IRGAT ZAMANI

Diyebilirim ki 1970’li yılların ortalarına dek Adana’ya IRGAT SEFERLERİ yapılırdı. Doğu ve Güneydoğu illerinden gelen tarla işçileri, Adana’da pamuk tarımının temel emekçileri sayılabilirdi. Seferler, tarlada, açık yazıda(*) yatabileceği döşek, yemeğini hazırlayabileceği tepsi-tencere, arada bir bebelerini yıkayabileceği leğen ve bir miktar da bulgur, nohut, fasulye gibi yiyecek denk ve çuvallarıyla, kamyon üstünde yapılırdı. Her grubun başında, tarla sahibi ile ilişkileri yürüten bir elçi başı mutlaka olurdu.

KAZMAYLA BAŞLARDI

Adana’ya, yaygın ifadeyle “Pamuğa Göç” Nisan-Mayıs aylarında olurdu. Bu dönemlerde gelenler, bitki sıraları arasındaki otları temizlerken, bir yandan da toprağın havalandırılmasını sağlardı. Çocuk yaştaki gözlemlerime dayanarak yazıyorum; bazı aileler, önce kazma için birkaç ferdini gönderip kendi işlerini bitirdikten sonra da “Koza(**) için gelip buluşurlardı.

İlk gelenlerin ilk işi barınak yapmaktı. Birkaç dayanıklı dal ve esnek çubukla örülen kaba kafesin üstü savanlarla veya açılmış şeker çuvalı bezleriyle örtülünce, sıcağa, ani yağışa ve rüzgâra karşı koruyan basit evcikler kurulmuş olurdu. Bazı ırgatlar geceyi barınak içinde geçirirken, çoğunluk, açık havada Cibinlik(***) altında uyumayı yeğlerdi.

Kazmacılar, çocukluk evresini atlatmış, ortalama güce sahip çoğu kadınlardan oluşan öncülerdi. Kozaya, yani pamuk devşirmeye gelen kafilelerde ise yeni doğmuş bebelere kadar aile nüfusunun tamamı yer alırdı. Sekiz-on yaşından itibaren çocuklar da, kızlı-erkekli, pamuk toplayarak aile kazancına destek sağlardı. Bebelerin bakıcısı da daha çok küçük kız çocukları olurdu.

KARPUZ-DOMATES

Önceki yıl emekçilerinden kalıp tarlaya dağılan domates ve karpuz çekirdekleri, yeni gelenler için ek besin olanağı demekti. Koza tarlasında kendiliğinden yetişip bol ürün veren küçük domateslerin hafif ekşi, hafif tuzlu tadı ile özlediğim özgün kokusunu anlatacak sözcük bulamıyorum. Şimdilerde “Çeri” diye satılan yalancı domatesler bahsettiklerimin yanına bile yaklaşamaz. Vakıa onlara cin domatesi de denilirdi, kuş-boku domates de.

YEMEKLER

Geleneklere göre öğlen yemeği ağa tarafından karşılanırdı. Yemek, en azından ağanın yiyebileceği kadar lezzetli ve doyurucu olmalıydı. Gerçek ağa çiftliklerinde, ağanın eşi yemek hazırlayanların başında bekler, gerekli denetimi yapardı. Ekmek, yine ağanın avlusundaki tandırda pişer ve ırgatlara taze taze yetiştirilirdi. Ananeler göre, ağanın veya eşinin tadına bakıp da beğenmediği yemek asla dağıtılmazdı. Yemek hazırlığı ve sürekli su dağıtımı için, emekçi sayısına bağlı olarak birkaç işçi kadın ayrıca görevlendirilirdi.

Irgat, şafakla harekete geçer, sıcak basmadan pamuk toplamaya başlardı. Yöremizde, kabakuşluk dediğimiz bir zaman aralığı vardır. Sabah serinliğinin sonlanıp sıcağın bastırması anlarıdır. İşte tam da kabakuşlukta, kahvaltıya oturulur, kısmette ne varsa yenilir, çocuklar doyurulurdu.

Akşam için de en çok bulgur pilavı, ayran aşı, ebe gömeci, semiz otu gibi sağlanması ve hazırlanması kolay yemekler hazırlanırdı. Gün batımına doğru aile reisi dolu hararlarla(****) kantar başına gelir, kadınlar da yemeği hazırlamaya başlardı. O saatlerde emekçi kampının orasından burasından yükselen dumanlar arasında yuvaya dönen kuşları izlediğim zamanlar hâlâ gözlerimin önündedir.

(*) Yazı: Kent dışında, köylük-bağlık alan, tarla   

(**) Koza: pamuk lifini taşıyan bitkisel kapsül.

(***) Cibinlik: pamuk ipliğinden seyrek dokunmuş bezle yapılan, dört duvar ve tavandan oluşan örtü. Sineğe karşı kullanılır, aynı zamanda havadaki nemi çekerdi.

(****) Harar: keçi kılı veya döküntü liflerden yapılmış iplikle dokunmuş büyük çuval.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor