HIDIR İLE İLYAS YAN YANA GELİP HIDIRELLEZ OLMUŞ
Büyüklerimizin atalarına atalarından miras kalmış “Hıdırellez”. Zamane takvimiyle, her sene 5 Mayıs akşamı başlar, 6 Mayıs’ın ikindi ezanıyla biter. Yani, iki güne yayılmış kısacık ömrü var. “Koskoca senede 24 saat nedir ki?” diye sorgu sual eyleyecek olursanız biz de cevaben deriz ki: o kısacık ömür senenin yarısına adını vermiştir. Filhakika (Eskilere daldık, “gerçekten” diyecekken ağzımızdan “filhakika” çıktı), 6 Mayıs’tan 8 Kasım’a kadar olan süreye “Hızır Günleri”, 8 Kasım’dan 6 Mayıs’a kadar geçen süreye de “Kasım Günleri” demiş ebu-ecdadımız(*).
Hızır Aleyhisselam ile Hazreti İlyas yılda bir kez yer yüzünde buluşuyorlarmış. Bakmışlar, “Hızır’la İlyas’ın buluştuğu gün” uzun, zaman içinde “Hızır’la İlyas” demişler. Ardından, söz ekonomisine uyarak Hıdırellez’i yeterli görmüşler. Türk dünyasının her yanında yüzlerce yıl mı desem, binlerce yıl mı desem, uzun süredir heyecanla ve bayram sevinciyle kutlanır Hıdırellez. Bir de şu var; aynı gün, yani 6 Mayıs, Hristiyanlarca da baharın başlangıç günü olarak kabul edilmiş. Gün, Ortodokslar için Aya Yorgi, Katolikler için ise Aziz Corc (Saint George) günüdür.
Bizde, kırsal alanda çok daha etkindir Hıdırellez günü. Bahar temizliği Hıdırellez ‘e kadar tamamlanır, yeni elbiseler alınır ya da dikilir, imkan varsa yeni ayakkabı, çarık, terlik sağlanır. İnanışa göre, Hızır Aleyhisselam tertemiz olmayan ve sakinlerinin kirli giysilerle dolaştığı eve girmez, yanılıp girse bile, mutfağa uğramaz. Mutfağa uğramazsa da, o sene evde bereket olmaz. Olmaz, çünkü inanılmıştır ki, Hıdırellez gecesi o mübareğin uğradığı yerler olsun, dokundukları olsun, bolluk-bereket getirecektir.
Aynı gecenin akşamında, dileğinizi bir kağıda yazıp gül dalına asarsanız, bi-iznilleh, (Tanrının izniyle) dileğiniz gerçekleşecektir. Lakin bu kağıdı ertesi sabahın şafağında alıp ırmak gibi, çay gibi, dere-nehir gibi suya atmanız şart!. Hıdırellez’le dileğe kavuşmanın bir diğer yolu daha var. Bu kez, kağıdınızı küçücük kırmızı bir torbaya koymanız ve torbaya sembol anlamında gönlünüzden kopan madeni bir para da atıyorsunuz. Torbalı sistemde gül dalına asmak yok; gül dibine gömeceksiniz. Yine gün ağarırken gömdüğünüz yerden çıkarıp olduğu gibi cüzdanınızda, çantanızda, çıkınınızda ertesi Hıdırellez’e kadar saklamanız gerek. İki yol önerdik; seçim hakkı sizin. Bu seçimde geçersiz oy yok, tekrar sayım yok, itiraz yok…
Keramet bu kadarcıkla kalmıyor. Ayrıca, sene boyunca esenlik ve şenlik için de yapabilecekleriniz var. Bunun için de, ağacı-yeşili bol bir su kenarı bulup savanı sereceksiniz. Getirdiğiniz baharın ilk kuzusunu halledip cumbur-cemaat yiyeceksiniz. Dikkat edilmesi gereken önemli nokta, kuzu ciğerinden her kesin en az bir ısırık almasıdır.
Gün boyu bir yandan deblek-debildek(**), öte yandan yemek-içmek sürerken boş vakitlerde toplanabildiği kadar kır çiçeği toplanır. Çiçekleri kaynatıp suyunu içtiğinizde, evvel Allah hastalık semtinize uğramaz. Laf aramızda, gençleşmek ve güzelleşme isteyen hatun kişiler için de özel formül var; çiçeklerin suyu ile 40 gün yıkanırlarsa, abovvv, ter-ü-taze ve afet-i cihan olurlar(mış).
Gecenin ve günün bereketinden en üst derecede yararlanmak için de mutfağın, kilerin, ambarın kapısı kapatılmaz. Ayrıce tencere, kazan, tava, tabak, cerre (***), sürahi gibi bilumum yiyecek-içecek kapları da açık bırakılır.
Evde kalmış ya da kalma endişesine düşen genç kızlar için de çözüm var. Akşam bir araya gelerek çömleğe yüzük-küpe gibi takılarını atıp ağzını tülbentle bağladıktan sonra gül ağacınn dibine bırakırlar. “Ertesi sabah tan yeri ağarırken alırlar…” diyeceğim ama, yerinde bulabilirlerse tabii.Ellerine geçtiği takdirde, her kız kendine ait takıyı alırken mani söylemek zorundadır. Bunun adı da “Baht açma” olup bölgeden bölgeye ayrıca “Bahtiyar”, “Mantıfar”, “Davara Yüzük Atma”, “Niyet Çıkarma”, “Mani Çekme” de denilirmiş.
Hıdır dedik, Hızır dedik, aslında aynı mübarek insandan bahsettik. Arap alfabesinde (D) sesi kalın ve ince olmak üzere dat ve dal isimli
iki harfle yazılır. Her ikisi de, üstüne noktacık geldiğinde (Z) olur. Bu nedenle de Hıdır’ken Hızır olmuş. Pek ala, Hızır’ken Hıdır olamaz mı? Olmaması gerek. Çünkü bu ismin kökü yeşil’e, yani, rengin Arapçası olan Ahdar’a gider. Esasen mübareğin en yüce kerameti de yeşertme, yeşillendirme kavramları içindedir.
(*) Ebu-ecdad: Dedelerin babaları
(**) Deblek-debildek: Darbuka
(***) Cerre: Topraktan yapılmış su testisi
HIZIR
HIZIR, KURTULUŞ SAVAŞINDA ADANA SEMALARINDA ATIYLA GEÇİŞ YAPMIŞ
İşgalci Fransızların insanlık dışı baskıları sınırları zorlarken, çetelerimiz, yükek teknolojiye sahip silahlara karşı koyabilecek olanaklardan tamamen yoksundu. Düşman balla börekle beslenirken çetelerimiz zar zor ulaştırılabilen kuru ekmeği bulursa mutle oluyordu. İşte, o günlerde bir söylenti klaktan kulağa yayıldı: Hızır Aleyhisselam, beyaz atı üstünde, beyaz giysileriyle ve bembeyaz uzun sakalıyla Adana semalarından geçiş yaptığı görülmüş. Gören kim, yayan kim bilinmez ama moralleri yükselttiği kesin. Zaten ardından gelen zaferler serisi bu söylentilere inananların sayısını arttırdı.
Menkıbelere göre Hızır (Hıdır) Aleyhisselam, ikisi yer yüzünde (Hızır ve İlyas), ikisi semada (Hazreti İsa ve Hazreti İdris) ölümsüz 4 peygamberden biri. Hazreti Musa zamanında yaşamış. İlahi bilgi ve hikmet Allah tarafından bahşedilmiş.Ne var ki, Kur’an’da adı geçmez. Bazı müfessirler, Kehf Suresi’ne dayanarak orada Musa ile birlikte bahsi geçen kişinin Musa olduğunu ifade etmişlerdir. Şu da var ki, bilim adamları, Hıdırellez benzeri ritüellerin mezopotamya medeniyetlerine kadar uzandığını söyler.
İLYAS
HAZRETİ İLYAS PEYGAMBERDİ
Kur’an’daki 28 Peygamber arasında. Nuh’tan sonra geldiğine inanılmış olup İsrailoğulları peygamberlerinden. Hz. Musa’dan sonra İsrailoğullarının çeşitli boyları Şam dolaylarına yerleşmiş. Bölgedeki “Bek” şehrine yerleşen Benu İsrail kabilesi zamanla Allah’a isyan edince Hazreti İlyas’ın gönderildiği rivayeti yaygın. Kur’an-ı Kerim’in bir Ayetinde (Saffat Suresi) “İlyas milletine (Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Yaratanların en iyisi olan Rabbiniz, sizden önceki babalarınızın da Rab’bi olan Allah’ı bırakıp Ba’al putuna mı taparsınız?”.
Tevrat’a dayandırılan söylenceye göre, halkın imansızlaşması üzerine “Beni gökyüzüne al Allahım” diyerek yalvarmış. Yakarışı kabul edilmiş ve gökten gelen ateş gibi bir at gelip göğe taşımış. Peygamberliği de o zaman almış. Bazı din bilginlerinin tahminine göre, İbranice’de “Benim Tanrım Yahu/Jah’tır” anlamına gelen Eliyah’tan Arapça’ya İlyas olarak geçmiş. Bu görüşü paylaşanlara göre, Milattan önce 9’unce Yüz Yıl’da İsrail Krallığının Kuzeyinde yaşamış.
MUSA AĞACI
MUSA AĞACI, HIZIRLA BULUŞAN MUSA’NIN ASASIYMIŞ: Antakya’nın Hıdırbey Köy’ündeki bu muhteşem ağacın Musa ile Hızır’ın buluştuğu yer olarak bilinir. Efsane’ye göre, Musa buradaki kaynaktan su içmek için asasını yere saplamış, dönünce de asanın çınar ağacı olduğunu görmüş.