“ADANA’NIN KURTULUŞ MÜCADELESİ HATIRALARI”

*AHMET REMZİ YÜREGİR

Atatürk için Adana ilklerin kentidir… “Yeni Adana” gazetesi kurucusu Ahmet Remzi Yüregir ile kurtuluştan sonra onun kendisiyle sivil toplum örgütleri başkanı sıfatıyla yaptığı görüşmesinde, “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuştur.” Gibi sanattaki anahtar ve öncü bir işlevselliği algılanan vecizini söylediği kentte, “Ben de bu vekayiin ilk hiss-i teşebbüsü bu memlekette, bu güzel Adana’da vücut bulmuştur” sözünü de söylemiştir… Görülmektedir ki bu etkileşim tek taraflı değildir… Mustafa Kemal Paşa, Mondros öncesi Suriye’den döndüğünde, olanaksızlıklar içerisinde olan yalnız ve tek adamdır… O günlerde, Ahmet Remzi Yüregir de levazım subayı olarak görev yaptığı Şam’dan dönmüş ve kendisi gibi yurtsever arkadaşları ile birlikte Atatürk’ün Adana’da yaptığı toplantılara katılmaktadır. Mustafa Kemal Paşa, dağılan bir ordu ve işgal edilmek üzere olan bir ülkenin o günkü koşullarında çıkış yolu herkes için pek çok uzakta olsa da Adana’da mucizevi ilham veren bir umut ışığı yok değildir… Kemal Paşa, Adana’dan başladığı Milli Mücadele çabasını silah arkadaşlarıyla Amasya, Balıkesir, Erzurum, Nazilli ve Sivas gibi kentlerde genelge ve kongreler aşamasına taşırken; Adana’nın İngiliz ve Fransızlar tarafından işgalinde “Adana” ve “Yeni Adana” gazetelerini çıkaran Ahmet Remzi Yüregir, Heyet-i Temsiliye ve onun Başkanı Mustafa Kemal Paşa ile iletişim hâlinde Yozgat ve Kayseri’de sürdürdüğü çalışmaları sonucunda Adana Milli Müdafaai Hukuk Cemiyeti’ni kurduğu Kayseri’de “Adana’ya Doğru” gazetesini de çıkarır. Adana (Klikya) Milli Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin Niğde’ye taşınması sonucunda da 5. Sayısında kapanan “Yeni Adana” gazetesini Toroslar’da yeniden yayınlamanın yanı sıra İstihbarat Örgütü Müdürü olarak Çukurova ilçelerinde, posta merkezlerinde istihbarat şeflikleri kurarak, Kilikya Milli Mücadelesi ile Kuvayimilliye istihbaratlarını birleştirir. Adana’nın kurtuluşundan sonra ise “Yeni Adana” gazetesi Adana’da yayınını sürdürür. Bu dönemde Türk Hava Kurumu ve Esnaf Odaları gibi bazı sivil toplum örgütlerinin başkanlığını da yapan Ahmet Remzi Yüregir CHP milletvekili olarak da TBMM’de başarılı çalışmalarda bulunur. 1950 seçimlerinde iktidar olamayan CHP’nin yayın organı olarak tasarlanan “İnkilap” adlı bir gazetenin yayın hazırlığını yaparken stanbul’da geçirdiği bir trafik kazası sonucu yaşamını yitiren (7 Ekim 1951) Ahmet Remzi Bey’in “Yeni Adana” gazetesi bu gün oğlu Çetin Remzi Yüregir yönetiminde pazar günleri hariç haftanın altı günü çıkarak 105. Yayın yılını sürdürmektedir.

*AHMET REMZİ YÜREGİR’İN KURTULUŞ MÜCADELESİ ANILARI

Ahmet Remzi Yüregir’in anıları, torunu Tiraje Zeynep Yüregir tarafından derlenerek  “Adana’nın Kurtuluş Mücadelesi Anıları” adıyla Terskule Yayınları tarafından kitap olarak yayınlandı.  Dokuz bölüm hâlinde verilen kitapta “Ön Söz”, “Okuyucu Rehberi”, “Giriş” ve “Adana Tarihine Bakış”, “Yazı Dizimiz Bitti”, “Kim Kimdir?”, “Kronoloji”,  “5 Ocak 1990 Tarihinde Yalçın Remzi Yüregir’in Sunumu” ve ”Fotoğraflar” gibi kitaba öncülük eden bölümler bulunmaktadır… Okur mektuplarının da güçlendirdiği yapıtta Adana tarihi, Adana’nın işgali, işgal koşulları, işgal bölgesi haberleri, Mustafa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya geçmesi, “Mustafa Kemal Paşa Adana”da, “Mustafa Kemal Paşa Bozantı’da”, “Adana Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin Kuruluşu”, Adana Cephesi, Doğu Kilikya Cephesi, “Kilikya Müdafaai Hukuk Niğde’de”, “1909 Adana Karışıklığı”, “İngiliz Konsolosu Nasıl Vuruldu?”, “Arabacı Hanı Faciası”, “Ermeniler Askere de Ateş Etti”, “Camili Soykırımı”, “Kahyaoğlu Faciası”, “İncirlik katliamı”, “Kaç kaç”, Yüreğir Ovası Savaşı”, “Ceyhan ve Haçin Cepheleri”, “Bozantı Çarpışması”, “Kaçaklar ve Buruk Cephesinin Düşmesi”, ihanet edenler, “İstiklal Mahkemeleri”, “Londra Konferansı”, “Adana İstihbarat Müdürlüğü”, “Ankara Antlaşması” “Adana’nın Kurtuluşu” ve “Adana’ya Dönüş”, “Armağan Edilen Otomobiller” ve ateşkes gibi konular çerçevesinde Adana, Çukurova, G.Antep, K.Maraş, Niğde, Kayseri ve Konya bölgelerinin sınırlarını çizdiği Milli Mücadele hareketini içeren anılar yer almaktadır.

“Ahmet Remzi Yüregir’in, “Adana’nın Milli Mücadelesi Anıları” adlı yapıtının hazırlanmasında Tiraje Zeynep Yüregir, başta anıların Osmanlıca bölümleri olmak üzere babası yazar, dilci, müzisyen Prof. Yalçın Remzi Yüregir’den önemli katkılar almasının yanı sıra; amcası olan, “Yeni Adana” gazetesi” imtiyaz sahibi ve Başyazarı Çetin Remzi Yüregir, kuzenleri Zahide, Oya Kokut Yüregir, ağabeyinin arkadaşı Yalçın Bürkev olmak üzere tüm aileden destek ve katkı görmüş. Yıllar  önce babasının bıraktığı yerden başladığı, dedesi Ahmet Remzi Yüregir’in anılarını uzun yıllar süren detaylı ve titiz bir çalışma sonucu hazırlandığı görülen tarihi yapıt 1934, 1942 ve 1943 yıllarında “Yeni Adana” gazetesindeki yayın sürecinde Kurtuluş Savaşı tanıklıkları da eklenerek geriye dönük toplana toplana gelirken yer, zaman, mekân, kişi ve olay düzlemleriyle Adana tarihi adına güçlenmiş. İki bölüm olarak gazetede yayınlanan anıların ilk bölümü “Adana’nın Kurtuluş Mücadelesi Anıları”-Ahmet remzi Yüregir”  adıyla kitaplaşırken; ikinci bölüm olan “Kara Günlerimizde Çalışanları Unutmayalım” adıyla bir kitap dosyası oluşturulmuş.

Kanlı ve trajik bir kurtuluş romanının yerel, otantik ve folklorik içeriğiyle yer yer görselleşen “Adana’nın Milli Mücadele Anıları” adlı kitap yöresel/bölgesel bir tarihsel anı gibi görülse de Sevr’den, Mondros’tan Kurtuluş Savaşı’na, İnönü Savaşları’ndan Londra Konferansı’na uzanan derinlik ve detaylarıyla ulusal bir özgün nitelik de taşımaktadır. “Ön Söz”de belirtildiği üzere dedesi Ahmet Remzi Yüregir’in Milli Mücadele kahramanlığını, yazarlığını ve arşivciliğini daha yakından tanıma olanağı bulan Tiraje Zeynep; “Nutuk”u ilk okuduğunda yaşadığı duygulanımın özünde yinelendiğini görüp; Milli Mücadele’nin önce fikir ve kalemle kazanılmış olduğu sonucunu da burdan vardığını vurgulamaktadır. Buna koşut, dedesi Ahmet Remzi Yüregir’in örgütçülüğü ile birlikte yurtsever bir yazar kimliğinin ortaya çıktığı sonucuna da varan Zeynep Yüregir; Adana’nın işgalinde düşman güçleri tarafından peş peşe kapatılan “Adana” ve “Yeni Adana” ile Kayseri’de “Adana’ya Doğru” gazetelerini çıkaran dedesi Ahmet Remzi Yüregir’in, işgal öncesi Adana’nın ileri gelenleriyle yaptıkları toplantılar ile Yozgat, Kayseri ve Niğde’deki Milli Mücadele örgütlemeleri, Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye yazışmaları, haberleşmeleri, Kemal Paşa ile Kayseri’deki görüşmeleri  ile haber alma ve haber verme gibi istihbarati çalışmaları yer alır.

İlk bölüm olan “Adana’ya ve Tarihine Bir Bakış” adlı bölümde (dönemsel olarak) Orta Asya kaynaklı mekân ve demografik paylaşımların altı çizilir… Oğuz Han’ın oğlu Yüregir’in, Seyhun ve Ceyhan esinlenmelerinden yansıdığı anlaşılan Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin arasında kalan bölgeye; “Avşar” ve “Farsak” ile Çeçeli’ye verilen Karaisalı adları ile Ermeni adı ile ilgisi olmayan Kilikya adının eski Türkçeden geldiği gibi konular yer alır. Adana bölgesinin bir yıkım ve acı kaynağı olan kanlı bir sayfa gerçeği dramatize ettiğine dikkat çekerek, Çukurova’nın coğrafi konumundan kaynaklanan olumsuzlukları sıralayan Ahmet Remzi Yüregir; gidenlerin binde birinin ak sakallı bir dede olarak döndüğünün yanı sıra; Çukurova’nın Yemen’le benzeri iklim atmosferi özelliği taşıması nedeniyle de Yemen’e giden askerlerin çoğunun Adana’dan gittiğini vurgularken; Adana’nın ayrıca saraydan uzaklaştırılanlar için de bir sürgün yeri özelliği taşıdığını vurgular… Bu bağlamda, yetenek, birikim ve entellektüellikleri yüksek düzeydeki nitelikleriyle edebiyat tarihine geçen Ziya Paşa ile Abidin Paşa gibi sanat ve düşünceleri çağının önünde olan kimlikleriyle bulundukları yöreye kısa zamanda sanatsal/kültürel katkılar sağlayan valilerin de Adana’ya yolu düşmesinin yöresel bir şans gibi gizli bir vurgu taşıdığı sonucuna da varılır… Görev yaptığı iki yıl gibi kısa bir sürede Adana’da tiyatroyu kuran, mezarı da Adana’da bulunan şair Ziya Paşa ile altı dil bilen şair Abidin Paşa buna örnek olarak gösterilebilir… Torunları Abidin Dino ile Arif Dino’nun da kendisinden yaklaşık 60 yıl sonra Adana’ya sürgün edilen Şair Abidin Paşa’nın da olumlu çalışmalarına değinen Ahmet Remzi Yüregir; Halil Paşa, Bahri Paşa, Cemal Paşa ve Muammer Bey gibi Adana valiliği yapan isimlerin yanı sıra “Meşrutiyet Dönemi”nde “Hürriyet İmamı” adı takılan Hoca Tevfik Efendi’den de söz eder.

*ADANA BASINI

İşgal döneminde Adana basınının durumuna baktığımızda kitaptaki basın çizgisinden bazı kesitler yansır… Kethüzade İbrahim Bey, İttihat ve Terakki taraftarı olan haftalık siyasi gazete “Teceddüt”ü (1908/1910-1 Mayıs 1923-1 Temmuz 1924); Mücavirzade Mustafa Emin Bey ise sahibi olduğu “Hayat” matbaasında İsmail Sefa Bey ile birlikte “Hayat” adlı gazeteyi (1914-Ocak 1919) yayınlarlar. İşgal döneminde ise “Klikya”, “Nar Serant”, “Hayıstan” ve “Adana” gazeteleri ise Ermenice yayınlanmaktadır.  Ayrıca, Fransız casusu Ata Derviş tarafından çıkarılan ”Rehber” ile işgal güçlerinin Fransızca yayınladıkları “Courrier d’Adana” ile Mondros’tan bir gün sonra yayınlanan (Atatürk’ün “Nutuk”da eleştirdiği) “Ferda” ile aynı çizgideki, işgalci Fransız güçlerinin danışmanlığını da yapan Emekli Binbaşı Giritli İlhami’nin ”Adana Postası” adlı gazete yayınlanır. Numune-i Edeb Okulu Müdürü olan, Adana Ordu Menzil Müfettişliği İmalathanesi’nde müdür olarak görev yaptığı dönemde Türklere meslek öğretilmesi için olağanüstü çaba da gösteren Öğretmen Ahmet Remzi Yüregir ile Adana’da Yedek subay olarak görev yapan Yozgatlı Aheveyanzade Mehmet Avni Doğan, askerden terhis edildiklerinde, düşman işgalinden üç gün sonra 25 Aralık 1918’de Adana’da “Adana” gazetesini çıkarırlar. Engelleme, tehdit ve rüşvetle karşılaşan “Adana” gazetesi 3. Sayısında kapatılır… Hemen ardından yayınladıkları “Yeni Adana” gazetesi ise Avni Doğan’ın işgal güçlerini eleştiren bir yazısı nedeniyle 5. Sayısında kapatılarak, Avni Doğan memleketi olan Yozgat’a, gazeteyi basan “Hayat” matbaası sahibi Mücavirzade Mustafa Emin Bey de Arvat adasına sürgün edilirler. Evinin duvarları arasında Kuvvayimilliye belgeleriyle, silah ve patlayıcı bulunan Ahmet Remzi Yüregir hakkında ise idam cezası verilerek “vur emri”yle aranmaya başlanır… Ahmet Remzi Bey’in evindeki silahlar ise Mondros antlaşmasıyla silah bırakan ordunun Adana’daki Jandarma birliğinde kalan silahlardır… İşgalden sonra Adana’ya akın akın gelmeye başlayan Ermeniler’in neden olduğu  kanlı olaylar nedeniyle can güvenliği tehlikeye giren Türkler’e ordudaki bu silah ve cephaneler dağıtılır… Bu da, yanındaki önemli sayıdaki kendi gibi genç ve cesur subaylarla Van’dan Adana’ya gelen Haşim Bey adındaki cesur bir yarbayın sayesinde olur… Tüfek ustası Eyüp Efendi’nin elden geçirdiği jandarmadaki silah ve cephaneler Ahmet Remzi Bey ve arkadaşları tarafından geceleri gizlice Türk mahallelerine dağıtılır. Daha sonra, Yarbay Haşim Efendi bir gece gizlice Adana’dan uzaklaştırılarak, Mersin’den bir torpido ile esir kampına götürülür.

*AHMET REMZİ BEY VE ADANA MÜDAFAAİ HUKUK CEMİYETİ 

Hakkında idam cezası verilerek “vur emri”yle aranan Ahmet Remzi Yüregir, çarşaf giyerek terkisinde bir çocuk olduğu hâlde hayvan sırtında Adana’dan kaçarak, Kayseri, Talas’ta bulunan arkadaşı Çelebizade Burhanettin Bey’in yanında kalır. Sonra da, “Adana” ve “Yeni Adana” gazetelerini birlikte kurdukları, Adana’dan sürgün edildikten sonra Temsil-i Heyetiye kararıyla Boğazlıyan (daha sonra Ereğli) kaymakamı olan M. Avni Doğan’ın yanında “Kilisli Yusuf” olarak kalarak, o yöredeki örgütleme ve Milli Mücadele çalışmalarını yürütür. Yine daha sonra da Atatürk ve Heyet-i Temsiliye ile temas hâlinde olarak Kayseri’deki Somaoğlu Han’ının 9 numaralı odasında tek üyesinin kendisi olduğu Adana Milli Müdafai Hukuk Cemiyeti’ni kurarak, Güney cephesi ve Batı Klikya cephesinin örgütlenme ve haber alma etkinliğini sağlar. Temsil-i Heyeti ile birlikte Kayseri’ye gelen Mustafa Kemal Paşa ile kaldığı Eski Kayseri Mebusu İmamzade Ömer Bey’in evinde Kurmay Hüsrev Bey’in de katıldığı toplantıda, Adana, Çukurova ve Güney Cephesi Milli Mücadele konuları hakkında uzun bir görüşme yaparlar. Mustafa Kemal Paşa, Adana Müdafaa Hukuk Cemiyeti’nin adının Klikya Müdafaa Hukuk Cemiyeti olmasını uygun görür. Ali Fuat Paşa’ya bırakılan değerlendirme sonucunda da, Adana işleriyle ilgilenen 11. Tümen’in Niğde’de olması nedeniyle, Kilikya Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nin de Niğde’ye taşınması uygun görülür. Yapılan görev taksimi sonucunda Kilikya Doğu-Batı cephesi olarak 2’ye ayrılır… Doğu Kilikya’ya Yüzbaşı Osman Tufan Bey, Batı Klikya’ya ise Ali Ratıp Bey kumanda ederler. Görev yaptıkları bölgelerin tarihi adlarından birini her iki komutana da ayrı ayrı san olarak verilmesi görevi Ahmet Remzi Bey’e verildiğinde, Ali Ratıp Bey’e, Tekelioğlu Sinan; Doğu/Batı Kilikya’ya bakan Binbaşı Kemal Bey’e de Kozanoğlu Doğan adları verilir. Bu dönemde, Adana için seçilen mebuslar da Ahmet Remzi Bey’e sorulur. Niğde’de, Adanalı Hacı Osmanağazade’nin katılımı ile üye sayısı ikiye çıkan Kilikya Müdafaai Hukuk Cemiyeti, Mucurlu Ahmet Efendi’nin (Binbaşı Selahattin) katılımı ile de üç üye olur.

Kayseri’de bulunduğu dönemde “Adanalı Oğuz” mahlasıyla “Erciyes” gazetesinde Bremond’ın bir Ermeni’yle olan görüşmesini yansıtan Ahmet Remzi Yüregir, Balıkesir’deki İzmirliler tarafından çıkarılan “İzmir’e Doğru” gazetesine karşılık, İstanbul Mebusu Ahmet Rasim Bey’in Kayseri’de öğretmenlik yapan oğlu Mazlum Rasim ile birlikte “Adana’ya Doğru” adlı gazeteyi birkaç sayı çıkarsalar da Kilikya Müdafaai Cemiyeti’nin Niğde’ye taşınması (8 Ocak 1920) sonucu yayını sürdüremezler. Ahmet Remzi Bey Kayseri’deyken, Kayseri’deki “Erciyes”, Sivas’taki “İradei Milliye”, “Erzurum’daki “Albayrak” ve Konya’daki “Öğüt” gazeteleri için hazırladığı basın bültenleriyle Adana ve Çukurova’daki işgal olaylarıyla, katliamları duyurur. Ayrıca, Adana’daki Türkler’in ilk bildirisini (27 Ocak 1920) Konya’daki Babalık Matbaası’nda 10 bin adet bastırıp, Ereğli’den Adana’ya gönderir.

Ahmet Remzi Bey, hazırladığı Müdafaai Hukuk tüzüklerini, yanında bulunan annesiyle, Talas’tan Arabacı Şıho Ahmet’le birlikte Adana’ya gönderir (27 Aralık 1919)… İşgal güçlerinin yaptığı yol boyu kontrollerinde, planlandığı gibi, hasta görünümünde olan Ahmet Remzi Bey’in annesi Raziye Hanım belge dolu minderin üzerinden hiç kalkmayarak korku dolu kontrol anlarını atlatarak Adana’ya gelirler.  Binbir zorlukla Adana’ya getirilen Kuvayi Milliye tüzüğü belgeleri Ahmet Remzi Bey’in yeğeni Polisçizade Öğretmen Hüseyin Hilmi’ye teslim edilse de olumlu bir sonuç alınamaz… Tespit edilen ilgili kişileri evine çağıran yeğen Hüseyin Hilmi Efendi belgeleri evinde onlara teslim etse de, Adana’nın o günlerdeki işgal ortamından ürken o kişiler “Şimdi zamanı değil” diyerek” tüzük belgelerini yakarlar.

*YENİDEN “YENİ ADANA”

Şapograf tekniğiyle Bozantı’da çıkan “Yeni Adana” gazetesi Gelebek’te bir vagonda yeniden yayınlanmaya başlar… Vagon deyip geçmemek gerekir tabii ki… Alman-Fransız antlaşmaları kininin vagonlara yansıdığı ilginç ve düzeysiz vagon öyküleri de vardır ve ayrıca, Yenice Tren İstasyonu’nda tarihin ellerine emanet edilen İnönü-Churcill görüşmelerinin geçtiği yer de tarihi bir vagondur; sapa bir istasyonda doğan, her vurdukça yayın hazırlığı bozulan vagon gazetesinin akşam koyduğu yerde bulunmayan ilginç öyküleri ise “Yeni Adana”ya aittir… Bu durumda, farklı bir yerde sabaha gözlerini açan “Yeni Adana” gazetesi vagonu atlarla yeniden eski yerine çekilir. “Yeni Adana” gazetesi ikinci kez yayınına başladığı Bozantı’da, Yazı İşleri’nin başına Türkçe Öğretmeni Agah Bey getirilir. Gazete, hurufatla vagon içerisinde basılma yöntemiyle yayınlanır. Daha sonra vagon Belemedik’e çekilir. Vagondan sonra geçilen, sahip ve çalışanlarının yatıp kalktığı Bozantı’da bir binada yayınını sürdürürken de, Agah Bey’in, Adana il merkezi olan Bozantı’da Maarif Müdürü olması nedeniyle, gazetenin yazı işlerine alınan Ferit Celal Güven, “Dündar” mahlasıyla yazılarını sürdürür. O  günlerde (Temmuz 1921) basılan “Yeni Adana” gazetesi bir gün sonra Adana’ya gelir. Kurucusu Ahmet Remzi Yüregir’in de Toroslar’daki Kuvvayimilliye’ye hayvanlara yükleyerek ulaştırdığı “Yeni Adana” gazetesi Adana’ya 150, Tarsus’a:30, Mersin’e:50, Mersin’e giden gazetelerden 20 tanesi ise kayıkçılar tarafından Kıbrıs ve Beyrut’a ulaştırılır. Gazeteyi okuyanların ise elden ele birçok kişiye ulaştırmaları tirajı ve yayılma alanını çoğaltır.

*ADANA’NIN İŞGALİ

Fransız ordusuna ait Yarbay Fransız Romieu komutasındaki Ermeni birlikleri tarafından Adana’nın işgal edilmesiyle Adana’ya da Ermeni akını başlar. İngiliz-Fransız müttefik işgalindeki Adana’daki komuta iki başlıdır. Klikya ve yöresinin askeri kumandanı İngilizler, mülkü amiri ise Fransız’lardır. İtalyanların Antalya-Konya işgallerinde silah bırakışma hükümlerine göre herhangi bir idari ve askeri işe karışmazken, Adana’da bunun tam tersi uygulanır. Adana’nın bu işgal sürecindeki valisi Nazım Paşa’dır. İngiltere ve Fransa arasında yapılan 1916 anlaşması uyarınca Kilikya ve Suriye İngilizlerce boşaltılacak; Fransa işgal güçleri olarak kalacak; Adana Valiliği’ne Celal Bey gelecektir (18 Aralık 1919) Celal Bey’in ise Fransızlar tarafından tercih edilme nedeni, tehcirde zorunlu göçe izin vermemiş olmasıdır. Böyle bir yaşanmışlık algısı olsa da, Vali Celal Bey, Fransızlara karşı istihbarati bilgilerle çok iyi çalıştığı anılarda yer alır. Arvat Adası’na sürülen Ecz. Hasan Basri Bey bu istihbaratlar konusunda oldukça yararlıdır. Celal Bey Adana’dan gidince yerine Mektupçu Esat Bey vekalet eder. Esat’tan sonra ise yerine Kadı Nazif Efendi gelir. En sonra Albay Bremond Klikya Genel Valisi olarak atanır. Vali Vekili olan Bağdadizade Abdurrahman Efendi (30 Mayıs 1920) Adana Belediye Başkanı Hafız Mahmut’tur. (Celalettin)

*”ADANA’DA AĞIRLAŞAN İŞGAL KOŞULLARI”

31 Mart’tan bir gün sonra meydana gelen, suça oranla Türk tarafının aleyhine ölümcül bir dengesizliğin yer aldığı Ermenilerin “Adana Kalkışması” sonucunda her iki taraftan 11’er kişi olmak üzere 22 kişinin idam edildiği olayların kanlı bir başlangıç oluşturduğu düşünülebilir… Adana’nın işgal edilmesiyle birçok yerde yığılan Ermeni ve Asuri çeteler işkence, tecavüz, soygun, köy basma ve insan öldürme gibi sonu Kahyaoğlu Çiftliği, Camili-Dedeli Soykırımı, Arabacı Hanı Faciası, Ceyhan katliamı gibi sayısız olaylar gerçekleşir. Ayrıca, işgal güçlerinin tehdit, iftira ve şantajlarıyla suçlanan birçok kişi istenen parayı vererek affedilirken, veremeyenler kurşuna dizilir.  Köylerdeki Ermenilere saldırıp öldüren 60 kişilik çapulcu Kara Yusuf Çetesi yüzünden de suçlanan birçok günahsız insan öldürülür. .

Taşçı, Kılavur gibi Yüreğir köylerinde kongreler yaparak ovada örgütlenen Kuvvayimilliye ile Fransız ordusunun amansız savaşları olur… Kuzucuoğlu, Mihmandar, Yarbaşı, Mercin, Taşçı köyü ile Kazıklı bucağı ve “Oba Çarpışmaları” gibi savaş tarzından çarpışmalar bunlara birer somut örmektir. Kuvayimilliye’nin Adana, Mersin, Ceyhan hattının güneyindeki bu çarpışmaları, Fransız huruç harekâtları, oldukça yoğun boyutta yaşanan bölgesel savaşlardandır. Yüreğir ovasındaki harekâtta Karataş’a gidecek olan Fransız ordusunun askerlerinin köyde ayçiçeğini ilk defa görmesi ve “Yeşil ordu askerleridir belki” sözünden ürkerek geri dönmesi ise ciddi bir savaş ironisi olsa gerek. (s.359) Şimdi Atatürk Caddesi diye anılan Yeni İstasyon Caddesi’nin adı General Gouraud Caddesi olarak değişir. Kırkı aşkın buğday vagonuna işgal güçlerinin el koyarak Adana’ya getirilmesi ise Denetçi Bremond’a ilk protesto telgrafının çekildiği işgal tarihinin eleştirel; Kurttepesi’ne (Kurttepe) saldıran düşman askerlerinin Teğmen Selahattin’in kafasını süngüye takarak şehri gezdirmeleri (s.399) ise oldukça kanlı bir sayfasıdır. Molla Kerim (Kerim Çeliktaş), Adanalı Kara Kazım, Avni Çavuş gibi kahramanların başı çektiği, Milli Mehmet Ağa ile oğulları Yasin ve Zeynel’in Milli Mücadale’de yararlılıkları unutulmazdır… Camili köyünden Avni Çavuş ve 35-50 kişi kadar olan arkadaşları 500/600 kişinin yaptığı baskında kahramanca çarpışır. Abdulgani Girici ile Camili’den Avni Çavuşun küçük kardeşi Elazizli Öküzcü Ali ise Türklerin casusudur. Fransızların Bozantı’daki Menzil taburunu esir ederek Bozantı’nın ele geçmesini sağlayan Hasan Akıncı (Karaafat) gibi bir kahramanın ise Müdafaai Hukuk Cemiyeti’nce vatana hizmet tertibinden ödül olarak verilen 50 lirayı, “görevimi yaptım” diyerek almayarak, Müdafaai Hukuk Cemiyeti’ne bağışlaması gurur duyulacak, ender rastlanan bir yurtseverlik olarak değerlendirilmesi kadar; Sakkar Yusuf ve 25 adamının Fransızlara teslim olması ise büyük bir ihanettir.  Hainlerden olan Çetebaşı Gemisuralı Ali, Selaninikli Ata Derviş, casus Tunuslu Elhaç Mehmet Köylüoğlu ile casus Magribi Hacı Ahmet ve astığı astık tipten çok etkili bir ihanet sergileyen casus Kel Hasan’ın cezalarını bulması ise sanki akıcı bir dille görselleşen tarihi bir trajik romanın “eden bulur” sayfası gibidir. İhanetin en büyüğü, bilindiği üzere Çerkez Ethem’in ihanetidir. “Hiyaneti Vataniye Kanunu” çıktığında ise İstiklâl Mahkemeleri kurulur (11 Eylül 1920) Orhan Kemal’ın babası Abdulkadir Kemali Bey ise İstiklâl Mahkemesi Başkanı olarak görev yapanlardandır. Bu ara, Fransız askerlerinden Türk ordusuna kaçanlara da rastlanmaktadır. 2. İnönü Savaşı. 2. İnönü Zaferi gibi tarihi zaferlerimizi yayınlayan İstanbul gazetelerinin Adana’da 5 liraya kadar alıcı bulması ile Adana’da Amerikalıların açtığı “YMCA” adlı sosyal kulüpte ise meşrubat ve sinemanın parasız olması ise Milli Mücadele tarihine düşen ilginç notlardan olsa gerek.

”MUSTAFA KEMAL PAŞA ANADOLU’DA”                                           

Mistilizade Hüsnü Bey, İstanbul’dan alıp Adana’ya götürdüğü otomobillerden ikisini Klikya Müdafai Hukuk Cemiyeti’ne bağışladığında bunlardan biri Niğde’deki 11. Ordu’ya verilirken; diğeri de Ahmet Remzi Bey ve Sadettin Bey tarafından Mustafa Kemal Paşa’ya verilmek üzere götürüldüğünde bir hafta misafir edilirler. Erzurum, Sivas, Balıkesir kongrelerinin ardından İnönü ve Sakarya Savaşları’nda da zaferler elde edildiğinde Adana halkı, başta Bosnalı Salih Efendi olmak üzere Milli Mücadele’ye yardım ederler. Bozantı kongresi sonucunda Pozantı’da Adana Valiliği kurularak, İsmail Sefa Bey vali vekili, Dıblanzade Mehmet Fuat Bey Belediye Başkanlığına, Ahmet Remzi Yüregir Bey de Belediye Meclis Üyeliğine getirilir.

Dönelim Adana’ya…

Birleşen Araplarla Ermeniler anlaşarak Fransa’nın korumasında bir otonom yönetim kurulmasına hizmet edecek olan “İttihadı Alevi” adlı bir komik kurum düşüncesi yoğunluk kazanır. Daha sonra da, Adana’daki katliam ve soykırımlar sonucu Türkler “Kaç kaç” la Toroslara çekildiğinden, Hiristiyan ve Rumları da yanına alan Ermeniler, Ermeni Kuvayi Umumiye’si tarafından sözde devletlerini kurarak, Vali Vekili Abdurrahman Bey’i makamından atsalar da Fransızlarla anlaşamadıklarından  dolayı Albay Bremond tarafından da onlar vilayetten atılırlar (5 Ağustos 1920).

*ADANA’NIN KURTULUŞU

Adana’nın kurtuluşunun değerini tam olarak bilmek için, “Esirlik ve felaket nedir?” Sorusuna bakmak gerekir… “Bunu yeterince anlayabilmek için onun acısını veya acı zehirlerini damla damla içmeli, onun öldürücü, boğucu kâbuslarını keder içinde yaşamalıdır. Bu istenilir bir şey değil, ancak uğursuz olmakla birlikte, yaşamın sürmesi için zehirli bir deneyimdir. Of nasıl diyeyim? İyileştiren bir zehir.” (Yeni Dünya Gazetesi Adana Muhabiri Mustafa Nuri-s.562)

Mesnel Taburu’nun esir edilmesi ve Kar Boğazı Zaferi’nden sonra kanlı ve kapkara bir yalnızlık içindeki hüzünlü Bozantı kurtulur (28 Mayıs 1920)…”Mezarlığın hemen kenarında yaprakları sararmış, dalları birbirinden ayrılmış iki büyük kavak ağacı, gittikçe kuduran rüzgârın altında eğilip bükülüyor; bir yılan gibi ıslık çalıyor, uzaktaki dağlar derinden derine homurdanıyor, dağların eteklerine kadar yoğun bulutlar çökmüş, yüzüme buzdan kıvılcım gibi etki bırakan yağmur taneleri dökülüyordu.” (Ferit Celal Güven-“Son Ziyaret-s.563)

Fransızlarla yapılan Ankara Antlaşması’yla da (20 Ekim 1921) kurtulan Adana 5 Ocak 1922’de düşman işgalinden kurtarılır… Her türlü güvence verilmesine rağmen ise bölgedeki Ermeni ve Rumlar Yunan vapurlarıyla Mersin’den taşınır. 27 Kasım 1921 günü 184. Sayısında yer alan bir başyazı ile Bozantı’ya veda eden “Yeni Adana” gazetesi 9 Aralık 1921 tarihli 185-1 sayısı ile de Adana’da yayınlanmaya başlar. Adana’nın ilk kurtuluş kutlaması olan 5 Ocak 1920’de (140 arşın X65 cm) 91 metre uzunluğundaki Terzi Nuri’nin diktiği “Türkiye’nin ilk büyük bayrağı” Büyük Saat ile Ulucami minareleri arasına asılır. Bu bayrak ki, sevgisi onca işkence, zulüm, ölüm, katliam ve soykırımlardan sonra açlığa, çıplaklığa, yokluğa, yoksulluğa her şeye bedeldir: ”…Elbiseleri parça parça olmuş, bu kışın soğuklarında yalın ayak gezen yoksul bir ana ile yavrucağın omuzlarında, çıplak sırtlarında elbise olabilecek kadar büyük bir bayrak görmüş. Kendilerine, ‘Niçin siz çıplakken bu bayrağı yaptırdınız?’ diye sormuş. Sadakaya el açan bu kadıncağız, ‘Efendi gördün, açlığa katlanılıyor amma, buna katlanılmıyor!” (Ferit Celal Güven-“Türkün büyük şairi Mehmet Emin Beye”/Yeni Adana/Bayrak Sevgisi-s.559)

Ferit Celal Güven-Adana’nın kurtuluşunun, o mutlu günün sabahı ise “Yeni Adana” gazetesindeki bağımsızlığın değerini tartan başyazıdaki bir bölüm ne güzel anlatır: “Bu sabah güzel zümrüt ovamızın üstüne doğan taze, özgür güneş gözlerimizi parlatıp, ruhumuzu ısıtırken şunu da unutmayalım ki, bu kanlı emekleri bir bayram günü ödemezsek, doğan bu güneş dünya çöküp yıkılıncaya kadar bize aynı varlığı duyurmaz. Ve bunun için yapılacak şey, geçmişi her gün düşünüp geleceğe hazırlanmak… Kavuştuğumuz bağımsızlığı yaşatmak… Onun özgürlüğüne hiçbir el uzandırmamak, en büyük borcumuz olsun.” (s.551)

Adana’nın kurtuluş tablosu ve sevinci içerisinde yer alan en önemli ve içten tablolardan biri ise kurtuluş sonrasında Adana’ya geldiğinde görkemli bir şekilde karşılanan İran’ın Adana Konsolosu Asaf Han’dır. Türklere karşı yapılan olaylardaki içten ve mücadeleci tavrıyla her olayın peşinden giden, işgal güçleri yetkililerini sıkıştıran ve çoğunda da yararlı olan; bıçak kemiğe dayandığında da Türklerin Toroslar “Kaç Kaç”ına katılarak Adana’dan ayrılan Asaf Han o gün tüm halkın katıldığı görkemli bir şekilde karşılanır.

“Yeni Adana” gazetesinin Bozantı kadrosunda yer alan şair Yahya Nüzhet’in ise “Özledim” adlı şiirindeki bir dörtlüğü kurtuluşun sesiyle görselleşir…

Hicrinle yükselen hıçkırık dindi,

İlkbahar getirdi; sulhun perisi,

Şenlendi her taraf, her bucağında,

Duyulur, ötüşen kuşların sesi. (Özledim-s.566)

Kurtuluştan sonra Adana’yı ziyaret eden Gazeteci-Yazar Ahmet Emin Yalman’ın “Yeni Adana’daki başyazısında izlenimlerinden alınan bir paragraf şöyledir: “…Yunanlıların ve diğerlerinin bize zarar vermek amacı ile yaptıkları, bütün kışkırtıcılıklar bizim hesabımıza geçmiştir. Çünkü kötülüklerimizi görmek umuduyla bizim üzerimize açılan gözler iyiliklerimizi ister istemez görmek zorunda kalmışlardır. Bu biçimde yaratılan etki, Yunanlıların İzmir’i boşaltırken yapacakları propagandanın gücünü kırmağa hizmet edecektir. Demek ki, Adana halkı özverili savaşımlarında olduğu kadar ılımlılık ve ağırbaşlılığı ile ulusal davamıza son derece yararlı olmuştur.” (A.E.Yalman/Kurtulmuş Toprakları Ziyaret/s.569)

Milli şair Mehmet Emin Yurdakul’un verdiği söylevin tablosu ise kurtuluş ve özgürlüktür..

“Değneğime dayanarak başım önümde yürüyordum. Birdenbire içimden bir irkilme duydum. Sanki taşlara çarpacak, vücudum uçurumlara yuvarlanacakmış gibi geriye çekildim. Başımı kaldırdım, karşımda gördüm ki bir tepe. Üstünde bir siyah gölge, bir karaltı! Bu ihtiyarlayan, yasla dolu olan gözlerimle seçemedim. Yaklaştım, dikkat ettim: Karakuş bakışlı bir savaşçı! Yanık alnı, bin fırtına görmüş, bin yıldırımla parçalanmış kaya gibi yaralı. Etlerini, kemiklerini gösteren yırtık urbası, canavarların keskin dişleriyle, keskin tırnaklarıyla koparılmış gibi parça parça. Duruşu celladı öldüren, zindan yıkan bir kahraman gibi görkemli. Elinde ucu kırılmış bir kılıç var.

Kim olduğunu öğrenmek istedim ve sordum. Kuru ve ilahi bir sesle: ‘Dağların çocuğuyum, özgürlüğün oğluyum; Adana’nın tutuşan aşkıyım, kanlı hayaliyim” diye yanıt verdi. (Mehmet Emin Yurdakul-Söylev-/Adana/Yeni Adana/s.571)

*(Tiraje Zeynep Yüregir/Adana’nın Kurtuluş Mücadelesi Anıları-Ahmet Remzi Yüregir/Terskule Yayınları/2022/624 sayfa)

 

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor