleri ve yükümlülük sahipleri arasındaki ilişkinin insan haklarını temel alması yani hak temelil olması beklenir.
Kıssadan hisse “İnsan hakları ihlalleri, kader, kısmet, kaza, münferit, istisna veya doğal afet değildir. Hakların korunmasını lütuf gibi sunmak, ihlallerle olmuş bitmiş hayat devam ediyor veya beka sorunudur vb.demek te kabul edilebilir değildir.”