‘AKP İKTİDARI NÜKLEER SANTRAL KURMA İNADINDAN VAZGEÇMELİDİR’

HABER: MERYEM ÜNAL

ADANA (BÖLGE)-Adana Ekoloji Platformu’nun Abidin Dino Parkı’nda 5 Haziran Dünya Çevre Günü kapsamında düzenlediği basın açıklamasında açıklama metnini Hazım Özdemir okudu. Özdemir, “Bugün, 5 Haziran’ın Dünya Çevre Günü olarak ilan edilmesine sebep olan 1972 Stockholm İnsan ve Çevre Konferansı’nın, yani dünyanın ilk Birleşmiş Milletler çevre zirvesinin 51. yılı. Bundan tam 51 yıl önce, bilim insanları mevcut ekonomik büyüme modelinin hem kaynakların tükenmesine yol açacağını, hem de atıklarıyla doğayı tahrip ederek yeryüzünü yaşanmaz bir gezegen haline getireceğini söylemişlerdi” dedi.

“BİR 51 YIL DAHA ‘ÇEVRE’DEN SÖZ ETMENİN MÜMKÜN OLUP OLMAYACAĞI BİLİNEMİYOR”

Ekonominin, bir başka deyişle kapitalizmin değil; yaşamın, doğanın ve insan uygarlığının sürdürülebilir olmasını sağlamak için hedefler belirlemiş olduğundan söz eden Özdemir, “Bugün de dünyanın en önemli bilim insanları; ekonomik büyüme, kalkınma, siyasi ve askeri egemenlik kurma adına aynı şekilde devam edilirse küresel ısınma, kuraklık, iklim felaketleri, ormansızlaşma, canlı türlerinin ve biyoçeşitliliğin ortadan kalkması ve ekolojik krizin geri dönülmez noktaya gelmesi nedeniyle, önümüzdeki yıllarda üzerinde yaşayabileceğimiz özelliklere sahip bir dünyanın kalmayacağını net bir şekilde belirtiyorlar. Eskiden bunun için vadeyi yüzyılın sonu olarak veren bilim insanları, artık bu kadar iyimser değiller. Bu yok edicilik hızıyla gidilirse, bir 51 yıl daha ‘çevre’den söz etmenin mümkün olup olmayacağı bilinemiyor. Çünkü iklim değişikliği nedeniyle dünya 2050’ye kadar ortalama 2-3 derece daha ısınacak, ortalığı sel alacak, tarımsal üretim düşecek, denizlerde balık kalmayacak, iklim değişikliğinin gıda krizi, açlık ve iklim göçleri gibi sosyo-ekonomik sonuçları dünyamızı bugünkünden çok daha ağır ve yaşamsal krizlere sürükleyecek. Kısacası, insanlığın kendi geleceğini tüm canlılarla birlikte yok etme kararlılığı, kapitalistlerin doymak bilmez para kazanma iştahı nedeniyle sürüyor, inatla sürdürülüyor. İnsanı doğadan koparan, iklimi değiştiren ve ekolojik krizi derinleştiren şey, büyüme saplantısıyla gözü dönmüş, kârdan başka bir hedef gözetmeyen ve her alanda eşitsizliği, adaletsizliği körükleyen endüstriyalist sistemdir” dedi.

“AKP HÜKÜMETİ, İKLİME, ÇEVREYE VE SAĞLIĞA EN FAZLA ZARAR VEREN KÖMÜRLÜ TERMİK SANTRALLAR KURMAKTAN VAZGEÇMİYOR”

“İklim değişikliğine neden olan sera gazlarının atmosfere salımını son yıllarda dünya rekoru kıracak kadar artıran AKP hükümeti, iklime, çevreye ve sağlığa en fazla zarar veren kömürlü termik santrallar kurmaktan vazgeçmiyor” diyen Özdemir, konuşmasını şu şekilde sürdürdü:

“Oysa Türkiye yıllık karbon salımlarında dünyada 15. Sırada. Avrupa ülkeleri arasında ise Almanya’dan sonra ikinci sırada bulunuyor. Bölgemizde de bu öldürücü politikanın örneklerini yaşıyoruz. 23 yıldır çevreyi zehirleyen İSKEN kömür santrali yetmezmiş gibi, şimdi de yine Sugözü Köyü’nde ve İSKEN’in 7 km. yakınında Çinli firmaların sahibi olduğu EMBA kömür santraline izin verildi ve bu santral de zehir saçmaya başladı. Bu iki kömür santrali yurt dışından getirdikleri kömürü kullanıyor ve bir saatte toplam bin ton kömür yakıyor, milyonlarca ton deniz suyunu soğutma amacıyla kullanıp, ısınmış ve ölü bir su olarak tekrar denize boşaltıyor. Kömür yakıldığında oluşan ve küresel ısınmanın ana nedeni olan milyonlarca ton karbondioksit gazını da atmosfere boca ediyor. Tufanbeyli İlçesi’nde ENERJİ-SA’nın kurduğu kömür santrali de saatte 1.000 ton kömür yakmaya on senedir devam ediyor.”

“HAYATLA İNATLAŞILMAZ”

“AKP iktidarı Nükleer santral kurma inadından vaz geçmelidir, hayatla inatlaşılmaz” diyen Özdemir, Türkiye’nin, Rusya ile 2010’da yaptığı milletlerarası anlaşma ile Mersin-Akkuyu bölgesini nükleer santral yapımı için 100 yıllığına ve tam kontrolü vererek Rusya’ya tahsis ettiğini de belirtti.

“NÜKLEERSİZ BİR AKKUYU, NÜKLEERSİZ BİR TÜRKİYE VE NÜKLEERSİZ BİR AKDENİZ”

Akkuyu’ya nükleer santral yaptırma inadının enerji ihtiyacı ile açıklanamaz olduğundan da bahseden Özdemir şöyle devam etti:

“Maliyeti en yüksek, Çernobil ve Fukuşima nükleer felaketlerinde de gördüğümüz gibi en tehlikeli, kuşaklar boyu radyoaktif atık kirliliğine neden olan en kirletici enerji üretim biçimi olan nükleer santraller hiçbir gerekçeyle savunulamaz. Ancak nükleer güç olma hayali, nükleer santrali olan ülkelerin büyük ve prestijli olduğu yanılgısı ve enerji politikalarına dair yanlış değerlendirmeler, iktidar yetkililerini halkın karşı olduğu Akkuyu projesini  gerçekleştirmeye sürüklemiştir. Akkuyu nükleer santrali ülke için, bölge için, dünya için büyük bir risktir. Üstelik, Rusya’ya bağımlılığı da arttırmaktadır. Bütün bu nedenlerle Türkiye Hükümeti, savaş durumunun yarattığı ekstra güvenlik risklerini de değerlendirerek Rusya’nın yapımını sürdürdüğü Akkuyu nükleer santral inşaatını durdurmalı ve projeyi iptal etmelidir. Nükleersiz bir Akkuyu, nükleersiz bir Türkiye ve nükleersiz bir Akdeniz hem ülkemiz, hem de bütün dünya için daha güvenli, daha barışçı, daha temiz bir gelecek anlamına gelecektir. Yanlış enerji politikaları bununla da bitmiyor. 2023’e kadar Türkiye’nin hidroelektrik potansiyelinin tamamını kullanmak gibi akıl dışı bir strateji belirleyen hükümet, akan tek bir dere bırakmayacak şekilde 4 bin hidroelektrik santralin yapımını zorluyor. Bütün derelerin kurutulması, bütün vadilerin yok edilmesi, insanların ve tüm canlıların bağımlı olduğu su kaynaklarının şirketlere satılması dur durak bilmiyor. Kaz Dağları’nda madencilik şirketlerinin tahribatı devam ediyor, Kanal İstanbul gibi akıl, bilim dışı projeler inatla uygulanmak isteniyor. AKP iktidarı demokrasiyi, hukuk devletini ve yargı bağımsızlığını tanımıyor ve bu şekilde ekolojik dengeyi bozuyor. Bugün ekoloji mücadelesi, aslında demokrasi mücadelesidir. Doğanın ve gelecek kuşakların hakları için verilen mücadele, barış ve demokrasi mücadelesinden ayrılamaz”

“ATIK SULAR ARITILMADAN GÖKSU IRMAĞINA, SONRA DA ÇATALAN BARAJINA DÖKÜLMEKTEDİR”

Şehrimiz Adana’nın, son yıllarda Avrupa’dan getirilen plastik çöplerinin ortalığa saçılması, yakılması, tarım alanlarına gelişigüzel gömülmesi ve su kanallarına dökülmesi ile oluşan kirlilik ile gündemden düşmediğine dikkat çeken Özdemir, “Uluslararası basın ve daha sonra ulusal ve yerel basın konuyu gündeme taşıdılar. Ülkemizi ve şehrimizi başka ülkelerin çöplüğü haline getiren AKP hükümetinin bu yanlış politikasını protesto ediyor ve çöp ithalatının derhal durdurulmasını talep ediyoruz. Adana Büyükşehir Belediyesi’nden de bir talebimiz var. Bilindiği gibi; Tufanbeyli, Saimbeyli ve Feke İlçelerinden geçen Göksu Irmağı Çatalan Barajına dökülmektedir. ASKİ yetkililerinden öğrendiğimiz kadarıyla; bu üç ilçeden sadece Saimbeyli’de atıksu arıtma tesisi geçen sene yapılmış olup, diğer iki ilçede halen atıksu arıtma tesisi bulunmamakta ve atık sular arıtılmadan Göksu Irmağına, sonra da Çatalan Barajına dökülmektedir. Adana’nın içme suyunun temizliğinin gelecek kuşaklar için de garantiye alınması için söz konusu ilçelerde atıksu arıtma tesislerinin bir an önce yapılması aciliyet ve öncelik taşımaktadır. Büyükşehir belediyesi bir an önce yasaların kendisine yüklediği görevini yerine getirmelidir” diye kaydetti.

“DOĞA, TİCARİ BİR MAL DEĞİLDİR VE RANTA KURBAN EDİLMEMELİDİR”

“Doğayı insanın mülkü olarak gören, doğal varlıkları sınırsızca ve sorumsuzca tüketen politikaları reddedenler olarak bizler; doğanın sahibi değil, parçası olduğumuzu, tüm bu sorumsuz politikaların gezegenimizi geri dönüşü olmayan bir yok oluşa sürüklediğini görüyoruz” dedi ve konuşmasını şu şekilde noktaladı:

“Tüm canlıların yaşam kaynağı olan doğanın para kazanma aracı olarak görülmesini ve ticarileştirilmesini reddediyoruz. Doğa, ticari bir mal değildir ve ranta kurban edilmemelidir. Doğal varlıklarımıza yapılan vahşi saldırılara karşı, seslerimizi, ellerimizi, yüreklerimizi ve mücadelemizi birleştirme zamanıdır. Kaybedecek zamanımız yok. Yokoluş ve ölüm karşısında hayat kazanmalı. Onlar kapitalistlerdir ve ölüm tüccarlarıdırlar ve sadece yüzde bir kadardırlar. Bizler tüm insanlığı, tüm canlıları ve topyekün hayati savunuyoruz. Sesimizi duyan her bireyi, her örgütü Dünya Çevre Günü’nde, tüm canlıları ve yaşam alanlarını korumaya ve bu uğurda verilen mücadelelere destek vermeye, Anayasanın dediği gibi, çevreyi koruma ödevini yerine getirmeye çağırıyoruz. Bir 51 yıl daha Dünya Çevre Günü vesilesiyle şikayetlerimizi tekrarlayacak vakit kalmadı.”

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor