AYNALI GARDOLAP
Gardrob sözcüğünü yanlış bulan çoğunluk, doğrusunu, kendilerince tabii, gardolap diye bilir, öyle de söylerdi. Dolap tarafı eşyanın doğru tarifine uymaktaydı da neden gar olduğu havada kalmaktaydı. Başka yerleri bilemem, bizim çevrede eshab-ı mesalihden(*) biri kalkıp da aslının Fransızcada elbise koruyucu anlamındaki garde-robe’dan geldiğini söylememiştir.
Orta sığlıkta bakışla söylemek gerekirse, gardrob da, gardolap ta aynı kapıya çıkıyordu. Hani Sheakespierre demiş ya “Gülün adı başka bir şey olsaydı kokusu değişir miydi?” diye. Aynen bu yani…
AYNALI MODASI
Çok küçüktüm. Evimizde cilâlı ahşaptan kullanışlı askı düzeneği vardı. Pek çok giysi buraya asılırdı. Benim eşyam, babamın askerlik için 1934’te aldığı tahta bavulda, kardeşiminki de türlü çiçek baskılı teneke kaplı, tümsek kapaklı sevimli küçük bir sandıktaydı. Üçüncü kardeşim henüz bebekti. Yanlış anımsamıyorsam eşyaları bohçadaydı.
Annem bir süredir babama hısım ve akraba ile tanıdıklardan kimlerin aynalı dolap yaptırdıklarını anlatıyor, bir bakıma, ucundan-kıyısından “Biz de yaptıralım” demek istiyordu.
Bir akşam babam “Sırrı’yla konuştum. Aynalı dolap yaptırıyorum” diyerek müjdeledi. Sırrı, büyük halamın ikinci oğluydu ve Form Möble tabelalı atölye sahibiydi. Yaptıklarıyla ünlenmişti. Dünyanın en beyefendi insanlarından biri sayılırdı. Kardeşi İrfan Abi de baş kalfasıydı. Müjdeyı duyan annemde bir sevinç, bir sevinç, anlatamam. O anda tabak kırsak, yemek tenceresini devirsek umursamayacak gibiydi. Adeta başka bir dünyada gezmekteydi.
EVDE ÜRETİM
Birkaç gün sonra at arabasıyla bazı malzemelerle birlikte ham kaplamalı olarak dolabın kanat ve duvarları eve geldi. İrfan Abi tezgâhı ayarladı. Atölyede yer yoktu ve işler sıraya binmişti. Bu nedenle, cilâ işi evimizde yapılacak, İrfan Abi de her akşam iş çıkışı bize gelip çalışacaktı.
İşi merak ve zevkle takip ediyordum. Gomalika denilen kahverengi cilâ ana maddesini, ponza taşını ilk kez duyup öğrendim. Cilâ için bir top pamuk gazlı bezle sarılıyor ve buna gomalika ile ispirto emdirilip ceviz kaplamalı levhalara yuvarlak hareketlerle ve saatlerce sürülüyordu. Ardından, iki ponza taşı birbirine sürtülerek çıkarılan pudra inceliğindeki toz gezdirilip aynı topla uzun uzun perdah yapılıyordu. Parçalar, yavaş yavaş ayna gibi parlamaya başladı. Anımsadığım kadarıyla bir hafta kadar sonra Sırrı Abi de geldi. Aslan pençesi şeklinde oyulmuş ayaklı tabla üstüne tüm parçalar yerleştirip bağlanarak iş tamamlandı.
MİSAFİR VE YATAK ODAMIZ AYNIYDI
Babamdan öğrendiğime göre iki katlı evimiz 1880’de yapılmış. Bir metre kadar yükseltilmiş taş üstüne kerpiç örülerek çıkılan duvarları oldukça kalındı. Isı izolasyonu mükemmel sayılırdı. Sıcağı-soğuğu kolay kolay geçirmezdi. Alt katta iç içe iki odamız vardı. Oturma odamız buradaydı. Koltuk, sandalye yoktu. Zeminde berdi otundan örülmüş hasır ve onun üstünde de kilim bulunuyordu. Duvar kenarındaki minderler ot yastıkları ile tamamlanmıştı. Yastıklar, beyaz iş denilen nakışlı örtülerle süslenmişti. Bağdaş kurup otururduk.
Üst kat ta biri büyük diğeri buna bağlı küçük odalıydı. Salon sayılırdı. Ağır misafirler burada ağırlanırdı. Kirevit dediğimiz sedirler de tıpkı aşağıdaki gibi minder ve yastıkla bezenmişti. Yerde el örgüsü Isparta halısı, pencerelerde de el işlemeli perdeler vardı. Radyomuz da buradaydı. Ayaklı, yuvarlak orta masamızda parlak örtü olurdu her zaman. Akşamları annem yüklükten yatak-yorgan indirip biz çocukları yatıracak yeri hazırlar, sabah da toplardı.
Aynalı dolabımız bu odaya yerleştirildi. Sol kapak pırıl pırıl ceviz kaplamasıyla, sağ kanat da kocaman boy aynasıyla göz kamaştırıyordu. Evimiz şenlenmiş, haftalar boyu süren mutlulukla coşmuştu. Büyü gibi bir şeydi aynalı dolap, ya da bazı komşuların ifadesiyle, aynalı gardolap.
(*): İyiyi gözeten kişiler