MUCİZELERE GİDEN YOLLARIN MİMARI MUSTAFA KEMAL PAŞA
Tam bir teslimiyet Belgesi olan Mondros Silah Bırakma Antlaşması bize sadece Anadolu bozkırlarında küçücük toprak veriyor, aynı zamanda ordularımızın dağıtılmasını ve silahların kendilerine teslimini öngörüyordu. Bunun arkasına tüm Anadolu’nun ele geçirilmesi yatıyordu kuşkusuz.
Antlaşma üzerine İstanbul’a çağrılan Mustafa Kemal Paşa, Halep yakınlarındaki Katma İstasyonuna geldiğinde kendini bekleyen bir telgrafla karşılaştı. Adana’ya giderek Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’nı alması isteniliyordu. 1918 yılının 30/31 Ekim gecesi Adana’ya geldi.
Paşa, İngiliz ve Fransızların gerçek niyetlerini görmüştü. Adana’daki kanaat önderleriyle peşpeşe toplantılar yapıyor, gelecek günler için alınması gereken önlemleri konuşuyordu. İngilizler, Osmanlı Hükümetine verdikleri resmi nota ile Adana ile çevresindeki askeri güçlerin silahsız olarak Ulukışla’ya kadar çekilmesini ve orduların dağıtılmasını istediler. Bunun üzerine İstanbul’a çağrılan Mustafa Kemal Paşa, 10 Kasım 1918 günü Adana’dan hareket etti.
“BU VEKAYİİN İLK HİS-Sİ TEŞEBBÜSÜ”
Adanalı ileri gelenlerle çok yararlı görüşmeler yapmıştı. Toplantıların birine katılanlar Paşanın masasına çıkınlar, anahtarlar bırakırken, “Paşam, bunlar kasalarımızın, depolarımızın anahtarları, bu çıkınlar da eşlerimzin kızlarımızın mücevherleridir. Hepsi emrinizdedir. Yetmezse, kanımızı akıtmaya, canımızı seve seve feda etmeye hazırız. Yeter ki bu mübarek toprakları düşman çizmesi çiğnemesin.” demişlerdi.
Mustafa Kemal’in görüştüğü aydınlar arasında Suphi Paşa (Ramazanoğlu) Kadri (Ramazanoğlu) Nalbantzade Ahmet Efendi Dıblanzade Mehmet Fuat, İbrahim Rasih Hoca Mücteba (Ramazanoğlu) Bağdadizade Kadri Efendi, Gergerli Ali Efendi, Mısırlızade Avukat Ahmet Efendi, Süleyman Vahid Efendi ve ismini yazamadığım bazı önemli kanaat önderleri yer alıyordu. Konuşmaların ağırlıklı konusu, olası saldırılar karşısında Adana’nın savunulmasıydı. Ayrıca yaptırdığı Gülek Boğazı ile Misis istihkamlarının da altını çiziyor, benzer çalışmaların nerelere yapılabileceğini tartışıyordu. Azınlık temsilcilerinin de katıldığı geniş katılımlı bazı toplantıları da şimdi İstiklal İlköğretim Okulu olarak bildiğimiz binada yaptı. Bina o yıllarda “Tırpani’nin Evi” ya da “Kırmızı Konak” olarak biliniyordu.
Yoğun görüşmelerle geçen bir haftalık süre sonunda, gözünü dolduran, güven veren kişileri Şakirpaşa’daki Konak’ta topladığında takvimler 8 Kasım gününü gösteriyordu. Paşa,10 Kasım’da ayrılacağını bildirerek özetle; “Memleketin durumunu iyi görmüyorum. İtilaf devletleri, mevcut anlaşmanın da ötesine geçerek daha ağır koşullarla memleketi ezeceklerdir. Adana, en fazla zarar gören yerler arasında olacaktır. Şimdiden hazırlıklı olmak, teşkilatlanmak ve uygun yerlere siper kazmak gereklidir. Gerekli silah ve malzeme temini konusunda ben yardımcı olacağım” dedi.
Adanalı toplum önderleri sırayla söz alarak “Paşam, doğduğumuz bu topraklarda ölmesini de biliriz. Fakat öldürmeden ölmeyiz. Bütün maddi ve manevi varlıklarımızla emrinizdeyiz. Yetmezse, kanımızı ve canımızı da vermeye hazırız. Yeter ki bu kutsal toprakları düşman çizmelerine çiğnetmeyin” anlamında heyecanlı konuşmalar yaptılar.
Mustafa Kemal bu sözlerden etkilenmişti. Gümüş kırbacını çizmesine vurarak katılımcılar arasında gidip gelirken “Evet, evet!.. Bu topraklarda düşman çizmesi gezemeyecek ve bu millet esir olmayacak!..” diyordu.
Kurtuluştan sonraki ilk Adana gezisini 15 Mart 1923’te yaptı O gün, Türkocağı’nda gençlerle yaptığı toplantıda şöyle konuşmuştu Paşa; “Genç Arkadaşlarım… Şüphe yok, ben ve benim gibi sevdiğiniz bir çok arkadaşlarım da beraber, milletin en feci günlerinde, vicdanımıza düşen görevi yaptık. Fakat bu hususta bize cür’et ve cesaret veren siz, sizi vücuda getiren büyük kalpli analar, babalarınız ve memlekettir. Acı günlere ait olmakla beraber, bir anıyı burada tekrar etmek isterim” dedi ve Adana’mızın Ebedi Gururu sayılabilecek övgüyü ifade etti; “Efendiler; bende bu vekayiin (Vekai: olay’ın çoğulu; Samsun’a çıkışı, Kongreler, Meclisin kurulması, yokluk ve mahrumiyet içinde kazanılan savaşlar ve Türkiye Devletinin kurulması) ilk hissi teşebbüsü bu memlekette, bu güzel Adana’da doğmuştur”. İşte bu sözcüklerle anlatmak istediği, Adana’daki temasları ve özellikle son toplantıdaki izlenimlerinin yansımasıydı. Bu sözler, Atatürk Parkı’ndaki anıt kaidesinde tarihe mal edilmiştir.
SONRAKİ YAZI: ZAFER ZAFERİ KOVALIYOR
BAŞLARKEN
Saygıdeğer Okurlar,
Geçtiğimiz 21 Aralık’ta başlattığım “Yüzüncü Yılında Fransız İşgal Dosyası” başlıklı diziyi, çetelerimizin karşı ataklarına kadar getirmiştik. Tam üç yıllık insafsız süreçte, işgalcilerin uçaklarına, toplarına, makineli tüfeklerine ve lüks derecedeki gıda imkanlarıyla, koruyucu giyeceklerine karşı koyduk; bizimkiler bu savaşta yalınayak, aç ve bazen çıplak, dolma tüfek-kara barutla mücadele ettiler. Ve, kazandılar. Bu sonuç, gerçek anlamda bir mucizeler buketiydi.
Bizim kuşak, 1909 İğtişaşını, Birinci Dünya ile Kurtuluş Savaşlarını yaşayanlardan dinlemiş son nesildir. O korkunç günlerin ıstırabını, zorluklarını, korkularını ve aynı zamanda kurtuluşa giden yoldaki ümitlerini yaşadık dinlerken. Bizden sonrakiler, ancak yazılı belgeleri, belki de bir masal gibi okuyup geçmesinler; o yılları ve olaylara yol açan gerçekleri bizdeki heyecandan zerreler alarak öğrensinler istedim.
İki elim Kenan Evren’in yakasındadır; kurtuluş günleri tatilini kaldırdı. O heyecan hızla kayboldu. On binlerin katıldığı kutlama törenleri “Protokole Mensup Zevat” toplantısına döndü. Ne o heyecan, ne o duygu, eridi gitti hepsi.
Umarım, bu tür yazılar, gelecek kuşaklarda Kenan Evren hatasını düzeltme dürtüsü verir.