VALİMİZ ABİDİN PAŞA VE BÜYÜK SAATİN HİKÂYESİ

Bunu bilir, bunu söyleriz; Adana’ya menfaati dokunan valiler, öyle bir görünüp bir gidenler değil de, minderini ısıtanlar olmuş daha çok. Bunlardan biri de, Merhum Abidin Paşa. 1881 senesinde Adana Valisi olmuş, 1884’e kadar da sürdürmüş görevini. Arnavutların en köklü, en büyük sülâlerinden Dino’lara mensuptur. Bizim yarı hemşerimiz, yazar-çizer ahfadından Abidin Dino’nun da dedesi olur.

Önemli hizmet serilerinden biri, tarımda atılım denilebilecek yenilikler üzerinde durmasıydı. Bir yandan sivrisinek eziyetine çözüm, öte yandan daha geniş alanlarda üretim amacıyla, Güney Adana’da bulunan bataklıkları kurutmak gibi o yıllarda pek te kolay olmayan işe girişmiş. Tulumbacıların yangında kullandığı pompalardan yararlanarak ta sivirsinek kurtçuklarına ölüm seferberliğine girişmiş adamakıllı. Bu alanda, hayli başarı kaydedilmiş. Yine, o yılların en çağdaş tarım makinelerini getirtmiş.

BU, SAAT KULESİ’NİN Mİ, PAŞA’NIN SESİ Mİ?

Abidin Paşa’dan bahis açılmışken, Abidinpaşa Caddesi’nden önce Büyük Saat Kulesi öne çıkar. “Neden?” diye sorup sual edecek olanlara cevaben, ber-vech-i peşin (şu Osmanlıca’dan bıktık yani, ama ne yaparsınız, lisan değil de şerbet sanki, insanın dili çalıveriyor birden), yani öncelikle demeliyiz ki, Büyük Saat Projesi’ni başlatan kendisi değildir. Fikir Babası, Astronomi Bilgini Hacı Bekir Sırrı Efendi. O zamanki Valimiz, 1880’de vefat edip Adana’da yatmakta olan Ziya Paşa; pozitif bilim meraklısı ve aynı zamanda büyük mü büyük şair. Tereddütsüz kabul etmiş. Kayıtlar pek net değil ama, görünüşe göre, bu öneri sürecinin bir bacağında da, Şehremini, yani Belediye Başkanı Sinyor Artin (1879-1881) var. Sanırız, kulenin inşaatı, 1881 yılına girildiğinde hayli ilerlemiş.

1881 senesinin hangi vaktinde olduğu bizce bilinmez, yıl içindeki günlerden bir gün, Sinyor Artin’in görevini Hacı Yunus Ağa devralmış. Aynı yıldaki günlerden bir gün de, valilik makamını Abidin Paşa doldurmuş. Saat kulesine gelince, hem Başkan Hacı Yunus Ağa, hem de Abidin Paşa, ellerinden geleni-gelmeyeni (nasıl oluyorsa kalan!) yapmışlar.. Sonunda, koca kule tamamlanmış; tepesine de devasa saat yerleştirilmiş. İnsanlar koca saat makinesinin kilisedekinden güçlü “Dan…Dan…” larını sayarak vakti bilmeye alışırlarken, artık yazılı mıdır, sözlü müdür bilmeyiz, Paşa’nın bir emri dağıtılmış devair-i resmiye’ye (Takıldık şu eski lisana…Şuna “resmi daireler” diyemez misin be kardeşim!). “Bundan kelli bütün memurlar, saatin sesine itibar ederek mesai yapacaklardır. Aynı şekilde, namaz kılma zamanları da, saat sesine göre ayarlanacaktır” diyesiymiş Paşa.

Anlayacağınız, saat, memurlara yukarıdan bakan denetim kulesi gibi bir şey olmuş. İşin burasında ne şaka var ne de mugalata. Teemeline kadar doğru laf; çünkü, devrin şairlerinden Fani Efendi’nin günümüze ulaşan dizeleri var; diyor ki, Merhum Fani Efendi:

Bir muazzam eserdir ki, misli yok, naziri yok

Zahiren saat çalar, manen Hükûmet seslenir.

Ol cenab-ı Abidin’e eyler dua, çünkü,

Ondan ruz-şeb vakti ibret seslenir.

YANİ, DİYOR Kİ:

Osmanlıcamızı küçümseyip durmamız haksızlıkmış; işte şimdi gerekti.

Efendim, Fani Efendi’nin söyledikleri şu, “Bir büyük eserdir ki, ne eşi var, ne benzeri. Görünüşte, duyulan o ses saatin sesidir ama, hakikatte saat değil, Hükümetin sesidir. O Abidin (Paşa) hazretlerine dua eder (bu ses), çünkü ondan (Paşa’dan) gece – gündüz ibret alınır”. Tabii bizim tercümemizle böyle; beğenmeyenlerin kendi tercümelerine itibar etmeleri Anayasal haktır, itirazımız olmaz. Anayasaya saygımız sonsuzdur.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor