MERSİN, PORTAKAL ÇİÇEĞİ FESTİVALİMİZİ DE İSTİYOR
İster “Saçmalık” deyiniz, ister “Bu kadarı da çok fazla” deyiniz, isterseniz daha ağır ifadelerde bulununuz; takdir sizin… Adana’ya müthiş garezini daha önce de örnek ifadeleriyle sunduğum Mersinli Sözde Yazar İlhan Karaçay, açık seçik, utanmadan, sıkılmadan şimdi de Adana’mızın Dünyaya duyurduğu “Portakal Çiçeği Festivali”ne teşne…
Şakirpaşa Havalimanının yolcu uçuşlarına kapanmaması için verdiğimiz mücadeleyi alaylı çirkin ifadelerle karşılayıp “Don Quijote” (Don Kişot) benzetmesi yapan vatandaş, son yazısında da aynı çirkin tezviratını sürdürmüş. Kendinden menkul hayâli bir Gölge Adamın ağzıyla fikrini ortaya koyan Karaçay’ın saçmalıkta kendini aşmış durumda. İfadesini, İnternet’teki köşesinden alıp kupür olarak sunuyorum. Bu ifadeler karşısında yorum siz değerli okurlarımındır.
Bana göre, Sözde Yazar, Adana’ya karşı geleneksel Mersin kurnazlığının yeni bir örneğini sergiliyor. Gûya, iki kent arasında işbirliği istiyormuş gibi yapıyor. Asıl niyeti ise, adım adım ilerleyerek Portakal Çiçeği Festivali’ni de Mersin’e taşımak. Adana’daki siyasi söz sahibi olduğunu düşündüğümüz AKP Teşkilâtının tevekkülü malûm. İktidar değişmezse, onlar da, havalimanında olduğu gibi Mersin’in değirmenine taşınacak suyun seyircisi kalacaklarını net biçimde kanıtladılar. Yani, AKP İktidarda kaldığı takdirde Portakal Çiçeğimize de, Lezzetimize de el koyabilirler.
ÇUKUROVA BÖLGESEL HAVALİMANI HAKKINDA
İkinci kez gündeme gelişinden 14 yıl sonra bazı eksiklikleriyle tamamlandı. 5 bakan gördü. İnşaat ancak dokuz ihaleyle sonuçlandı. 3 kez temel atma töreni yapıldı. Umalım, ikinci bir açılış töreni de yapılmaz. Hayırlı-uğurlu olsun. Yüce Tanrım kâzâ-belâ göstermesin.
“İĞNE-ÇUVALDIZ” DESEK YERE VAR
Gelinen noktada Mersin Milletvekillerinin kurnazlığı ve yetenekleri yanı sıra, mahallemizde de çok ciddi hatalar oldu. En başta, iş adamlarımızın, Ticaret ve Sanayi Odaları ile Borsa ve BARO gibi güçlü kurumların, hattâ üniversitenin inkâr edilemez vurdumduymazlıkları ne büyük talihsizlik, değil mi!.. Limandaki Business ve sık uçan Miles and Miles yolcuları için ayrılmış Longue, eminim dünyadaki benzerlerinin en küçüğüydü. Bir vakitler de, taksiler, gelen yolcuları yüzde elli farkla taşıdıkları için antipati uyandırmışlardı.
Gelelim Deli Dumrul Köprüsünden mülhem otopark’a… Yolcu götüren olsun, yolcu karşılayan olsun özel araçlar, üç dakikalığına olsun girdiği anda hesapsız kitapsız bir ücret ödemek zorunda kalıyorlardı. Başıma defalarca geldi; bazen de istemezseniz fiş vermeden para aldıkları da oluyordu. Hele süre bir saati geçerse, işte o zaman “Yandı gülüm keten helva” havası öne çıkıyordu. Buna da ses etmedik. (Ben naçizâne iki kez yazdım.)
Benim en çok takılıp rahatsız olduğum yanı da güvenlik görevlilerinin illa da izdiham olacak şekilde davranmaları. Uçağa alma bölümü bomboşken, biniş saati yaklaşmadan yolcu almıyorlar, zaten dar olan ana salonda milletin bazen saatlerce ayakta beklemelerine yol açıyorlardı. Kabule başladıklarında da hem kontrolde hem de X-Ray incelemesinde ciddi birikimler olmaktaydı.
Biz Adanalılar bu eksiklikler karşısında sustuk. Mersin de, mesafe dışında bunları da dikkate alarak haksızken haklı duruma geçti ve atı alıp Üsküdar’a ulaştı. Şimdi ise biz, “O at bizimdir, bize alışıktır, elbette dönecektir” destanlarını yazmayı sürdürüyoruz. Sürdüreceğiz de… Ne demiştik; keser döner, sap döner; günü gelince Şakirpaşa da döner.