ZEYDAN BAŞKAN’IN ÇOK ÖNEMLİ HEDEF MÜJDESİ

Geçtiğimiz hafta sonu Adana’mız tarihi ve önemli bir eseri restorasyon sonucu ayağa kaldırıp kent turizmine armağan etti. Tarihi Kapalı Çarşı… Eğri oturanların da doğru konuşacağı bir niteliği var Sayın Başkan Karalar’ın; Seyhan Belediye Başkanlığından bu yana, üstü örtülmüş ya da harap olmuş tarihi kent değerlerini yenilemek ve turizm alanını genişletebilme. Tepebağ’la başladı. Çok da önemli yol aldı. Han-hamam konularındaki duyarlılığı ve başarıları da kanıtlanmış halde. Sağ olsun.
Kapalı Çarşı açılışındaki konuşmasından da anlaşılacağı üzere, Sayın Karalar “Eski Merkezî Adana” diyebileceğimiz geniş bir adayı oluşturmayı hedeflemiş. Bu gayret ve hevesle, belki kadrosuna azıcık destek de ekleyerek, hedefine doğru hızla yol alacağına inanıyorum.
Kapalı Çarşı tamam; sıra Bedesten dediğimiz asıl büyük alanlar. Ne yazık ki, büyük başkanlarımızdan Turhan Cemal Beriker “Ümmet-i İslâmın başına taş düşebilir” endişesiyle buradaki taş tonozu (Beşik tipi çatı) yıktırıp çinko kaplatmış. O yıllar için belki iyilik sayılabilecek işlemin Adana’ya ne kadar büyük değer kaybettirdiğini bugün kavrayabiliyoruz. Keşke, keşke öyle kalabilseydi, o zaman esnaf binanın orasına burasına briket ekleyip harim-i iffet-ü ismetine tecavüz etmemiş olurdu. Bunu neden anımsattım; birincisi, bedestende restorasyonun zor, pahalı ve uzun soluklu olabileceği… İkincisi de, bazen “iyidir” düşüncesiyle yapılanların sonradan kente verdiği zarara dikkat çekmek. Örnek, Turgut Özal’a tramvay gelirse, ileride o tramvay getiren Başkan’a ciddi eksiler yazacağı kesin.
ÇARŞIYA GELELİM
En önce bir düzeltme yapalım. Selçuklular Adana’ya uğramadı. Anadolu’nun her yanında eserleri varken Adana’da tek bir taş bile yok. Neden? Çünkü Bizans’tan soy kırım gören ve kin besleyen Ermeniler uzun süre Selçuklularla dost yaşamıştı. Hatta, bir yüzü Ermeni, diğer yüzü Selçuklu para bile kestirilmişti.
Açılışta, Selçukluların adını geçmesi sanırım Ramazanoğlu ile karıştırılmış. 16’ıncı Yüzyıl başlarında, Pîrî Mehmet ve Halil Beyler zamanında yaptırılmıştı. Sonradan önemli bir onarım gerekmiş olmalı ki, Kel Hasan Paşa (Hasan Hakkı) Adana Valisi iken burayı onartmış.
Onarım kitabesini yazan Ata isimli şair, sanırım zorlama bir gayretle ağdalı dil kullanmak adına devrik ifadelerle ve anlaşılması zor tarih düşmüş. Yazdıklarını, günümüzdeki yaklaşık anlamlarıyla sunuyorum:
“Hudâ Abdülhamid Han’ın ide eyyam-ı ikbalin Müeyyed tâ kıyamet eyleye reşk-âver-i a’dâ
Yetişmekde felâtûn u Sikender-veş zamanında nice mânendler savt Asâf-ı Cem mertebe Dârâ
Kumaş-ı adl ü imarle kat kat eyllemiş imlâ Dükkân-ı mülkünü ol Şâh-i Faruki-yi seyr-âyâ
Birisi işde ezcümle Hasan Paşa-yi âli-şân idüb imâr ü adle bezl-i cûdu himmet vâlâ
Zamanında aceb bir mûr-ı naçiz boldı şir-efgen bergâh-ı mülûk olsun bu tavr-ı madelet-ârâ
Ata bu cevher-i tarihi nâçizâne takdim it ne ziba yapdı el-hak bu Bedestan Hasan Paşa
Sene 1267”
YANİ, DEMEK İSTİYOR Kİ:
Tanrı’nın Abdülhamid Han’ın günlerini kıyamete dek
düşmanlarını kıskandıracak derecede mutlu edeceği teyitlidlidir (yalakalık ifadesi). Ki O’nun (Abdülhamid’in) zamanında İskender döneminde benzer Eflatun (Sokrates’in yetiştirdiği Yunan Filozof) değerinde Dârâ (Gücüyle ünlü İran Kralı) ve Âsâf (Hazreti Süleyman’ın vezirleri) gibilerin toplamına eşit ses (Çok güçlü, bilgili, filozof anlamında).
Eserdeki dükkânını dürüstlükle dokunmuş, seyrine doyulmaz kat kat kumaşla doldurmuş o adillerin şahı.
Kısaca ifade etmek gerekirse, çok ünlü Hasan Paşa (Kel Hasan Paşa) çok yararlı bu eseri imar eyledi.
Zamanında (Hasan Paşa’nın) naçiz bir acayib duvar, devlet mülkündeki bir yaprak benzeri ve herkese açık şiirle (Yazıt ifade ediliyor) sunuldu.
Ata (Şair, kendine hitap ediyor) bu tarihi cevheri naçizane tanıt; Tanrı adına, Hasan Paşa ne güzel (gösterişli) yaptı bu bedesteni.
Sene 1267…”