İSGSEN, iş kazalarını azalttı

İş sağlığı ve güvenliği açısından sivil platformda koruma kalkanı görevi yürüten İş Sağlığı ve Güvenliği Çalışanları Sendikası (İSGSEN), kısa süre önce kurulmasına rağmen etkinliği ve performansıyla dikkat çekiyor. Röportaj konuğumuz olan Genel Başkan İrfan Sayar;  yaptıkları çalışmalarla, iş kazalarını fark edilecek şekilde azaltmayı başardıklarını söyledi.

Röportaj: Yener EKİNCİ

ADANA (BÖLGE)-Gelişmiş ve Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde nüfusun büyük bir bölümünü çalışanlar oluşturuyor. Günümüzde, giderek kötüye doğru ilerleyen işyerlerindeki çalışma koşulları; iş sağlığı ve güvenliğini, dolayısıyla da insan sağlığını olumsuz etkilemeye başladı. Kötü çalışma koşullarına bağlı olarak artan iş kazası ve meslek hastalıklarını minimize etmek amacıyla, özellikle son yıllarda iş sağlığı ve güvenliğini iyileştirme çabası içine girilse de, şimdilik bunun yeterli olmadığını söylemek mümkün. Dar kapsamda iş kazaları ve meslek hastalıklarını önleme amacı olan, geniş kapsamda ise çalışanların sağlığını koruma amaçlı olup çalışma yerlerinin güvenli bir ortama dönüştürülmesini sağlayan iş sağlığı ifadesi; günümüzde bütün bu kavramların bütünü olarak iş sağlığı ve güvenliği kavramı ile birlikte çok sık kullanılıyor. Bundan yola çıkarak, gerekli bilgileri bizimle paylaşması ve merak ettiğimiz soruları yanıtlaması için İş Sağlığı ve Güvenliği Çalışanları Sendikası (İSGSEN) Genel Başkanı İrfan Sayar ile bir araya geldik.

Sohbetimize sizi tanımakla başlayabilir miyiz?

Adanalıyım. Çukurova üniversitesi Maden Mühendisliğinden mezun oldum. Maden ve çevre danışmanlıkları yaptıktan sonra 2010 yılında iş güvenliği uzmanı olmamla birlikte tamamen iş sağlığı ve güvenliği alanına yöneldim. Çok aktif olarak yürüttüğüm bu dalda çok sayıda sertifikasyonlar edindim. Sempozyum, çalıştay ve kongrelerde konuşmacı ve katılımcı olarak yer aldım. 2017 yılı mayıs ayında iş kazaları geçirerek hayatları altüst olmuş gerçek yaşam öykülerinin yer aldığı ‘İnsan Hayatı’ adlı kitabım yayımlandı. Soma ve ‘Aladağ Yurt Yangını’ gibi ülkeyi derinden etkileyen olaylardan hasbelkader sağ kurtulmuş kişilerin ve diğer iş kazalarını yaşamış kişilerin ağzından anlattığım kitabım çok sevildi ve bir yıl içinde 2. Baskı yaparak insanları çok etkilediğini kanıtladı. ‘İnsan Hayatı’ kitabımdan tam bir yıl sonra çok büyük bir boşluğu doldurduğuna inandığım ‘Çocuklarla İş Sağlığı ve Güvenliği’ kitabım yayımlandı. Ve bir yıl içinde 2. Baskı yaparak 10 bin adete ulaştı. İş sağlığı ve güvenliğine farkındalığı geliştirmek için iki şarkı besteledim ve bir de video klipler çektim. Camia tarafından onlarda çok sevildi. Durmadık, kamu spotu çektik. Yetmedi, komedi ile iş sağlığı ve güvenliğini birleştirerek skeç çektik. Yani İSG konusuna dikkat çekmek için her yolu deneyen birisiyim. o kadar çok işler yaptık ki, saymaya kalksak bu röportaj gibi üç tane yapmamız lazım. Bölgemizin Üniversitesi olan Çağ Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak İş Sağlığı ve Güvenliği Bölümünde dersler vermekteyim. 2018 yılında kısa adı İSGSEN olan İş Sağlığı ve Güvenliği Çalışanları Sendikası’nı kurduk ve o günden bu yana da Genel Başkanlığını yürütüyorum.

İSGSEN’in kuruluş amacı ve faaliyetleri hakkına bilgi verir misiniz?

Sendikamız iş sağlığı ve güvenliği çalışanları olan; iş güvenliği uzmanı, işyeri hekimleri, işyeri sağlık personeli, İSG teknikeri vb. meslektaşlarımızın sosyal, kültürel ve hukuksal haklarını almak, geliştirmek, yeni iş alanları oluşturmak amacı ve hedefi doğrultusunda kurulduğu söylenebilir. Düşük ücret, işten atılma, eşitsizlik, itibarsızlık, iş kazalarından ve mesleki hastalıklardan haksız suçlama gibi sahada sorunlar yaşayan tüm üyelerimize yardımcı olup çözümler üretmek asli vazifemizdir. Demokrasinin gerekleri doğrultusunda hitap ettiğimiz sınıfın alın terini vermeyen, vermek istemeyen, sorunlarımızı görmezden gelen herkese ve her kesime karşı mücadele etmek için kurulduk ve bu cihette ilerliyoruz. İSGSEN bağımsız bir işçi sendikasıdır. Örgütlenme çalışmalarının önemini kavramış bir milletiz biz. Osmanlı dönemindeki lonca teşkilatı ve ahilik disiplini sendikaların temellerini oluşturmuştur. O günden bu yana ise süreç gelişerek ilerledi. Şuan Türkiye’de iki milyon çalışanın sendika üyesi olduğunu da söylemek gerekir.

Toplum ve çalışanlar olarak iş güvenliği konusunda ne kadar bilinçliyiz?

İş sağlığı ve güvenliği konusunda bilinçlenmemiz yetersiz elbette. Öğrencilerimiz, işçilerimiz, mühendislerimiz, işverenlerimiz, devlet kademeleri yani topyekûn bir bilinçlenmenin başladığını ancak gelişme hızının çok yavaş olduğunu düşünüyoruz. Bu kültürün bu bilincin önce çocuklarda ve okullarda başlaması gereklidir. İşyerlerinden önce evlerimizde başlamalı. Annelerde bu kültür yerleşmeli ki çocuklarına aşılasın. Kadınlarımız çok önemli. Çocuk kitabımda da yazmıştım; “kültür o toplumun alışkanlıklarıdır” diye. Dinlediğiniz müzik, yediğiniz yemek, okudunuz kitap sizin kültürünüzü oluşturuyor ve bu yıllar alıyor ve arada kalan bir çağ yok oluyor. Sivil toplum örgütleri, öğretmenler, devlet kademeleri yani toplumun tüm bireyleri harekete geçmeden sadece bir grubun sürekli bu konuya duyarlılık geliştirmesi ile oluşamayacak bir şeyden bahsediyoruz. Herkesin ama herkesin mutlaka konu için yapabileceği ufak ya da büyük işler vardır.

İş güvenliği uzmanlarının mevcut sorun ve sıkıntıları nelerdir?

Az öncede biraz özetledim aslında… Düşük ücret, işverenden çekinmeden tespitlerini yapmak, iş kazalarından sorumlu olmamasına rağmen suçlanması… Düşünebiliyor musunuz işveren iş güvenliği uzmanını işe aldı diye iş kazasından doğan sorumluluğun hepsini ya da bir bölümünü ona pay etsin? Böyle bir anlayış olur mu? Mevzuatlarımızda işverene; “benim iş güvenliği uzmanım var, işyeri hekimim var” diyerek sorumluluktan kurtulamazsın dediği halde hem yargı personelleri hem de adli bilirkişiler arasında bunun tam tersi bir anlayış var. İş güvenliği uzmanlarımız işverenin iş kazalarından doğan sorumluluğunu üzerlerine almak için mi okudular? Bunun için mi Sertifika aldılar? Böyle bir şey olamaz. İşverenin işçi çalıştırmasından doğan ve 6331 sayılı kanunda bahsedilen görevi hangi personeli işe alır ise alsın devam etmektedir. Ve anayasamıza göre hiç kimse bir başkasının kesinleşmiş suçunu üstlenecek de değildir.

İşverenlerin iş güvenliliğine hassasiyeti ve bakış açısı nedir?

İşveren aslında biziz başkası değil. Oda bir insan ve davranış biçimi işçi iken ayrıdır işveren iken ayrı oluyor nedense. Bir iş kazası meydana geldiğinde sorumluluğu kimse kabul etmez ve hep şu sözü duyarsınız; “Ben demiştim!” Peki, ben demiştim dediniz de neden bildiğiniz şeyi yapmadınız? Yani tahmin ettiğiniz ve bir kaza yaşanacağını öngördü iseniz neden önlem almadınız? Bakın burada sosyoloji ve psikoloji giriyor devreye. Yani davranış bilimi iş kazalarının kök nedenini size söylüyor aslında. “Bir şey olmaz!” anlayışı bizim içimize nasıl yerleşti? “Sakındığınız göze çöp batar” diye bir atasözümüz var bizim… Yani sen ne yaparsan yap o göze o çöp batacak anlayışına sahibiz. “Akacak kan damarda durmaz” diyor başka bir atasözümüz… Yani sen ne kadar tedbir alırsan al o kan akacaksa akar demektir. Kaderci bir toplumun iş güvenlikçi bir topluma dönüşmesi biraz zaman alacak ama imkânsız değil.

Genel merkezinizin Ankara değil de Mersin’de olmasının ne gibi avantaj ve dezavantajları bulunuyor?

Güneş doğudan yükselir. Ankara’da olmayışımız belki bir dezavantaj olarak algılanabilir ancak biz bunu avantaja çevirmiş durumdayız. 10 ilde temsilciliklerimiz bulunuyor. Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Mersin, Erzurum ve Van.Ülkenin her noktasına ulaşabiliyoruz. Anadolu’nun o bereketli toprakları insanlarıda zenginleştiriyor. Resmi kanallara yakın olmak çok zaman önemli olduğunu düşünenlerin aksine bizler sıcak ilişkilerin mesafeye bağımlı olmadığını düşünüyoruz. Siyaseten iş yapmaya alışmış ve alıştırılmış kesimler tarafından tuhaf karşılanabilir. Sorunu sıkıntısı olan herkes Ankara’ya gitmemeli. Özüne dönmeli. Hepimiz biliyoruz ki Atatürk istiklal mücadelesini Anadolu’dan başlatmıştı.

Ülkemizde ki iş kazaları sayısında Avrupa’ya oranla ne durumdayız?

İş kazaları azalıyor ülkemizde, azaltıyoruz. Son 3 yılda 1.315 kişiyi iş kazalarında ölmekten kurtarmışız. İş sağlığı ve güvenliği çalışanları iş kazaları ve meslek hastalıklarını azaltacak yegâne personellerdir. Özlük haklarını ve sosyal imkânlarının alınması durumunda daha ne işler başaracağımızı düşünebiliyor musunuz? İnsan hayatını ön planda tutan işçi sınıfımız yani üyelerimiz bunu başaracak idealist çalışmaları ile bu kadar soruna rağmen bunu başardılar. Avrupa’da ölümlü iş kazalarındaki sıralamada Fransa ilk sıradadır. Her sene iş kazalarından ortalama 500 kişinin öldüğü Fransa’nın üç katından fazla insanımız ülkemizde hayatını kaybediyor. Ölümlü iş kazalarında Avrupa ve dünya sıralamasında üst sıralarda olabiliriz ama bu rakamlar azalıyor ve bu da yaptığımız çalışmaların başarılı olduğunu gösteriyor.

Türkiye’de ki iş güvenliği uzmanı sayısı yeterli mi?

Türkiye’de şu an 130.000’den fazla iş güvenliği uzmanı var. Buna mukabilde 1.800.000 işletme var. Az tehlikeli ve kamu işyerlerini çıkardığınızda şuan çalışabilecekleri tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta 800.000 işyeri mevcuttur. Baktığınız zaman 7-8 işletmeye bir iş güvenliği uzmanı düşmektedir. Bu da sayının yeterli hale geldiğini bize göstermektedir. Ancak yanlış politikalar yüzünden sayı ihtiyaçtan çok fazla olarak aratarak devam ediyor. Geçen sınav döneminde iş güvenliği uzmanı olabilmek için 100.000 civarında kişi sınava girdi. Çok büyük bir beklenti içinde eğitimler alarak, para ve vakit harcayanlar hayal kırıklığına uğruyorlar. Çünkü işsizlik çok büyük boyutlarda onları bekliyor. Kanunun ilk çıktığı 2012 yılında çok yüksek maaşlar ile çalışma imkânı bulunduğunu ifade eden yazılı ve görsel basın sayesinde binlerce kişi bu alana yöneldi ama işsizlikle karşı karşıyalar artık. Bu sayının sınırlandırılması ya da yeni iş alanlarının açılması yapılamazsa işsizlik çok daha büyük bir sorunumuz olacak.

Son yıllarda ciddi şekilde Ortak Sağlık Güvenlik Birimi (Mesul müdür, doktor, hemşire, iş güvenliği uzmanı) sayısında artış yaşandı. Bu durum,  iş Güvenliği uzmanlarının bireysel çalışmalarının önüne geçiyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ortak sağlık güvenlik birimleri birer ticarethanedir. Vergi mükellefidir ve işçi çalıştırır. Yani işverendir. İşveren iş kaygısı ile üretim ve para kazanma uğruna bazı etik davranışları unutabiliyor. İşçinin kanuni haklarını vermeyebilir ve bunu isteyen işçiyi işten çıkarabilir. Örgütlenme burada devreye giriyor işte. Haksızlıklara karşı dimdik ve daha güçlü olarak karşı durmak ve kazandığı paradaişçinin dealın teri olduğunu hatırlatmak ve patrona; “kendine gel” demek için sendika şarttır. Sayıları her geçen gün artan bu işletmelere bir sınır getirilmesi gerektiğini yıllardır söylüyoruz. Yeterden fazla sayıda OSGB firması sektöre zarar veriyor. Meslektaşlarımızın bireysel de çalışabilmesini belki de ilk ve tek dillendiren yapı biziz. Yaptığımız çoğu faaliyet ve söylemlerimiz sektörde ilk ve ses getiren adımlar oldu. Çünkü Türkiye’nin en büyük meslek grubu haline gelen iş sağlığı ve güvenliği çalışanlarını ve şimdiye kadar sahipsiz olan bir sınıfı örgütlemeye çalışıyoruz. Sorunlarımızı aşmak için daha çok sendikal mücadelenin içinde olmak gerektiğini sizlerin aracılığı ile bir kez daha camiamıza söylemek isteriz. Umutsuzluk yok, başkası gelsin çözsün yok… Hakkımızı kendiliğinden vermelerini beklemeyeceğiz… Gidip alacağız.

Bu keyifli sohbetin gerçekleşmesine zaman ayırdığınız için teşekkür ederim

Ben teşekkür eder, yayın hayatınızda başarılar dilerim.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor