NİHAYET BEKLENEN KIVILCIM PARLIYOR

ONUNCU BÖLÜM

Anlatınlara göre 14 Nisan günü öğleye doğru patlamış silahlar.  Tetikleri ilk kimler çekti, hangi hedefe yöneltti, asla öğrenilebilmiş değil. Gerçi  taraflı yazarlar hep karşı tarafı suçluyor. En doğrusu, o günü yaşayanlardan birşeyler öğrenmek” deyip daldık arşive.

ARIKOĞLU’NDAN:

Adana eşrafından Damar Arıkoğlu, Ulu Önder Atatürk  tarafından her zaman yakınlık görmüş. Tanık olup öğrendiklerini “Hatıralarım” adı ile değerli bir kitapta yazmış. Biz de oradan alıntı yapıyoruz…

“Evim Ermeni Mahallesinde olduğu için henüz silâhlar patlamadan çocuklarımı ve ailemi hükümet civarında akrabalardan bir zatın evine taşımıştım. Aradan çok geçmedi,  yarım saat sonra silâhlar patladı. Gürültü ve çığlıklar birbirine karıştı. Sokaklar dolup boşalıyor, hükümet otoritesi namına bir şey yoktu. Polis Müdürü Kadri Bey silâhlar patlar patlamaz sırlara karışmıştı. Zaptiye Tabur Ağası başını odasından dışarı çıkaramıyordu. Vali Cevad Bey Belediyede asayişi temin hususunda başına topladığı Türk ve Ermeni Eşrafı ile meseleyi konuşıurken sokaklara ve çarşıya çıkardığı nasihatçi heyetler de güçlükle canlarını kurtarıp belediyeye sığınmışlardı.

O zaman Belediye Dairesi Hükümet avlusunda bulunuyordu. Silâh seslerinden ve canhıraş  gürültülerden buhran (kriz) geçiren Vali ile yanındaki zevatın (Kişilerin) her birisi bir tarafa dağılmıştı. Kötü vakalara şahit olan Cevad Bey de can korkusundan masanın altına saklanmıştı. Artık iş çığrından çıkmış, ortalığa şuursuzluk hâkimdi. Hetrkes deli gibi olmuştu. Ne yapacağını bilmiyordu. Bildikleri bir şey varsa o da ateş, yangın ve iki tarafın birbirine saldırması idi. O geceyi uylkusuz geçirdik. Ertesi gün köylerden halk akını başladı. Feryat ediyor, hükümetten silâh istiyorlardı. Gökdereliyan Karabet’in tedarik ettiği mühim bir kuvvetle  Türk köylerini yakıp yıktığını, çoluk, çocuğu merhametsizce öldürdüğünü; bu dehşet karşısında köylerini. Namuslarını, canlarını korumak hususunda silâha muhtaç olduklarını yüksek sesle belirtiyorlar ve hükümet avlusuna toplanıyorlardı. Bir an geldi ki, kalabalığı avlu almadı, halk sokaklara kadar taştı.

İNGİLİZ KONSOLOS ELİNDEN VURULDU

Adana çatışmaları anında ülke sınırlarını aşıp telgraflarla dünyanın pek çok ülkesinde duyulmuştu. Mersin’deki İngiliz Konsolos Adana’ya geldi. Yanına bir Türk polis alarak çatışma bölgesine doğru yürümeye başladı. Silahlı kişilere de elleriyle, her iki tarafa, “Durun!.. Ateş etmeyin” işareti yaparak yaklaşırken Ermeni tarafından gelen bir mermi elini yaraladı. Konsolos bunu beklemiyordu. Bir anda korku ve telaşa kapılarak yanındaki Türk polise “Cemal Efendi karşılık ver!” dedi. Polis, merminin atıldığı Ermeni Evindeki pencereye doğru ateş açarak Konsolosu ateş hattından geriye çekti.

BÜYÜK FOTOĞRAF NELER GÖSTERİR?

Asırlarca kardeş kardeş yaşamış, âdeta tekvücût olmuş tarafların bu kadar derin bir ayrılık içine düşmelerinin bir nedeni de, 1894’te yine Fransız ve İngilizlerin başlattığı olaylardı besbelli. İki yıl süren krizde, ciddi sorunlar yaşanmış, birkaç can da feda edilmişti.

O yıllarda da, dışarıdan bakıldığında Osmanlı çöktü, çökecek durumda… Adana ve çevresini ele geçirmenin tam zamanı. İngiliz-Fransız kepçesi daha önce de Adana’da 1894-1896 gerginliğini çıkarmış, ciddi sorunlara yol açmıştı. Haftada, on beş günde bir çıkan olaylarda iki taraftan da yaşamını yitirenler oluyor, zaman zaman da ticaret bile aksıyordu. Müslüman ve Ermeni kanaat önderleri olağanüstü gayretle barışı yeniden kurmuş, fakat anılarda ve vicdanlarda, ilişkiler yadsınmayacak kadar gölgelenmişti. İğtişaş, büyük olasılıkla herkese o iki yıldırıcı günleri anımsatmış olmalıydı.

YARIN: BOKLU HAN FACİASI

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor