Bu hafta Adana İçin çok önemli
Gerçekten bu hafta Adana için çok önemli.. Çünkü, biriken ve ördenmeyen borçlar o kadar fazla ki, sayın Zeydan Karalar bu işin içinden nasıl çıkacağını kara kara düşünmeye başladı bile..
Evet, bu hafta çok önemli.. Çünkü buhafta Adana Büyükşehir Belediye Meclisi’nin sayın üyelerinden borçlanma talebinde bulunulacak. Muhalif üyelerin Meclist’teki sandalya sayısı fazla..
Peki çoğunlukta olan muhalif Meclis üyeleri, borçlanma talebine olumlu oy verir mi ?
Sorunun cevabını bu hafta öğreneceğiz.. Ancak, unutulmaması gereken şudur;
Bir önceki yönetimin borçları yüzünden, alacaklı müteahhitler, araçlarını çekmiş,hizmeti yavaşlatmış, ya durdurmuştur.
Talep karşılanmaz, ya da düşürülürse, Adana”ya akışı durma noktasına gelecek, çalışanlar maaşlarını tam olarak alamayacak ve bir kaos ortamı oluşacaktır.
Bunun kime ne faydası var?
Muhalefet halktan alacağını sanıyorsa, büyük yanlış yapar, hatta oluşacak tepki Toros’ları aşar, Ankara’da yankılanır..
Evet.. Söz konusu Adana ise muhalif olmak teferruattır.. Teferruatı bir tarafa bırakın Adana ve Adanalıya bakın.. Çünkü siz Adana halkı adına görev yapan ve Adana halkı tarafından seçilmiş Belediye Meclis üyesisiniz. Göreviniz Adana ve Adana halkına hizmet vermektir.
İnanıyoruz ki, borçlanma talebi kuşa çevrilmez, geldiği gibi kabul edilir.
…………….
Bir Abdurrahman Dilipak klasiği
Pek sevdiğimiz, dünya görüşüne katıldığımız biri değildir Akit Yazarı Abdurrahman Dilipak.. Dünya görüşümüzde yüzde yüz ayrışırız.. Ama her konuda ayrışmıyoruz.. Bazan aynı fikirde buluşabiliyoruz da 15 Temmuz ile ilgili yazısında olduğu gibi..
Dünkü yazısı son derece ilgimizi çekti.. Görüşünün önemli bir bölümüne katıldığımızı da ifade edelim.
İstedik ki Dilipak’ın yazısını kaçıranlar bu sütunda okusun, belki düşüncede ittifak sağlanabilinisr.. Ben cesaretli bir yazı olarak değerlendiriyor, bir de sizin değerlendirmenize sunuyorum;
3 yıl geçmiş. Ve hâlâ hemen her hafta bir operasyon haberi geliyor. Bir yandan eski davalar sonuçlanırken bir yandan da yeni davalar açılıyor.
15 Temmuz’un iş, medya ve uluslararası ayağı henüz tam olarak çözülmüş değil.
15 Temmuz başarılı olmuş olsaydı, kimler Başbakan ve bakan olacaktı. Kimler vali emniyet müdürü, kaymakam olacaktı. Bunlardan haber yok. Peki, ilk kimleri tutuklayacaklardı ve onları ne yapacaklardı. Hangi vakıf, dernek, sendikaya el koyacaklardı. Bu tempo ile, 5. yılda da bu davalar bitmez.. Bakın geciken adalet adalet değildir..
KHK ile görevden alınan, hakkında dava açılan, beraat ettiği halde göreve iade edilmeyen o kadar çok insan var ki! Bir yandan da, FETÖ’cü olduğu bilinen birileri elini kolunu sallayarak ortalıkta dolaşıyor. Bir de kaçanlar var tabi. Onlar da “dost ve müttefik” NATO ülkelerinde yaşamaya devam ediyorlar.
Adam itirafçı olmuş, güya. Masum bir takım insanlar hakkında iftirada bulunmuş, onlar içeri alınmış, İtirafçı serbest kalınca yurt dışına kaçmış. İftira ettiklerinin kimi hâlâ içeride, kimi beraat etmiş ama hâlâ göreve iade edilmiş değil. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin 3. yılında, daha yargılamalar bitmeden affı konuşmaya başladık. Bu işten insanlar fazla bir şey anlamadılar.
“The Cemaat”le dolaylı ve zorunlu ilişkide olanlar bir şekilde cezalandırılırken, bu hareketin merkezinde ya da doğrudan ilişkisi olan bir takım isimlere kimsenin dokumuyor olması, hatta bunların itibar görmeleri, terfi etmeleri anlaşılır bir durum değil. Öte yandan bir “Cemaat”ten yakamızı kurtaralım derken, onu taklit eden başka cemaatler onların yerini almaya başladı. Bir takım FETÖ’cüler de bu muteber cemaatler, vakıflar, dernekler üzerinden AK Parti saflarına sızdılar. Onların “ılımlı İslam” politikası bir şekilde bu yapılar üzerinden takip edilmeye başladı. “İstanbul Sözleşmesi” bunlardan sadece bir tanesi. AK Parti’nin bugün yaşadığı krizin arkasında bu ve buna benzer sorunlar var.. Hatta iş artık sadece “Ilımlı İslam” değil, “Ilımlı Kemalizm”, “Ilımlı sol”, “Ilımlı milliyetçilik” projelerine dönüştü. Dört koldan harekete geçtiler. Etkin konumdaki partilerin hepsi yeniden dizayn ediliyor. AK Parti de, CHP de, MHP de, İyi Parti de, HDP de yeniden yapılandırılacak ve yeni siyasi oluşumlar, yeni ittifaklarla siyasi dengeler yeniden kurgulanacak! FETÖ, BÇG’lilerden yakasını kurtarıp ipleri ele geçirseydi, onlara göre 15 Temmuz’a gerek kalmayacaktı. Şimdi FETÖ ve BÇG’ye yön veren üst akıl, “Kansız” bir şekilde, “silahsız kuvvetler” eli ile yeni bir yol deneyecek!
15 Temmuz davasının seyrinden şehid yakınları da, gaziler de rahatsız. Siyaset de, bürokrasi de, yargı da, ordu da bu konuda iyi bir sınav vermedi. Üniversiteler zaten kendi içlerini bile temizleyemediler. 15 Temmuz konusunda hangi üniversite kaç bilimsel makale yayınladı. 15 Temmuz’u hazırlayan sebepler, oluş şekli ve sonuçları, bu işin ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel maliyeti, sosyopsikolojik, sosyopolitik maliyeti, bölge devletleri üzerine etkisi, bundan sonraki muhtemelen yansımaları acaba ne olacak, bunu araştıran var mı?
Mesela bu süreç AB ile ilişkileri, NATO ile ilişkileri nasıl etkileyecek? Darbecileri iade etmeye yanaşmayan ülkeleri, mesela F. Gülen’i himaye etmeye devam eden ABD’nin bu kararının gerekçelerini inceleyen bir akademisyen var mı? Peki, bunun efradına cami, ağyarına mani bir belgeseli var mı? Aynı şekilde romanı yazıldı mı, sinema filmlerine hangi ölçüde konu edildi. Bu konuları toplum ve medya sağlıklı bir şekilde, övgü ve sövgü dışında konuşabiliyor mu?
Mesela darbe günü İncirlik’te yaşananları ne zaman öğreneceğiz.. Darbe girişimi öncesi sırası ve sonrasında ABD, İngiltere, Almanya, Yunanistan, İsrail ve Rusya’da yaşananlar nelerdi!
Ben merak ediyorum, 15 Temmuz darbe girişiminden hükümet üyeleri ne zaman haberdar oldular, haber aldıktan sonra ne yaptılar, o gece neredeydiler, saat kaçta ortaya çıktılar. Bildiğim kadarı ile bu konuda, o güne ilişkin kitap hacminde açıklama yapan yalnız Davutoğlu oldu.
Bu konuda sadece AK Parti değil, diğer partilerdeki yöneticiler de neredeydiler ve ne yapıyordular! Ne yazık ki, hâlâ birileri kendi içlerine bakmaya cesaret edemiyorlar. Çünkü bunların arkasında diğer darbelerin de arkasında olan “iyi saatte olsunlar” var!
Ben 15 Temmuz’un kahramanları hakkında şöyle düşünüyorum: Daha Tayyip Erdoğan’ın nerede olduğu bile bilinmezken meydana çıkanlar, 15 Temmuz’un asıl kahramanlarıdır. Onlara altın madalya. Kimse onları çağırmadı, onlar kendi kararları ile darbeye karşı sokağa çıktılar. Tayyip Erdoğan’ın çağrısından sonra sokağa çıkanlar da gerçekten önemli bir iş yaptılar. Onlara gümüş madalya! Yatıp sabah namazına kalkınca darbe olduğunu anlayıp, biz ne duruyoruz diye sokağa çıkanlara bronz madalya. Gün doğup, ortalık aydınlanıp, darbenin başarısız olduğu anlaşılınca, elinde bayraklarla sokağa çıkanlara gelince, onlara güvenmeyin. Onlara dikkat edin!
Bu adamların bir kısmı parti saflarına sızdılar, bu son seçimlerde bile “kraldan fazla kralcı” söylemlerle meydanlardaydılar. Merkezi siyaset, yerel yönetimler ve bürokraside kendilerine kolaylıkla yer buldular. Hemen AK Parti çevresinden, ya da diğer partilerden birileri ile ortak şirketler kurup, piyasada iş tutmaya başladılar.15 Temmuz’un hep hafızalarda kalacak birkaç noktası var. O insanların darbeye karşı akşamın ilk saatlerinde nasıl sokaklara, meydanlara aktılar. Erdoğan’ın cesur ve kararlı duruşu ve havaalanını ele geçiren halkın kuleyi de ele geçirerek Erdoğan’ın salimen havaalanına inmesi, Halisdemir’in, darbeyi yönetecek paşayı alnından vurması, darbenin sivil yönetici Adil Öksüz’ün Akıncı Üssü’nde yakalanması ve birileri tarafından kaçı(rılı)şı!
O güne dair halkın bildiği birçok gerçek henüz günyüzüne çıkmış değil. Mesela o günden önce ABD’ye gidip “Hoca efendi ile birlikte dönmek için” orada bulunanlar kimlerdi. Onları Türkiye’de karşılamak için heyecanla bekleyenler, planlar yapanlar, billboardları hazırlayanlar, şehri donatmaya hazırlayanlar kimlerdi! Bunlar şimdi neredeler. Sahi MİT ve Emniyet bu süreçte ne yapıyordu. JİTEM neredeydi, Genelkurmay İstihbaratı ne yapıyordu. Buna benzer daha birçok cevabını bekleyen sorular var. Genelkurmay başkanının, MİT müsteşarının özel kalemleri, Cumhurbaşkanının yaverleri hep örgüt üyesi! Darbe olacağını, bilmesi gerekenler dışında neredeyse herkes biliyor! Zaten bugüne kadar hiçbir darbe ansızın ve sessizce gelmedi. Davul çala çala geldiler.
Şu seçim sürecini hatırlayın! Olanlardan ders almıyoruz. Basiretimiz mi bağlanıyor, neden bilmiyorum, göz göre göre yine bir yerlere doğru sürükleniyoruz sanki. Herkesin gördüğü gerçeği karar vericilerin görmemesini neyle ve nasıl açıklayabiliriz.
Aşk, öfke, korku ve ihtiras gözü kör eder, kulaklar sağırlaşır. Bir iş zamanında yapılmıyorsa, bu hastalığın tedavisi gibidir, yarın çok daha pahalı ve zor şartlar bizi bekliyor olabilir. Onun için “Hayırda acele ediniz” denmiştir. Demir tavında dövülür. Giden fırsat geri dönmez. Namaz vaktinde kılınır, oruç zamanında tutulur, Hac zamanında gerçekleşir, kurban zamanında kesilir. Siyasetin kuralı da zamana bağlıdır. Tarihin tekerrür etmemesi için tarihi övgü ya da sövgü kitabı yapıp, onu mefahirle sarmalayıp, törenlere boğmadan halkın idrakinde canlı tutarak ders almayı sağlamamız gerekiyor.
Ha bu darbe bize ders olsun! Hani “bir musibet bin nasihatten iyidir” derler ya, umarım ders alırız. İbret almazsak, tarih yine tekerrür eder. Yarın da, darbe başarılı olsaydı, ne yapacaklardı, onu yazalım inşallah. Selam ve dua ile.