ÇUKUROVA’NIN KARACAOĞLAN’I GÜHERİ

Adım adım gezdim Anadolu’yu,
Şu Çukurova’ya vuruldum kaldım.
Beni bend’eyledi havası, suyu
Şöyle bir köşeye kuruldum kaldım.
Seyrettim Belen’den Hatay Eli’ni,
Varıp gezdim Soğukoluk Beli’ni.
Gördüm kurutulmuş Amik Gölü’nü,
Oldum paramparça, kırıldım kaldım.
Adana’nın toprağında, tozunda
Türkü oldum âşıkların sazında…
Zorkun Yaylası’nın gece yazında
Yatağa-yorgana sarıldım kaldım.
(Güheri-Şu Çukurova’ya Vuruldum Kaldım)
Şair ya da sanatçı olmayana şair demek sanatın günahına ait gibi bir şey… Bu yüzdendir ki; her ne nedenden olursa olsun her şaire, ozana, halk şairine Karacaoğlan, Dadaloğlu demem… Dersem, şiirin ve insanın gönlündeki o hak edilen düzeye çekildiği için yanlış yapmış olurum. Ne o düzeye çekerim, ne de, kızsam da, istemesem de, eleştirsem de hakkı olan o düzeyden aşağıya indirmem… Bunun aksini yapmak, günümüze özgü bir erozyon olarak ve de sanatsal kavramların özgünlüğünü yitirerek kaybolması çeşitli sanat dallarında da yaşanan sanatsal bir yozlaşma olarak yaşanan yaşamımızdaki olumsuzluğa hizmet etmiş olmak demektir. Konumların yaşamsal etkenliğinden dolayı da tarih boyu süre gelen söz rüşveti de buna en başta tabidir. Sonuçta demem dememesine de “Ne’m Alacak Felek Benim”, “Ah Neyleyim Gönül Senin Elinden”, “Çınar” gibi birçok şiirleri/türküleri bize okutan/dinletilmesine sebep olan, gönül tellerimizi titreten Hasan Turan, Ferrahi, Güheri gibi Adana ve Çukurovalı halk ozanlarına, âşıklarına elbette ki derim…
Söylemleri nedenleriyle ifade etmeye kalktığımızda konu uzayıp gidiyor… Geçtiğimiz günlerde halk şiiri ve folklor derinliğinde koyu bir sohbete daldığımızda günümüzün halk şairi/ozanı olarak kendine özgü farklı, güçlü ve kalıcı halk şiiri örnekleri veren Güheri’yi hatırladık. Hatta halk şiiri ile folkloru mani gayretiyle bir araya getiren Güheri’nin güzel şiirlerinden söz ettik. Arkadaşlar tanımıyormuş. Tanımaz tabii ki, Karacaoğlan’ın şiir soyundan gelen böyle güçlü ozanlarımızı tanımazlar da olsa da olur, olmasa da olur türünden yazıp çizenleri tanırlar… Çukurova’nın ve edebiyatın, şiirinin önemli halk ozanlarından olan Güheri yetenek, bilgi ve birikimiyle iz bırakan bir önemli bir ozan olmasının yanı sıra; Adana ve Çukurova’yı da en iyi anlatan ozanlarımızdan…
Aştım Çakırca’yı, soğuttum teri,
Geçtim Döşeme’yi, gittim ileri.
Olucakgediği Bağdaş’tan beri
Vardım Elmacık’a serildim kaldım.
Kozan’ın yaylası Dağılcak, Horzum,
Akkaya’dan sonra Feke’ye arzum.
“Saimbeyli” dedim, çöktü omuzum
Obruk’un başında yoruldum kaldım.
Tufanbeyli-Şar’da eski çağları,
Gördüm kurutulmuş nice bağları.
Seyhan’la, Ceyhan’la aştım dağları
Varıp Akdeniz’e duruldum kaldım
Yazdığı güzel halk şiirlerini “Yanargün” adlı bir kitapta toplayan Güheri’nin kitabı hakkında yazmış, bir de güzel söyleşi gerçekleştirmiştik. Daha sonra da bu söyleşi 27 yılda gazete ve dergilerde yayınlanan Adana ve Çukurovalı sanatçılarla birlikte Seyhan Belediyesi’nin yayınladığı “Çukurova Söyleşileri” adlı kitapta yer almıştı.
Güheri, şiirlerini “Yanargün”de toplarken, yöremize ait atasözü ve deyimlerin özümsendiği manilerini de kitaplaştırmayı düşünüyordu. 17 yaşından beri yazdığı Karacaoğlan çizgisindeki güçlü şiirleriyle Çukurova’yı ve Çukurova insanını en iyi biçimde anlatan ve kara avcılığı konusunda da nitelikli ürünler veren Eczacı İsmet Güheri, şiirlerini Güheri mahlasıyla yazmaktaydı. Adana’nın Kenan Evren Bulvarı’nda hizmet veren Güher Eczanesi’ni 2002 yılında kapatan Güheri ile aynı mahallede oturduğumuzdan idi zaman zaman güzel şiir ve edebiyat sohbetlerimiz olurdu.
*GÜHERİ
Güheri, (Eczacı İsmet Güheri-1942 Kadirli/Adana) iki anadan olma 14 çocuklu bir çiftçi ailesinin 5. Çocuğu olarak Kadirli’nin Aydınlar köyünde doğar. Bu çiftçi ailesi, 11. Yüzyılda İran/Horasan’dan Anadolu’ya gelip Çukurova Toroslarına yerleşen Farsak Türkleri’ne mensup olan Güherler’dendir. Yedi yaşında anasını kaybeden İsmet Güheri; Azaplı Köyü İlkokulu (1952), dört yıl ara verdikten sonra Kadirli Ortaokulu (1959) ve Adana Erkek Lisesi’nin (1962) ardından İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ndeki (1967) yüksek öğrenimini tamamlayarak eczacı olur. Ortaokulu kendi imkânlarıyla okuyan İsmet Güheri; liseyi Kadirli eşrafından olan manevi babası Remzi Özdemir’in maddi ve manevi desteğiyle okur. Üniversite tahsilinde ise, bir taraftan kredi, diğer taraftan Tufanbeyli’den tarih öğretmeni Mustafa Yılmaz’dan koleji adına burs alarak tamamlar. Üniversite mezuniyetinin ardından öğrenim gördüğü fakültenin üç kürsüsünden de gelen asistanlık tekliflerini geri çevirerek Isparta’da Şifa Eczanesi’ni devralır. Aynı yılın sonunda, 91. dönem İzmir Yedek Subay Sıhhiye Okulu’ndan asteğmen olarak mezun olduktan sonra 300 Yataklı Ağrı Asker Hastahanesi’nde (1968-1969) yedek subay olarak askerlik görevini yapar. Askerlik sonrası, fakülteden sınıf arkadaşı olan Eczacı Güngör Celayir ile (1970) evlenir. C.S. Tonyukuk ve Alper Tunga adlarında mühendis ve doktor olan iki oğulları olur. Evliliklerinden sonra eşinin memleketi Elazığ’a yerleşmeyi düşünseler ve bir süre kalsalar da, kısa bir süre sonra Adana’ya taşınarak Abidinpaşa Caddesi’nde “Güher Eczanesi”ni (1970) açan İsmet Güheri devam ettiği kurs sonucunda optisyen olur. Yine daha sonra ise Kenan Evren Bulvarı’na taşıdığı eczanesini kapatarak (2002) kendisini emekli eder. Ondan sonrasında ise zaman zaman kent dışındaki çocuklarının yanına giderek, böyle ortalıkta gözükmemeye başlar.
ŞU ÇUKUROVA’YA VURULDUM KALDIM
…
Aladağ, Eğlence, Meydan Yaylası,
Vardım Kızıldağ’a, yaylanın hası.
Geçtim Pozantı’ya sözün dahası
Tekir Tepesinde görüldüm kaldım.
Mersin’de, Tarsus’ta asma bağ oldum,
Çıktım Toroslara karlı dağ oldum.
Yörük çadırında taze yağ oldum,
Sıcacık ekmeğe sürüldüm kaldım.
Yediuyur şehri Tarsus’tan yola
Çıkınca Namrun’da verdim bir mola.
Papaz’ın Bağı’nda dedim: “Hayrola?
Burası Cennet mi? Dirildim kaldım.”
Gözne Yaylası’nda “Rengi al” oldum,
Fındıkpınarı’nda süzme bal oldum,
Aslanköy’de şeftaliye dal oldum
Her gün sepet sepet derildim kaldım.
Güheri’ yim, savruluyor samanım,
“Aaah…” ettikçe arşa çıkar dumanım.
Yaş altmışı buldu, geçti zamanım
Şu yalan dünyaya darıldım kaldım.
Saimbeyli İlçesinin Karakuyu köyündeki, Güherler’den olan İsmet Güher, namı diğer mahlasıyla Güheri, özüne bağlı bir sazsız ozan… Kalemi güçlü olan ama hak ettiği yerde olmayan Güheri’yi tereddütsüz Karacaoğlan’dan bu yana gelen Çukurova ozanlar sırasının başlarında anılır… Orta okul son sınıfta iken, o ana kadar yazdığı 300 civarında şiirini yakan ve daha sonra da yeniden yazmaya başladığı şiirlerinin biri hariç hepsini hece ölçüsüyle yazan “Güheri”nin yüzlerce manisini de yayınladığımız yıllar oldu. Şiir ve manilerini yayınlayıp, kitap çıkarma konusunda yüreklendirmiştik… İşte, Çukurova ile özdeş özgün bir şiir işçiliğinin rahat anlatımıyla, halk şirinin ciddi ve nitelikli örneklerini içinde barındıran “Yanargün” adlı yapıtı ve ardından gelen güçlü manileri onun şiirlerinin özgün yıldızları olarak sisli şiir gökyüzünde hep parlamaktadır. Gerisini ise Güheri ile görüştükten sonra ancak sürdürebileceğiz…
Güheri’den Maniler
181
Çayda taş attım suya,
Dalgalar saya, saya.
Bugünlerde gözlerim
Hasret kaldım uykuya.
182
Gittim yazı-yabana,
Öküz koştum sabana.
“Akılsız başın” derler
“ Derdini sor tabana”
183
Ok menzile erermiş,
Kirişi yay gerermiş.
Bir atalar sözü var:
“Can boğazdan girermiş”