Barut, üreticilerin feryadını haykırdı
ANKARA (BÖLGE) – Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Adana
Milletvekili, TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Ayhan Barut, Su
Ürünleri Kanunu’nda yapılmak istenen değişikliğin sektör paydaşları, akademik
çevreler ve meslek örgütlerine danışılmadan ve ortak akıl aranmadan
hazırlandığını belirterek tepki gösterdi. Komisyon toplantısında yasa
değişikliğine karşı eleştirilerini sıralayan Ayhan Barut, ‘yandım anam’ diye
feryat eden üreticilerin sorunlarını, 29 aydır atama bekleyen ziraat, su
ürünleri ve gıda mühendislerinin taleplerini anlatıp çözüm istedi.
“KOMİSYON DAHA ÇOK TOPLANMALI”
TBMM Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu, uzun bir süreden sonra Su Ürünleri
Kanunu’nda öngörülen değişiklik teklifini görüşmek üzere toplandı. Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) yapılan toplantıya, komisyon üyelerinin yanı
sıra Tarım ve Orman Bakanlığı bürokratlarıyla, akademik camia ve meslek
örgütleri temsilcileri katıldı. Toplantıda söz alan Komisyon Üyesi ve CHP Adana
Milletvekili Ayhan Barut, ilk olarak komisyonun daha sık toplanmasını
isteyerek, “Komisyonumuzla bu dönemde daha çok birlikte olmayı umuyor ve
ülke tarımımızın içinde bulunduğu sorun ve sıkıntıların aşılması,
üreticilerimizin çiftçilerimizin desteklenmesi için verdiğimiz tekliflerin
görüşülerek kanunlaşmasına yönelik görev ve sorumluluğumuzu yerine getirelim
istiyorum” dedi.
“CUMHURİYET TARİHİNDE BİR İLKİ (!) BAŞARDILAR”
2002 yılından bu yana ülkeyi tek başına yöneten AKP iktidarı döneminde Tarım ve
Orman Bakanlığı’nda 8 ayrı bakanın görev aldığını aktaran Ayhan Barut, şöyle
devam etti:
“Bakanların uzmanlık alanlarına baktığımızda, aralarında iktisatçı var,
mimar var, İslam Enstitüsü Mezunu var, Genel Cerrahi Uzmanı var, işletme mezunu
var, ama ne yazık ki ziraat mühendisi, gıda ya da su ürünleri mühendisi yok.
Bakanlık yapan bu isimler dönemlerinde yeni bir tarım politikası, yeni bir
destekleme modeli uygulamaya kalkmış ve ülke tarımının bugünkü sonuca varmasına
neden olmuşlardır. Bu süreçlerde bakanlığın bütçesi düşürülmüştür, tarımın 2002
yılında gayri safi yurtiçi hasıladaki yüzde 10’luk payı, 2019’un ilk yarısında
yüzde 3.5’a kadar gerilemiştir. ÇKS’ye kayıtlı çiftçi sayısı 2003 yılında 2.8
milyon iken, 2017’de 2.1 milyona düşmüştür. 2002’de 4.5 milyar lira olan çiftçi
borcu bugün 110 milyar liranın üzerindedir. Mazot, gübre, ilaç fiyatları yüzde
100 – 200 oranında sürekli artarken pamuk fiyatları 4.5 liradan 3 liraya
gerilemiş, desteklemeler yetersiz kalmış, narenciye ise 1.5 – 2 liradan 60
kuruşa inmiştir. Ekim alanları bu dönemde Cumhuriyet tarihinde ilk defa 20
milyon hektar alanın altına inerek 19 milyon hektara gerilemiştir. Maalesef
ülke tarımımız çökmüş, üreticimiz perişan haldedir. Ülkemizin içinde bulunduğu
derin ekonomik ve siyasi kriz ile komşu ülkelerde cereyan eden olaylar her
alanda olduğu gibi tarımsal alanda da bizi olumsuz etkilemiştir. Üreticimiz
Ortadoğu ülkelerindeki pazarını kaybetmiş, Rusya başta olmak üzere kimi ülkeler
ise pek çok ürünümüzü şu ya da bu gerekçelerle iade etmiştir.”
“AKLINIZI BAŞINIZA ALIN”
Tarımda yaşanan tüm olumsuzlukları bertaraf etmesi gereken makamın Tarım ve
Orman Bakanlığı olduğuna dikkat çeken Ayhan Barut, şöyle konuştu:
“Uygulamalara baktığımızda bakanlığın böyle bir sorumlulukla hareket
ettiğini maalesef söyleyemeyiz. Çünkü bakanlığın daha bu güne kadar, tarımsal
kaynaklarımızın korunmasını sağlayacak, üreticilerimizin çıkarlarını gözetecek,
gıda güvencesinden, halkımızın gıda güvenliğinden hiçbir nedenle ödün
vermeyecek, ithalata dayalı politikalardan vazgeçerek, ülkemizin gıdada kendine
yeterliliğini sağlayacak, tarımsal üretimin her alanında çok boyutlu demokratik
planlamayı ilke edinecek, ülkemizin ekolojisiyle, toplumsal ve kültürel
yapısıyla uyumlu teknik ve teknolojiler geliştirilip ve yaygın olarak
kullanılmasını sağlayabilecek, tarımın en önemli paydaşları genç beyinlerimiz
ziraat mühendislerini, veteriner hekimleri, gıda mühendislerini, su ürünleri
mühendislerini ve teknik kadroyu sektöre kazandıracak tek bir projesini ve
planlamasını görmedik. Bırakın görmeyi verdikleri sözleri bile tutmamakta ısrar
ediyorlar. Aksine neler görüyor, nelere şahit oluyoruz? ‘Milli Tarım Projesi’
adı altında ülke tarımının topyekün özelleşmesini ve ulusal uluslararası
kartellere teslimiyetçi, ardından üreten çiftçinin köylünün ürününe verilecek
desteklemelerden nasıl kurtulmanın yollarının arandığı, tam ithalatçı bir
yönetim anlayışı görmekteyiz. AKP hükümetlerinin 2006 yılında çıkardığı Tarım
Kanunu 21’nci maddeden doğan çiftçilerin alacağı her geçen yıl katlanarak
artmaktadır. Kanun ‘Tarıma bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi milli hasılanın
yüzde birinden az olamaz’ diyor. Peki kanun uygulanıyor mu? Hayır. Kanundan
doğan çiftçinin bugün ki alacağı 151 milyar Türk Lirası’nın üzerindedir.
Şimdi ne yapılıyor arkadaşlar. Çiftçimizle, üreticimizle alay eden yeni bir
destekleme sistemi üretilmeye çalışılıyor. Bu sistemle, üreticinin en büyük
girdisi olan mazot ve gübre desteklenmeyecek, destekleme sistemi 4 kategoriye
ayrılacak, çiftçi puanlama yöntemi ile oyalanacak. Daha fazla ah almaktan
vazgeçin. Bu milletin efendisinin çiftçi olduğunu unutmayın. Dönün aynaya
kendinizle dalga geçin. Saçma sapan işlerle meşgul olan kimse gittiği yol, yol
değil. Ne demek puan sistemi?
Çiftçi üniversite sınavına mı giriyor, KPSS’ye mi giriyor da puanlayıp
sıralayacaksınız. Aklınızı başınıza alın!”
“TARIMSAL ALANDA DA SAVRULUYORUZ”
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Ülkemiz yönetilmiyor, savruluyor’ tespitini
paylaşan Ayhan Barut, şunları kaydetti:
“İşte tarımsal alanda da yönetilmiyor savruluyoruz. Ayrıca,
toplumumuz tarafından yaşanarak görüldü ki dayatılan bu yönetim sistemi de bize
yaramadı. Her alanda tepe taklak oluyoruz. Atanmışlar seçilmişlerin önüne
yönetici olarak geçirildi. Ve topluma karşı sorumlu hiçbir pozisyonları yok.
Bakınız Komisyon Başkanımız tarımın içinden gelen meslektaşımız, ama Bakan
tarımdan bihaber ve atanmış bir kişi. Böyle olur mu? Hal böyle iken; Milli
iradeyi temsil eden biz milletvekillerinin de ne soruları ne görüşleri ne de
çiftçimiz üreticimiz adına ilettiğimiz talepler karşılık buluyor. Çünkü Tarım
ve Orman Bakanı tarımla yakından uzaktan ilgisi olmayan, hobileri arasında dahi
tarıma dair bir unsur bulunmayan bir kişi. Hani Nasreddin Hoca’nın sözü var ya
‘Damdan düşenin halinden ancak damdan düşen anlar’ diye. Sayın Bakan
damdan düşen değil ki tarımın, çiftçinin, üreticinin halinden anlasın. Sayın
Bakan 14 Kasım’da et için ‘Üretim çok arttı ama tüketime yetişmiyor, bir yıl et
ithaline gerek yok’ deyip, 5 ay sonra Sırbistan’dan et ithal eden kişidir.
‘Ülkenin refahı artmış ki tüketim 6 kilodan 15 kiloya çıkmış’ diyecek kadar
yukarıdan bakıyor. İşe alımlarda ‘Mülakat yok, KPSS sıralamasına göre alınacak’
deyip, sonra adayların mülakatla baş başa kaldığı gerçeğini yaşatıyor.
Kendisinden önceki Bakan Fakıbaba’nın 10 bin 551 kadro sözü verdiği Ziraat
Mühendislerini ve tarımın diğer meslek gruplarını görmüyor. Ülkemizin
akciğerleri ormanlarımız yanıyor, kül oluyor, o uçakların yağ kaçırdığını
sıkılmadan çıkıp ifade edebiliyor. Sudan’dan kiralanan tarım arazilerini büyük
bir hünermiş gibi haftalarca gezip gelip anlatabiliyor. Oysa gelse Çukurova’ya,
gitse Konya’ya ülkemizde ekilip biçilecek ne verimli araziler var görecek ama
işine gelmiyor. Ülkemiz tarımı ve hayvancılığı mazottan yeme, gübreden ilaca,
tohumdan elektriğe, nakliyeden pazara, yani tarladan sofraya her halkada büyük
bir fiyat artışı altında ezilmektedir. Üretici üretemiyor, desteklenmiyor,
ürettiğinden kazanamıyor, tüketici kaliteli ve ucuza alamıyor.”
“FAHRİ SU ÜRÜNLERİ GÖREVLİSİ NE DEMEK?”
Komisyonda görüşülen Su Ürünleri Kanunu’na ilişkin eleştiri, görüş ve
önerilerini dile getiren Ayhan Barut, şunları vurguladı:
“Balık ve diğer deniz ürünlerinin sağlıklı beslenmede önemli bir yeri
bulunmaktadır. Bu alanı düzenleyen kanunumuz 1971 yılında çıkarılmış ve
yürürlükte olan Su Ürünleri Kanunu’dur. Mevcut kanunun yetersiz kaldığı
sektörümüzün tüm paydaşları tarafından dile getirilen ve değişimine büyük
destek verdikleri bir gerçektir. Bu kadar önemli bir konuyla ilgili yasa
değişikliği teklifi bizlere geldiğinde, alanında uzman akademik ve meslek
örgütlerine ulaştığımda, onlardan görüş alınmadığını, çalışmayı duyduklarını ve
basından takip ettiklerini öğrendim. Dolayısıyla onlardan edindiğim bilgiler
ışığında şunları ifade etmek isterim. Bu konuda ilk çalışmayı İstanbul Sarıyer
Belediye Başkanımız sayın Şükrü Genç gerçekleştirdi. 21 Ağustos 2019 tarihinde
düzenlediği bir ‘Balıkçılık Çalıştayı’ ile sektöre ilişkin tüm konuları işlemiş
ve taraflarla çok güzel bir görüş alış verişinde bulunmuştur. Sarıyer
Belediyemizin Çalıştay Raporunda kaynakların yönetimi kapsamında ele alınması
gereken hususlar, sektörel sorunlar, kooperatiflerin sorunları, pazarlamada
yaşanan çok önemli sorunlar ve denetim konusunda çok önemli tespit ve öneriler
yer almıştır. Burada getirilen teklifte de bazı beklentilerin karşılanıyor
olmasına rağmen, bazı düzenlemelerin de yanlış olduğu görünmektedir. Teklifte
öngörülen ruhsat tezkerelerinin veya izinlerin verilmesinde zamanın
belirlenmemesi bir eksikliktir. Yine teklifte kiralamada yöntem ve teknik
şartların süreleri ve yıllık bedelleri Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından
belirleniyor ve yine bakanlık eliyle kiraya veriliyor. Bu doğru değildir.
Burada kiralamalar Kamu İhale Kanunu esaslarına göre yapılmalıdır. Aksi durumda
her kiralamada bir şaibe aranacaktır. Teklifte asla kabul edemeyeceğimiz bir
düzenleme ise ‘Fahri Su Ürünleri Görevlisi’ görevlendirilme isteğidir.
Ülkemizde binlerce alanında uzman, eğitimli Su Bilimleri ve Mühendisleri, Su
Ürünleri Mühendisleri, Balıkçılık Teknolojisi Mühendisleri işsiz duracak, biz
birilerini fahri olarak bu alanda görevlendireceğiz. Bu talep ve düzenleme
kesinlikle çıkarılmalıdır. Bu teklifin içerisinde genel olarak ne su ürünleri
kooperatifleri ne de su ürünleri meslek grupları yoktur. Kıyıya çıkış
noktasından denetimlere ve pazarlama noktalarına kadar meslek örgütlerinin ve
alanında yetkili Su Bilimleri ve Mühendisleri, Su Ürünleri Mühendisleri,
Balıkçılık Teknolojisi Mühendislerinin yer alması sağlanmalıdır. Bu değişiklik
kapsamında 1380 sayılı kanunda ve ileride kanuna dayalı olarak çıkarılacak
Tüzük ve Yönetmeliklerde Su Bilimleri ve Mühendisleri, Su Ürünleri
Mühendisleri, Balıkçılık Teknolojisi Mühendislerinin yetkilendirilmesi ile
yıllardır bu meslek mensuplarının uğradığı mağduriyetin giderilmesi yönünde bir
katkımız olsun.”