PALANCI

İlkokulum Millemensucat’tı. Okula gidip gelirken, o yıllarda Karaisalı Caddesi dediğimiz yol üzerindeki palancıyı izlemek hoşuma giderdi. Ağaç dallarınını şekillendirmesi, berdileri destelemesi, üdürgüyü kullanması, kınnabı balmumundan geçirmesi, keçi boynuzuna batırdığı çuvaldızla dikiş atması, sahtiyanı kesmesi gibi işlemleri hayret ve çoğu kez hayranlıkla izlerdim.

Çok af edersiniz; özellikle yeni kuşakların, bilmek bir yana, belki de hiç duymadıkları sözcükleri peş peşe dizmekle yanlış yapmış olmalıyım. Yanlışımı düzeltebilmek için Palan’dan başlayıp sürükleyelim konuyu.

Palan, at, eşek, katır gibi hayvanları, taşıdıkları yükten zarar görmemesi, yaralanmaması için yerleştirilen hafif fakat dayanıklı gerecin adıdır. Bir diğer adı da semer’dir.

Palan üretimi her isteyenin yapabileceği iş değildir. İyi palanı ancak yıllar içinde yetişmiş hünerli ustalar yapabilirdi. Günümüzde halen palan yapabilen gerçek usta var mı, yok mu, bilemem; varsa da belki üç, belki beş kişidir. İyi palan hayvanı rahatlatır, kötüsü ise rahatsız ve huysuz eder.

Palancı, iskeleti daha çok esnek ve sağlam ağaç dallarından kuruyor, dolgu olarak da berdi desteleri kullanıyordu. Berdi, sulak alan bitkilerinin en yaygınıdır. İnce kamış şeklindedir. Sele, sepet, hasır ve hatta zembil yapımında bile kullanılır. Nerede okudum anımsamıyorum,  bir otomobil üreticisi izolasyon amacıyla tavanda berdi kullanıyormuş. Çok hafif, esnek ve dayanıklı bir bitki. Aynı bitkiden “Ot yastık” dediğimiz ev mefruşatı ögeleri de yapılırdı eskiden.

Palana yerleştirmek için iç ve dış örtü olarak telis kullanılırdı. Telis, jütten veya kendir-kenevir liflerinden yapılan ve halen de kaba çuval üretiminde kullanılan kumaş.

PALANCI EMMİM

Ellili yaşlardaydı. Açık kahverengi şalvar ve çizgili mintan giyerdi. Her zaman oturarak çalışırdı. Güler yüzlü, tonton bir emmiydi. Sık sık izlediğimden olmalı, bir gün “Gel yiyenim (yeğenim), çekinme gel yanımdan seyret” dedi. Sözünü tuttum. Artık yaklaşıyor ve yakından izlerken bazı alet ve eşyanın adını da öğreniyordum. Sahtiyan, örneğin; iyice işlenmiş parlak teke derisinin palancılıktaki adı. Palanın dış kaplaması… Hem örtüyor, hem de göz doyuruyor.

Üdürgü de, kemençe yayına benzer alette gerilmiş kaytan (çok katlı kalın iplik) sargısıyla sağa sola döndürülen matkabın adı. Kemane de denilirdi. Çuvaldız, yirmi-otuz santim büyüklüğünde kocaman iğne. Bir tarafı sipsivri, diğer tarafı kınnap geçirilebilecek genişlikte delikli dev iğne. Kınnap, kendir-kenevir lifinden yapılma sağlam ve kalın ip. Palancı, kınnabı kullanacağı zaman dış etkenlerden etkilenmemesi ve aynı zamanda kayganlık kazanması için kınnabı bal mumundan geçirirdi.

15’TEN 25 LİRAYA

Böyle ziyaretlerimden birinde mal teslimine tanık oldum. Palancı Emmi 25 Lira deyince alıcı “Ne yaptın yav!.. Daha iki sene evvel 15’ten aldıydım” deyince, Emmim fiyatı savundu: “Yav senin dünyadan habarın (haberin) yok, bir kilo et iki buçuk keat (kâğıt = Lira) oldu. Bak gör yakında 30 diiycem”.

NEREDEEEN NEREYE

Meydan Larousse Ansiklopedisine göre Palancılık, ya da semercilik, önce Araplarda ve İranda başlamış, oradan da bize geçmiş. Çok eski bir zenaat. Bir zamanlar gerçekten de çok önemli meslekti palancılık. Çok eşek, çok at olurdu Adana’da. Hele eşek, resmen sektör aracı sayılırdı. Pazar yerlerinde, hızar önlerinde, değirmen avlularında iş bekleyen eşeklerin sayısı hayli fazlaydı. Eşek koşulmuş sebze, tuhafiye arabalarıyla da az karşılaşmazdık.

EŞEK KAÇARSA…

Deyim eskiden daha çok kullanılırdı: “Eşek kaçtı, palan düştü!”. Kargaşayı tarif için kullanılırdı. Bazen de aniden hiddet gösteren birinin şiddetli tepkisini de yansıtırdı deyim. Palandöken’i de anlatalım. Taşlık, sarp, geçilmesi zor yola verilen isimdi palandöken. Hayvana palanı yüklemeye de “Palan vurmak” denilirdi.

 

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor