“Türkiye’deki binaların yüzde 67’si ruhsatsız”
HABER: Eylem USNEKER
ADANA (BÖLGE) – İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Adana Şubesi, mühendislik hizmeti almadan üretilen yapıların oldukça fazla olduğunun depremlerle gözler önüne serildiğini bildirdi.
17Ağustos 1999 Marmara depreminin 20. Yıldönümü nedeniyle yapılan basın toplantısına, TMMOB Adana İKK Sekreteri Erol Salman, Gıda Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Şehmus Alpaslan, İMO Onur Kurulu Üyesi Abdullah Bakır ve İMO Adana Şube üyeleri katıldı
İMO Adana Şube binasında yapılan toplantıda konuşan Şube Başkanı Zekeriya Turanbayburt, “17 Ağustos 1999 Depreminde 17 bin 480 kişi can verdi, yüz binin üzerinde insan evsiz kaldı, yaklaşık 24 bin kişi yaralandı, çok sayıda vatandaşımız da sakat kaldı. 1999 depremleri, %25 mertebesinde yapı stokunun kullanılmaz hale gelmesine neden oldu. Mühendislik hizmeti almadan üretilen yapıların oldukça fazla olduğu gözler önüne serildi” dedi.
Bu büyük kayıpların, her kurum ve kuruluşun konuyu yeniden düşünmesine neden olduğunu, deprem gerçeği ile birlikte depreme karşı alınması gereken önlemlerin, toplumsal ölçekte yeniden sorgulandığını kaydeden Turanbayburt, “Depremden sonra görüldü ki, sorun sadece önlenemez veya önlenmeyen göç ve bunun getirdiği gecekondulaşmayla açıklanamayacak kadar büyük. Kaçak yapılaşmanın olağan sayıldığı ülkemizde, ağır hasarlı binaların arasında devlet daireleri, hastane ve okulların da bulunması; sorunun sadece bir imar sorunu değil, daha farklı boyutlarının olduğunu da açıkça ortaya koydu” diye konuştu.
İnşaat Mühendisleri Odası’na göre temel sorunun plansızlık, çarpık kentleşme, yapı üretim sürecinin ve mesleki uygulamaların niteliksizliği ve denetimsizliğinden kaynaklandığını ifade eden Turanbayburt, şunları söyledi:
“İnşaat Mühendisleri Odası yaptığı çalışmalarla; deprem ve güvenli yapı üretilmesi konusunu, farklı boyutlarıyla birlikte geniş bir pencereden bakarak, sorunların kaynağını ve çözüm yollarını ortaya koydu.
ÜLKEMİZİN DEPREMSELLİĞİ ve YAPI STOKUNUN MEVCUT DURUMU
Hafif hasarla atlatılması gereken depremlerde dahi yapıların kullanılamaz hale gelmesi ve can kayıplarına yol açması, mevcut yapılardaki tehlikenin boyutunu gözler önüne sermektedir. Ülkemizde yaklaşık yirmi milyon yapı bulunmakta, ancak bu yapı stokunun ayrıntılı bir envanteri çıkarılmadığı için depremde bir bütün olarak nasıl bir davranış sergileyeceği bilinmemektedir. Bilinen, mevcut binaların % 67`sinin ruhsatsız, % 60’ının 20 yaşından büyük olduğudur.
17 Ağustos 1999 tarihinden bu yana 20 yıl geçmesine rağmen, her an deprem tehlikesi ile karşı karşıya olan ülkemizde, kısa süreli ve acil olan bazı önlemlerin bile alınamadığı, oy ve rant uğruna var olan risklere yenilerinin eklendiği görülmektedir.
Bu nedenle diyoruz ki, yapı stokunda zafiyetlere neden olan imar aflarından vazgeçilmelidir. Oy kaygısıyla imar aflarını tekrar tekrar gündeme getirmek, vatandaşların can ve mal güvenliğinin önüne siyasi çıkarları koymak demektir.
YAPILARI DEPREME KARŞI HAZIRLAMANIN YOLU
Ülke topraklarımızın önemli bir bölümü deprem riski altındadır. Geçtiğimiz günlerde yaşadığımız Denizli merkezli deprem, ülke olarak depremlerin her an karşımıza çıkacağını göstererek, depremlere hazırlıklı olmamız gerçeğinibir kez daha hatırlattı. Deprem bir doğa olayıdır, önemli olan depremlerin afete dönüşmesini engellemektir. Bunu sağlamanın yolu da güvenli yapı üretiminden geçmektedir.
Yapıları depreme karşı hazırlamanın iki yolu vardır: İlki; mevcut yapı stoku durumunun tespit edilerek iyileştirilmesi, onarılması, güçlendirilmesi veya yeniden yapılmasıdır.
İkincisi; yeni yapılacak olan yapıları, bilim, teknik ve mühendislik ilkeleri doğrultusunda yapmaktır. Planlama ve tasarım aşamasından yapının kullanıma açılmasına kadar tüm süreçlerin mesleki yeterliliğe sahip mühendisler tarafından yönetilmesi ve denetlenmesidir.
Mühendislik biliminin gerekleri dikkate alınarak, yapı tasarım uygulama ve denetim evresinin sağlıklı bir şekilde işletildiği ülkelerde doğa olaylarının afete dönüşmediği görülmektedir. Bu bağlamda, yapı stokunun oluşturulması evresinde dikkate alınması gereken yer seçimi kararlarından, yapı tasarımına, yapı üretimi ve yapı denetimine kadar, bilimsel ve çağdaş ölçekte bütünlüklü bir yapı üretim düzeni kurulmalıdır.
Bugüne kadar yapılan çalışmalar, deprem öncesi alınacak önlemlerin deprem riskini önemli ölçüde azalttığını ortaya koymaktadır. Unutulmamalıdır ki, depremi afet olmaktan çıkaracak olan tek yol, deprem yaşanmadan önce alınacak önlemlerde saklıdır.”