AKP, DEM, MHP, CHP

2025 Ekim ortası itibariyle ülkedeki partilerin iç siyaset gündemi, tam bir kargaşa ve hukuk kavgasına dönmüş durumda. Başta sanayideki tıkanma ve çalışanların ekonomik durumu olmak üzere, başlatılan 2. İmralı süreci ve ona bağlı Suriye politikası, içerdeki mafyaların karıştığı yolsuzluklar ve yandaş sanılan özel kuruluşlara el koymalar ikinci planda tırmanan tartışmalar?
AKP, daha doğrusu Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan için 2024 İstanbul seçimini kaybettiğinden başlayarak ana siyasi plan, AK Sarayda yaşam boyu kalmanın yollarını bulmak idi. Bu plan, Öcalan (DEM) ve Bahçeli (MHP) ortaklığı ile TBMM’de Anayasayı tarafların işine gelecek şekilde değiştirmekti.
AK Saray, Bahçeli’nin Öcalan’ı davetiyle attığı ilk adımın (silah bırakmaya dayalı demokrasi ve barış sürecinin) sonunda nereye varacağını tam göremediği ve hesaplayamadığı kısa sürede anlaşıldı. Bahçeli ise sözcülüğüne soyunduğu bu plandaki tek amacı, Devletteki ortaklığının sürmesiydi. Şu bir gerçek bu plandan ne çıkaracağını tek bilen Öcalan dolaysıyla DEM idi.
Öcalan’ın (DEM’in) bu süreçteki görünür hedefi tükenmiş olan Türkiye içindeki PKK değil, asıl güney sınırımızda (Suriye’de) ABD’nin de himayesi altındaki PYD’nin (onun silahlı gücü YPG) tanınan bir Ferde Devlet haline getirilmesiydi.
CHP’ye gelince, 2024 seçimindeki güçlü başarıdan sonra asıl hedefinde bence ikircikli bir duruma düştü. Birincisi, halkta yüksek bir destek bulan E. İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı yapabileceği bir seçim olasılığının gerçekçi olamadığını görememek ya da kabullenememek. İkincisi seçmenin asıl derdinin E. İmamoğlu’nun adında Aş ve İş olduğunun ve AK Sarayın üstüne bu strateji ile yürümesi gerektiğini kavramamak.
Gazze’de ve dolaysı ile Suriye’de, İsrail’in ABD (Trump) aracılığı ile araya girmesi partilerin başından beri birbiriyle çelişen planlarını adeta “sil baştana” çevirdi. Son hafta başta AKP olmak üzer DEM ve MHP bir pişmanlık içindeler. DEM, Meclisteki Komisyonun çıkmaza girdiğini görerek kürsü konuşmaları ve sözlü çıkışlarla “zevahiri kurtarmaya” çalışıyor. MHP’de içe dönük huzursuzluk yüze vurdu ve Bahçeli’de sanki uykudan uyanmış gibi.
CHP’nin durumu ise, ilginç bir hedef tıkanıklığı içinde kongrelerle kendini yeniden toparlama çabasında. K. Kılıçdaroğlu bulutunu yağmadan atlatmış gözüküyor. Ancak kitleleri meydanlarda nereye kadar ve hangi hedefe doğru ayakta tutabileceğini artık Kasım Kurultayından sonra göreceğiz.
Partilerin “durum ve vaziyeti” bu olsa da başta çalışanlar olmak üzere, halkın gerçek gündemi olan Aş ve İş derdi, derine doğru hızla sürüklenmeye devam ediyor. Evet, insan için umut hiç bitmez ama laik Türkiye Cumhuriyeti için demokrasi ve iç barış (birlik içinde dirlik), dışarda ve içerde kime, ne zamana bağlı, belli değil?