SAKLAMADIK SAMANI ‘KÖTÜ’ GELDİ ZAMANI

Siyasi değildir bu yazı. Gerçi, her sayın okurum canının arzu ve isteğine uyarak anlam çıkarabilir. Bana düşen, kültürümüzdeki en mütevazı, en alçak gönüllü, varlığı en az görülen ve ancak yokluğu ile fark edilen SAMAN DESTANI’ndan bölümler sunmak.

Efendim; saman, tanelerinden ayrılmış tahıl saplarının doğranmış, parçalanmış hali. Bizim kuşak, orak, tırpan gibi kesici aletle dipten ve saplarıyla biçilmiş buğdayın, arpanın, şifan’ın (yulafı şifan diye bilirdik) harmanda dövülüşünü gördü. Rüzgârsız havada genişçe bir meydana serilen saplı tahıl üzerinden, döven geçirilirdi. Döven neydi, onu da anlatalım. Çok geniş gövdeli dayanıklı ağaçtan kesilmiş, 4 – 5 santim kalınlığında, 40 – 50 santim genişliğinde, ucu hafifçe yukarıya kalkık tahtadan yapılırdı. Alt tarafına açılan oyuklara, kırılmış çakmak taşları yerleştirilirdi. Taşların alt tarafı bıçak gibi keskin olurdu. At veya öküzle çekilen dövenin üstündeki çiftçi, yayılmış harman üzerinde sürekli döner, bu suretle hem taneler ayrılır, hem de saplar parçalanıp kesilerek saman haline gelirdi.

Dövülmüş ürün, rüzgârlı havada savrulduğunda taneler beriye, saman öteye düştüğünden rahatça ayrılmış olurdu. Tabii ki çiftçinin asıl hedefi tanelerdi ama saman da, en çok temel yem maddesi olarak hayvan besiciliğinde kullanılırdı. Tahıl üretimimiz yeterli, hatta çoğu kez ihtiyaçtan fazlaydı. Meralara henüz saldırı olmamıştı ve bu nedenle büyükbaş, küçükbaş besicileri yem sıkıntısı çekmezdi. Saman zaten üç otuz para denilecek kadar ucuzdu.

İBRETLİK SAYILAR var elimde. Çocukluk yıllarımdan dem vurduğum için 1950 sayılarını veriyorum: 10 Milyon 123 bin sığır, 23 milyon 83 bin koyun, 18 milyon 490 bin keçi, 948 bin mandamız vardı.

Aynı yıl yapılan genel Nüfus Sayım sonucu 21 milyon. Demek ki iki kişiye bir büyükbaş, bir kişiye iki küçükbaş hayvan düşüyor. Rakamlara boğulmadan 2023 ve 2024 verileriyle bugüne bakalım: Beşbuçuk kişiye bir büyükbaş, üç kişiye iki küçükbaş hayvan düşüyor. Kabaca hesaplarsak, kişi başına düşen büyükbaş hayvan varlığımız yarı yarıdan fazla azalmış. Küçükbaşta ise dörtte bire kadar düşüş var. Kuşkunuz olmasın, önümüzdeki yıllarda durum daha da vahimleşebilir. Besiciler, hayvan yemine para yetiştiremediklerinden şikâyet ederek işten çekilmek veya üretim sayısını azaltmak zorunda kalıyor. Çiftçi, köylü, başta mazot ve gübre olmak üzere girdi fiyatlarıyla baş edemediği için tarlasından kaçıyor. Başka bir ifade ile, birbirini destekleyen tarımsal faaliyetlerin üstündeki bulutlar adamakıllı kararmış durumda.

Bizler, neredeyse sıfır değerdeki samanın bir gün ithal edileceğine, bol bol yeten hayvanlarımızın kâfi gelmeyip dışarıya başvuracağımıza asla inanmazdık. Dikkat edilmesi gereken bir nokta da, o zaman onlarca milyonu bulan ve yine temel besini saman olan at ve eşek varlığına rağmen samanımız tükenmezdi. Yumurta sepetlerinde koruyucu olarak saman kullanılır, kerpiçler bol samanla kesilirdi. Buz kalıpları bile saman içinde izole edilirdi ve asla sıkıntısı çekilmezdi.

Atalarımız, “Sıfır değerli de olsa gün olur lazım olur” anlamında “Sakla samanı, gelir zamanı” demişler. Bizler üretemedik; üretemeyince de saklayamadık samanı, gördüğünüz gibi de, çok kötü geldi zamanı. Besici samana güç yetiremiyor ki hayvan beslesin.

Yine atasözüdür: iki gönül bir olunca, samanlık seyran olur. İyi de, saman yok ki samanlık bulup gönüllere seyran ettirelim… Buna karşın, “Saman altından su yürütenler” için hava hoş. Onlara göre her şey güllük-gülistanlık.

Anlayacağınız, zaman kötü; bizler zor bulacağız sütü.

 

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor