KAÇKAÇA GİDEN YOLDAKİ BAZI KİLOMETRE TAŞLARI
Adana’nın dumanlı dağlarına, bin-bir ürün bağışlayan bağlarına, berrak sular taşıyan vadilerine, münbit ovalarına, üşütmeyen kışına ve baharın okşayışına, velhasıl toprağına taşına hep göz koyan olmuştur binlerce yıldan bu yana…
Gözü olanın gözünü çıkarır Rab-bül-alemin, inşallah!.. Gözünü hırs bürümüş, Fransız, evvel-evvelden Adana’ya öyle göz koymuş ki,
1840’ta, Çukurovalıların pek benimsediği Mısırlı İbrahim’i Adana’dan çıkarmak için İngiliz’le işbirliği yapmış; elbette aklımıza bir şey gelmedi. Fransız bunu yaparken kendisi için bir şey istediyse namerttir… Pir aşkına onca yolu gelmiştir denizden…
1851 senesinin bitimine doğru Paris’teki prens hazretleri, elinden iş gelir Victor Langlois’yı çağırıp “Hadi bakalım; hazırlan, doooğru Kilikya’ya gidiyorsun” diyerek yanına adamlar, belki madamlar ve deve yükü ile imkanlar katıp göndermiş yöremize. Langloise, 1853’e kadar adım adım dolaşıp dağların doruğunda, deniz kenarındaki mezar oyuğunda, memlektin solunda sağında antik ne kadar köy, kent, kasaba, harabe varsa tek tek ziyaret edip eski gezgin ve yazarların görüşlerinden analizler yaparak 1861’de ünlü kitabını bastırmış; elbette bütüüün bu çabalar ve masraflar, olsa olsa sevabına yapılmıştır.
1864’de, “Geçmişlerimin canına deysin” diye miii, yoksa, kara-kaşımızı, kara gözümüzü beğendiği için miii, Allah bilir artık, ilk çırçır fabrikasını getirip kuruvermiş. Allah var ya, kibar ve zarif insandır Fransız… 1911 ve 1912’de yöremizi bir güzel röntgenden geçirmiştir aziz dost ve kardeş Fransız; Georghes Tsapolos ve Pierre Walther isimli iki uzmanına rapor hazırlatmıştır geçmişinin ervahına deymesi için…
Kapağındaki yazı, aynen şöyle:
DOMEIN IMPERIAL DE TCHOUCOUR-OVA (Vilayet d’Adana, Turquie, d’Asie). Raporda, işgücü dağılımından ücretlere, sağlık hizmetlerinden demiryollarına, karayollarından tarım işletmelerine, pamuktan güvenlik giderlerine ve hatta göçebe işgücünün yerleşik düzene sokulmasına kadar hemen her konuda tesbit, görüş ve önerilere yer verilmiş… Ne için? Adamlar hayırsever(!) de onun için zahir… Avrupalı Fransız, Asil Fransız, Uygar, Çağdaş, Asri Fransız… İnsan Hakları denildiğinde herkesin önünde koşan Fransız… Koskoca dünyada başka yer yokmuş gibi, taaa 1800’lü yıllarda “Adana benim, yalnız benim, kimselerin değil, sadece benim” diye kendi dilinde tekerlemeler kuran Fransız…
Biz, Fransız uygarlık düzeyinin ne olduğunu Adana’yı işgal ettikleri yıllarda yakından gördük, sular-seller gibi ezberlemişiz. Neredeyse, ezberlemiş olarak doğmuşuz… Mersin’e gemi ile gelmişti Fransız güçleri… Sene 1918; Aralık ayının ortasını aşmış günlerde. İşgalciler, 18-19 Aralık günleri gelip Mondros Mütareke koşullarına göre kenti devralmışlardır… Kocaman kocaman generaller, parlak apoletli albaylar, nice subaylar, gıcırtılı çizmeleri, ütülü elbiseleri, yağız atları ve adeta kan damlarmış gibi, bol gıdadan al-al olmuş yanakları ile boy göstermişler; iyilik, insanlık, kardeşlik vaatlerinde bulunmuşlardır, bol-bol…
Yalancının mumu yatsıya kadar yanarmış; riyakarın mum ise akşam ezanından önce sönüyor olmalı ki, kısa sürede, ne arkadaşlık, ne kardeşlik olmadığı anlaşılmış… Adanalılar; dört koldan, bazen açık bazen gizli yoldan, kendilerini savunacak, Adana’yı kurtaracak çabaları başlatmış… Tehditleri tevkifler kovalamış. Çarmıha gerip çıplak tenimize kırbaç sallamış Fransızlar; yiğit adamlarmış ki, kırbacı insafsız insafsız indirirken gözünü bile kırpmıyormuş…
Gel-gelelim, 1920 senesinde Adanalılar üstünlüğü ele geçirdi. Öyle ki, Mayıs sonunda, Toroslar’ın tamamı bizimkilerin kontrolüne geçmiş… Kavaklıhan Savaşlarında ciddi hezimete uğramışlardı. Ağır silahları, zırhlı araçları ve uçaklarına karşın, sayılı mermiye sahip, karabarut-dolma tüfek, üstelik; aç, bi-ilaç savaşan Türkler’in tokadını yemeyi hazmedemiyorlardı. Kavaklıhan’ın üstünden bir hafta geçmemişti ki, bu kez Ünlü Menil Taburu, Karboğazı’nda 40 mücahit tarafından teslim alınınca, Adana deyimi ile, Fransızlar tam anlamıyla dellenmişerdi.
İşgal Valisi Bremond ve Doğu Ordusu 1. Tümen Kumandanı General Duffieux, üst üste gelen yenilgilerden dolayı Paris karşısında son derece kötü duruma düşmüşlerdi… Mucize gibi yenilgilerin intikamı mutlaka alınmalıydı. Ama nasıl? Cephelerde Hürriyet ve istiklal uğruna, iman gücü ile, vatan sevgisi ile çarpışan Kuva-i Milliye’ye bağlı küçük gruplara bile güçleri yetmez olmuştu. Yüksek teknolojiye sahip donanımıyla uygar ve asil ve çağdaş Fransız askerleri onların güdümündeki Ermeni çeteleri bu kez halka yönelmeyi düşündüler.
Dünyanın her yerinde, askerin ve askerliğin bir onuru vardır; evrensel bazı mertlik ve insanlık yasaları söz konusudur. Yazılı olmasa da, bu yasalara karşı gelinmez; şerefsizliktir. Sivil halka, özellikle kadınlara, kızlara, küçük çocuklara, eli silah tutmayan yaşlılara saldırılmaz. Ama, hırs ve intikam duyguları ile gözünü ve gönlünü kan bürümüş Fransız kumanda heyetinin şerefle, ilişkisi kesilmişti. Fransızlar ve para ile tutulmuş Ermeni yandaşları o günlerde saldırılarını arttırmış, bu yetmezmiş gibi büyük bir katliamın hazırlığına başlamışlardı. Ermeniler de, uyguladıkları şiddet ve baskı ile, Müslümanları kentten kaçırmak, kaçarken toplu katliamla yok etmek, mallarına el koymak, ve aralarında yapılacak halk oylaması de Adana’nın bir Ermeni Kenti olduğunu kanıtlama gayreti içindeydiler.
İşte, insanlık tarihinin belki de en feci, en korkunç, en vicdan dışı, en insafsız ve en acıklı harekatının arkasında bu olaylar vardı.
Yarın: KORKU SALAN CİNAYETLER
LANGLOIS
VICTOR LANGLOISE: Araştırmacı Arkeolog Victor Langlois Prens tarafından Adana ve çevresini her yönden incelemek üzere bitimsiz olanaklarla Çukurova’ya gönderilmişti. Amaç, ilk fırsatta ele geçirilecek olan bölgemizi peşinen ve her yönüyle tanımaktı. İki yıllık ayrıntlı çalışma sonunda demografik yapıdan tarıma, tesislerden antik yapılara kadar her konu bu çalşma sonunda rapor edilmişti.
KİTAP
LANGLOIS’NIN KİTABI: Parise çuvallar dolusu belgelerle dönen Langlois, ayrıntılı raporunu sunduktan sonra çeşitli kaynakları da didik didik ettikten sonra 1961 yılında kitabını bastırdı. Fotoğraf, kitabın ilk sayfasını gösteriyor.
ANAVARZA
GRAVÜRLER, GRAVÜRLER: Fransız Yüksek Yönetimi’ne adeta “Yarın-birgün elimize geçecek olan Adana böyle bir şey” dercesine hazırladığı rapordan sonra basılan kitapta yöremizden bir çok eser ve yapı gravürlerle gösterilmiş. Sayısız gravürlerden biri de, yukarıdaki Anavarza tablosudur.