ASLA SÜRMEZ, SÜREMEZ
İki yıldır Aş-İş konusunda tam anlamıyla çaresiz, sahipsiz ve adaletsiz kalan halkın, AKP’den (AK Saray –Tek Adam)’dan artık hiçbir beklentisi kalmadı. Son Narin yavrumuzun cinayetinde de görüldü ki, Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümetinin Reisi -tümüyle kişisel ve keyfî kararlarla ülkeyi 22 yıldır yöneten (Y. Özdil’in deyişi ile) Asrın Lideri-, içerde ve dışarda devletin kurumsal yapısının ipini tümüyle elinden kaçırmış durumda.
Ancak, kendisi de ayırdında olduğu için, sayesinde Tek Adam olduğu sandıktan (seçimden) nefret eder hale geldi. Emirberleri ve partizanları ile birlikte, ülkenin, halkın gerçek gündemini değiştirmek için nerede ise her gün dramatik bir yeni gündem kurguluyorlar.
Ne yanlış ki, adeta alışılmış gibi Ana Muhalefet te bir türlü O’nun gündeminden kurtulup, halkın gerçek gündemini öne çıkaramıyor.
Nedeni doğru ve haklı da olsa bir süredir tarih de vererek, “seçim-seçim” inat ve ısrarını halkta sloganlaştırma çabasının, gittikçe etkisini yitirdiği görülüyor. Çünkü AKP Genel Başkanı, Ana Muhalefet Liderini kendi minderinde güreşe zorlamada (tahrikte) pervasız bir usta artık.
Ülke ve halk açısından ne denli acı, hatta kanlı olursa olsun “olaylar”, Partili Cumhurbaşkanı (Tek Adam) ile muhalefet liderleri arasında, kişisel suçlamaya ve hatta kavgaya dönüşüyor.
Halkta bıkkınlık, tiksinti yaratan bu gerçek, toplumu saran karamsarlığın ve umutsuzluğun en büyük nedeni oldu. Bu durumu başlatanın, içine düştüğü seçimi yitirme korkusundaki AK Saray olduğunu seçmen de görüyor.
Ancak yarım yüzyıllık deneyimim bana belgeledi ki, bu eleştirel yaklaşımın arkasına takılmak, ana muhalefete hiçbir şey kazandırmadığı gibi umutsuzluğu daha da artırıyor.
Politikada geçmişimizin en usta yorumcusu Turan Güneş Hoca’dır. Halkta yarattığı umutlu ve iyimser beklentiyle CHP’yi başbakanlığa taşıyan Bülent Ecevit’in üzerinde, Turan Hocanın şu önerisinin çok büyük bir payı vardır: “Demokraside halkı sürekli ‘hayır’ demeye ve ‘tepkili tavır’ almaya zorlamak, yanlıştır. İyimser olmak ve halka olumlu ve yapıcı düşüncelerle yaklaşmak gerekir”.
1950’den beri yaşanan tartışmaların ve çatışmaların özünde, siyasal, ideolojik ve sosyal-politik gerekçeler vardı; 1960 öncesi baskıcı iktidar ile muhalifleri arasındaki “demokrasi ve hukuk devleti savaşımı” gündemi işgal etmişti. 1970’lerde sağ-sol ideolojik bir çatışma ortamından geçildi. 1980’lerde 12 Eylül darbesine karşı mücadele verildi. 1990’lar, küreselleşme yanlısı paradan para kazanmak için koşanlara karşı sosyal demokrat yollar arayışıyla geçti.
2000’de patlayan kriz, ABD desteğindeki ılımlı(!) İslamcıların iktidara gelmelerine yaradı. 2007-2011-2015 AKP (Tek Adam) döneminde İlkel bir partizan (laik demokratik cumhuriyet) karşıtı hesaplaşma, toplumun üzerine kap-kara bir bulut gibi çöktü.
2016 Anayasa değişikliğine ve 2018 Partili Cumhurbaşkanlığı (Tek Adamlık) seçimlerine giderken yine Muhalefet bütün seçim stratejisini “Ak Sarayı” suçlayıcı kişisel eleştiri üzerine kurmuştu. Az farkla da olsa R.T. Erdoğan’ın istediği oldu.
En sonunda 2019 İstanbul, Ankara başta yerel seçimde Muhalefet, AK Sarayın seçim kampanyasını genel ülke sorunları üzerinden götürme tuzağına düşmedi. Adayların belirlenmesinde ve propaganda sürecinde, yerel ve aş-iş sorunları ve çözümleri açısından seçmenin güveni ve umudunu kazanma stratejisi esas alındı.
Ve R.T. Erdoğan ilk kez sandıkta yenildi. Ancak bu yenilginin asıl nedeninin, pahalılık, işsizlik, güvensizlik ve adaletsizlik konularındaki seçmenin tepkisi olduğunu Ak Sarayda kendi bağnaz dünyasına kapanan Partili Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan anlamamakta direndi.
Ne var ki, ayni anlayışsızlığı 2023 seçimine giderken CHP Genel Başkanı da gösterdi. Kendisini cumhurbaşkanı adayı yapmak üzerine kurduğu plan, az da olsa Tek Adamın bir kez daha seçimi kazanmasına sebep oldu.
Elbette bu sonuç CHP’de bir değişime varacaktı. Öyle de oldu. Parti, yerel seçim öncesi kamuoyunda havası en yüksek olan İst. B. Ş. Bl. Bşk. E. İmamoğlu’nun kontrolüne girdi. Yeni Genel Başkan Ö. Özel ile CHP, özellikle 2023’ün sonbaharından beri tümüyle dar ve sabit gelirlilerin gelir kaybına neden olan ekonomik gidişatın sonucu, 2024 seçiminde ilk kez AKP’nin üstünde bir oy oranı ile seçim kazandı.
Artık bu sistem kaldıkça sandıktan çıkamayacağını görüp ayağı suya eren R.T. Erdoğan’ın muhalefetle yumuşama (normalleşme) yutturmacası kısa sürdü.
Tasarruf paketi adı altında halkın emeğinin gasp edilişi. Türkiye yüz yılı maarif modeli diyerek, laik çağdaş, bilimsel, sorgulayan ve çözümlemeli eğitimi yok etme girişimi.
Esed’den Esad’a, katil Sisi’den Kardeşim Sisi’ye, Cellat Kral’dan Dostum Salman bin Abdülaziz’e, Artık benim için Miçotakis diye birisi yoktur deyip, baş başa yemek sohbetine…
Bu “U Dönüşler”, geleceği gözüken daha karanlık fırtınalı ağır havayı, Ankara’dan ülke sathına yeniden ve hızla yaydı. AK Saray sanmasın ki, bu eski plan “gerginlik-muhalefetle çatışma-korkuyu yayma ve öylece halkın gerçek gündemini (Aş-İş-Adalet) karartma” 2028 kadar sürer gider.
Asla gitmez. Halk (Seçmen) İzmir’den Ankara’ya kadar son iki seçimde verdiği dersi, Kayseri’den Van’a her yerde, er ya da zamanında yapılacak demokratik ve adaletli bir seçimde de, daha güçlü bir şekilde vereceğini meydanlarda haykırarak şimdiden gösteriyor.