MUŞEG KİN VE NEFRET TOHUMLARI SERPİYOR!

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

 

Cingöz Rahip Muşeg Seropyan görevi üstlenir üstlenmez eline tutuşturulmuş olan plâna göre harekete geçti. Hedef uygulamada 3 basamak vardı:

  1. Türklere karşı nefret duygusunun oluşturulup sivriltilmesi
  2. Ermeni sivillerin silahlanması
  3. Hazır olunduğunda uygun bir fırsatı değerlendirerek çatışmaya geçilmesi

TİYATROLARDA

Muşeg planın birinci ayağını beyin yıkayarak nefret duygusunu geliştirmek için iki aracı kullandı: Ermenice Gazeteler ve Tiyatro. İkinci Meşrutiyetle Osmanlı sınırlarının her yanına yayılan serbestlik, azınlık gazetelerinin çoğalmasına da yol açmıştı. Adana’da Ermenice 6 gazete çıkıyor ve Muşeg’in sağladığı olanaklarla en ücra köylere kadar ulaştırılabiliyordu.

Asıl etki tiyatrolarla sağlandı. Hazırlanmış oyunlar, Adana’nın birkaç yerinde, Kozan’da, Saimbeyli’de, Tarsus ve Mersin’de sahnelenmeye başlandı. Oyunlarda, geçmiş yıllarda Ermeni krallara ve Ermeni halkına Türklerin yaptığı sözde işkenceler ve fenalıklar ustaca işleniyordu. Öyle ki, temsil sonunda tiyatrodan çıkan genç kızların, kadınların ağıttan gözleri şişmekteydi. Genç erkekler ise öfke doluyor, intikam ateşiyle yanıyorlardı. En acıklı oyunlar Çukurova’nın her yanında sahneleniyordu. Oyunlardan birindeki tiratları birer tümce ile örnekleyelim:

Timur, bütün Ermenilerin öldürülmesini emredince savaş çıkar. Ermeni Kralı, kızı ve eşiyle birlikte Timur’a esir düşer. Esirler, bir odada, ıstıraplı günler geçirirken, günlerden bir gün odaya elinde boru olan bir melek girer. Melek yalnız değildir. Arkasında, mezarından çıkan ölü iki Ermeni ile Ermeni askerlerinden bir manga da vardır.

Kral şaşkınlık ve heyecan içindeyken iki ölü, “Bizler, senin ve Ermenistan uğruna öldük” dedikten sonra melek, “Kral Hazretleri, esaretinizin nedeni, aranızda birlik olmamasındandır. Sizi, birleşmeye ve tek amaca yönelmeye davet ediyorum” der. Kral, “İyi ama, Ermenilerin hepsini Türkler öldürdü; bir ben, eşim ve kızım kaldık. Kimi birleştireceğiz”  karşılığını verince Melek “Sizce hiç mi Ermeni kalmadı?” diye sorar. Kral, hayıflanmış ifadeyle ve başını öne eğerek, “Hiç kalmadı, dedim ya, ben, kızım ve eşim; o kadar” der. Bunun üzerine melek “Üçünüz de Ermeni değil misiniz?” sorusuyla karşılık verince Kral, “Evet!.. Üçümüz de elbette Ermeniyiz” der. Melek bu kez daha etkili bir ses tonuyla konuşur: Üçünüz yeterlisiniz. Birlik olunuz. Sen yeniden kral olacaksın. Kral, Meleğin sözüne inanmamış tavır ve bezgin ifadeyle, “Ne mümkün!..” diyebilir. Ancak, melek ısrarlıdır ve etkileyici tonda sözlerini şöyle sürdürür: Dediklerime inanınız. Emin olunuz. Yakında bir yıldız doğacak, ortalık aydınlanacak ve siz Ermenistan Krallığının sahibi olacaksınız…

Krallık ve özgürlük vurgulu konuşmalar devam ederken sahne üstünde bir yıldızın parladığı görülür. Ortalık aydınlanır ve sahnedekilerin tamamı bir ağızdan “Yaşasın Ermenistan!.. Yaşasın Ermeni Kralı!..  Yaşasın Ermeniler!..  diyerek izleyiciler etkilemeyi sürdürürler.

TÜRKLERİ UYARAN ÜRKÜTEN YAZILAR

İkinci Meşrutiyetle kazanılan özgürlük üzerine Adana’da yayına geçen İtidal Gazetesi de, Ermeniler aleyhine ateşli yazılar yayımlıyordu. Gazete, Ermenilerin gizliden gizliye fakat yoğun biçimde silahlandığını ve hedeflerinin Adana’yı Türklerden temizlemek olduğunu yazıyordu. Müslüman ahâli de, tıpkı Ermeniler gibi, karşı kin ve nefret selinin etkisine girmişti. Gerginlik giderek artmaktaydı.

PAZARTESİNE: “CEKETİNİ SAT SİLAH AL”

 

 

BEZCİYAN:

 

BEZCİYAN AİLESİ: Ermeniler gerçek anlamda huzur ve lüks içindeydiler. O yıllarda hayli pahalı olan fotoğraflarda, rahatlık ve mutlulukları besbelli. Burada görülenler, Bezciyan Ailesinin bazı üyeleridir.

 

BALTACİYAN:

 

BALTACİYANLAR: Pahalı olmasına karşın, zengin Ermeniler sık sık fotoğraf çektirebiliyordu. Baltaciyanlar da, fotoğraf çektirenler arasındaydı herhalde. Bu mutluluklar, İğtişaş’la son buldu maalesef.

 

 

İĞTİŞAŞ:

 

İĞTİŞAŞ BU İŞTE: Müslümanlar, Rumlar, Yahudiler, Süryaniler Adana mozayiğini oluştururken en zenginleri Ermenilerdi. Avrupa’daki yenilikleri çok yakından takip edebiliyorlardı. Mesela Bedros (Solda) ve Levon Yağcıyan, pahalı, Alman malı Hercules marka bisiklete, pek çok almandan önce sahiptiler. O gıcır keyfe yazık olmadı mı? Elbette oldu. İĞTİŞAŞ, anlam itibariyle, ne yaptığını bilmemek, yanılgı içinde karar vermek, aldanmak anlamındadır. Adana olaylarında da, kim kimi vurdu, neden vurdu, halen netleşkiç değil. Olanlar, Adanalılara ve Adana’ya oldu.

 

 

 

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor