KIŞ KAPIYI ÇALIYOR YANDIK MI, YANDIK!

Tak, tak, tak!.. Kapıyı çalan, muhterem ve muhteşem kış hazretleri. Lafım meclisten içeri; “Vay sen hoş geldin, sefalar getirdin” desek de gelecek, “Defol git, seni istemiyoruz!” desek de gelecek. Şimdilik, gecenin geç saatlerinde kapıyı çalıyor;  fakat biliriz ki yavaş yavaş, gündüze yaklaşıyor.

Demek istediğim şu: ayazlı-buzlu mevsime az kaldı. Yaklaşmakta olan soğuklar, içime kaygı saldı.  Geçmişte, ısınabilmek için odun, kömür yakardık, kestane pişirip keyfimize bakardık. Sonradan elektrikli sobalar çıktı, millet kömürden bıktı. Klima filan dediler, duvarları deldiler. Derken, efendim, doğal gaza kavuştuk, rahatlıkla buluştuk. Lakin bu saydıklarımız nasip değil herkese, pek çok vatandaş için izin vermiyor kese.

Sadede gelelim diyorum, aklıma düşmesin diye gelemiyorum. Ne yapalım, korkunun faydası yokmuş ecele; uzatmayalım da, mevzuya girelim acele…

Efendim, “Elektrik” dedik, “Gaz” dedik, “Rahatlık, şu-bu…” dedik ya; kulak verin buraya. Önümüzdeki kış o rahatlık ucu iğne gibi sipsivri kazık olacak, insafsızca gelecek, yüreklere batacak. İkisine de peş peşe geldi ya zam, vallahi faturalar gelecek, toplamları muazzam. Cesareti olan klima çalıştırsın, yiğitse, doğal gazla ısınsın. Dikkat ettim de, pazar etiketleri resmi enflasyonu duymamış, satıcılar da ard arda zam yapmaya doymamış. Yani ki, yediğimizden kısarken, yanarız elektrik-gaz öderken. Kışın, çare yok, havalar soğuyacak, lakin yüreğimiz yanacak. Nasıl öderiz bu kadar parayı, yağsız pişirirken çorbayı.

“Dönsek yine kara sobaya, odun yükletsek atlı arabaya…

Çuvallarla kömür alsak, yakıp mangala koysak…” diyeceğim de, onu da diyemiyorum. Bazen içim daralıyor, durup dururken delleniyorum. Memlekette ağaç mı kaldı; yemyeşil alanları apartmanlar aldı. Ormanlarda taş ocağına ruhsat verildi, memleketin akciğeri delindi. Kömür desen, ateş pahası, sanki bu kadar zammın sırası!..

Belli belli, havalar soğuyacak, soğudukça içimiz daha çok yanacak. Sadece yakıt parasında değilim, fakir semtlerde plastik yakmakta eğilim. Havamız çok kirlenecek, Allah korusun, belki bebeler ölecek. Astıım mı desem, koah mı, yoksa kanser mi desem;  acaba, temiz hava için mucizeler mi beklesem.

Allah var Çevre sorumluları pek sıkı çalışıyor, değişik semtlerde ölçüm için uğraşıyor. Burada kirlilik şu kadar, şurada da bu kadar ölçülecek, rakamlar yazılıp geçilecek. Ölçümler temizlemiyor ki havayı; belli ki zenginleşirsek çözeceğiz davayı. Haksız mı plastik atık yakan fukara; kuru ekmekle bir bardak çaya ancak yetiyor para. Nereden bulup da odun, kömür yakacak; karşısına geçip bir de keyif çatacak.

Orta direk vatandaşlar memurdan esnaftan ibaret, onlarda da kalmadı ısınmaya cesaret. Çiftçi zaten perişan, dolaşıyor iki büklüm; bakkalın önünden geçerken, oluyor süklüm-püklüm. Emekliye sözüm yok, zaten yaşını almış, yeterince yaşamış; belli ki artık, işi azraile kalmış. Ağrı dizinde, sızı belinde; had sayfada titreme var elinde. Emekli aylığıyla, ham karnı doyacak, hem de soba yakacak; boş versene sen, buna kim inanacak? Güneşli havalarda dışarıya çıkacak, battaniyeye sarılıp, dışarıda ısınacak.

Haksız mıyım yani ben; soğuklar başlayacak, havalar soğudukça yüreğimiz yanacak…

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor