ULU ÖNDER: SÜSLÜ YEMEK TAKIMIYLA İTİBAR OLMAZ

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

Ankara Anlaşması ile barışın ilan edildiği Adana’da duyulduğunda resmen soğuk duş etkisi yaratmıştı. Aç, yalınayak ve çıplak vaziyette Toroslarda düşman kovalayarak zafer üstüne zafer kazanan kahramanlarımız, üstünlük bizdeyken canilere yeterli dersi vermek arzusundaydı. Halbuki barış ilanı böyle bir olanağı yok etmiş oluyordu. Üzüntü Ankara’ya ulaştırılınca gelen cevap “Bu antlaşma ile yeni Türkiye Devleti Uluslararası platforma tanınmış oluyor. Bu, en büyük kazanç sayılmalıdır” şeklinde açıklama gelince huzursuzluğun yerini gururla bir sevinç aldı. Ayrıca, anlaşma koşullarının bize en uygun biçimde hazırlandığı da bildirilmişti.

20 EKİM ÖNCESİNDEN ÇOK İLGİNÇ BİR KESİT

Fransa’nın eski, akıllı-cingöz bakanlarından Mösyö Buyyon (Franklin Bouillon) Ankara’ya 9 Haziran 1921 günü gelmişti. Program önceden belirlendiği için Ulu Önder kimlerin muhatap olacağını saptamış, Yusuf Kemal Bey’e (Tengirşek) sürekli refakatçi ve görüşmeci görevini vermişti. Bir de, takvime bağlı yol haritası hazırlatmıştı.

Yusuf Kemal Bey programdaki dar katılımlı akşam yemeği konusunda gerekli hazırlıkların yapılması için harekete geçtiğinde, elde 6 kişiye yetecek aynı desen ve biçimde porselen tabak ve servis araçları olmadığını öğrenince telâşlanıp Paşa’ya koştu. “Efendim, elimizde benzer 6 tabak ve servis araçları yok. İstanbul’daki gizli  teşkilâtımız 6 kişilik yemek takımı kaçırıp Ankara’ya gönderebilir mi?” sorusunu yöneltti. Mustafa Kemal Paşa, kararlı ifade ile hiç beklemediği cevap verdi:

“Yusuf Kemal Bey… Bu Fransız Ankara’ya geldiğinde tören kıtasının perişan halini gördü. Askerin postalı bile yoktu. Başlarındaki  kalpak, omuzlarındaki tüfek çeşit çeşitti. O, bu yetersizlikler içinde senin dayanma gücünü görmeye, ölçmeye geldi. Sena üzerindeki tuğra-yi garra-yi Osmani (Osmanlının gösterişli tuğrası) işlemeli altın yaldızlı sofra takımıyla ikramda bulunursan, o, (Bab-ı âli kafası bunlarda da devam ediyor. Hayrett!… Aynı yolda vatan kurtarma, yeni bir devir açma iddiaları var; ancak sabun köpüğü) der ve istilâyı tamamlama yolunda Paris’e göz kırpar. Sen  adamı al, meclise götür, orada tek yumrtuk halindeki haysiyet (onur) şahlanışını görsün, mektep karavanasından tek kap yemeği tahta tabak ve tahta kaşıkla yesin ve bu görünürdeki yokluk içinde milletin sağlam istinadını (dayanışmasını) anlamaya çalışsın. Zaten şimdi o, başlayan savaşın neticesini bekleyecek. Önce kendin inan, sonra misafirini inandır.” (*)

SAVAŞ  DEVAM ETMEKTEYDİ…

Yunanlılar 28 Mart’ta Afyon’u ele geçirmişlerse de, karşı kuvvetlerimiz tarafından 7 Nisan’da geri çekilmişlerdi. Fakat durmadılar ve çok daha büyük güç ve teçhizatla 13 Temmuz’da ikinci kez işgal etmişlerdi. Fena darbe yiyerek çekilmeleri ise 30 Ağıustos Büyük Zaferinde olacaktı. Yani, Anadolu hâlâ savaş alanı sayılırdı. Mustafa kemal Paşa, görülen yumuşamaya karşın Fransa’nın Anadolu’daki varlığından büsbütün çekilmeden önce yeni koşullar umudunu biliyordu. Gerçekten de, Fransızlar bu düşüncedeydi. İngiltere ile birlikte patronu oldukları İtilâf devletlerinin kurabileceği yeni üstünlük Fransa’ya yarayabilirdi. Paşa, bu nedenle, yokluk ve yoksulluğa karşın

Vatan aşkı ve dayanışmanın varlığı ile özgün mücadele gücüne sahip olduğumuzu kanıtlamak için sofra takımlarını fırsat olarak değerlendirmişti.

YARIN: İNGİLTERE ÇILDIRIYOR

 

(*) Kaynak: Selâhattin Salışık, Kurtuluş Savaşı’nın Gizli  Örgütü, Kaynak yayınları 1999.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor