İŞGAL ÖNCESİNDE KARAİSALI HALKINA ‘MURTÇU’ DENMEZDİ

Karaisalıların sempatik lakabı neden “Murtçu” olmuş, hiç düşündünüz mü? Aslına bakarsanız, İşgal öncesinde de bu cici kasabamızın adı Çeçeli’ydi. Çeç, zahire yığını anlamında. Demek ki hububatı bol yetiştirdiği için yakıştırılmış bu isim. En evvelinde de Midilli diye bilinirmiş.

Şimdi aklınıza gelmiş olmalı “O zaman Kara İsa” kim olabilir diye…

12 gün boyunca savaştan, işkenceden, cinayetlerden, katliamlardan, toptan-tüfekten bahsetmiştik. Sonu pırıl pırıl kurtuluş da olsa yürek karartan konular. Biraz nefes aldırsın diye bugün yine konu içindeki Karaisalı’nın Kara İsa’sını anlatalım, sonra da, yine İşgal kazanında pişmiş olan “Murtçu” lakabına el atalım.

Kara İsa’yı bize Aşık Paşazade anlatıyor. Kendileri, 15’nci Yüzyılda Osmanlı’nın en önemli tarihçilerindendir. II. Murat ve Fatih Sultan Mehmet zamanında bir çok sefere katılmış gazilerindendir aynı zamanda.  Şöyle diyor:

Ramazanoğlu Adana’ya doğru gelirken Süleyman Şah Gazi Fırat’ta, Caber kalesi önünde suya kapılır. Peşindeki oymaklar dağılmak üzereyken, Yüreğir Bey idareyi ele alır, baş olur. Sonrasını derviş Ahmet’ten dinleyelim: “Üç-Ok’un oğlu ve Kusun varsağı ve Kara İsa ve Özer ve Kuş Timur ve Gündüz; bu altı kişi göçleri ile Çukurova’ya geldiler. Yüreğir baş oldu bunlara. Geldiler, Misis’i aldılar, Tarsus’u dahi aldılar. Bu şehirlerin kafiri Ermeni idi. Bunlardan ahitle (Konuşup anlaşarak) aldılar. Yüreğir öldü. Oğlu Ramazan Kusun’a Eser-Kef’i kışlak verdi, Gülek’te Beremedik’i ve Tekfurbeli’ni yaylak verdi. Kara  İsa’ya Midilli’yi Kışlak verdi ve Alınkaş’ı yaylak verdi. Kuş Timur’a Tarsus’u kışlak verdi ve Bulgar Dağı’nı yaylak verdi. Gündüz’e Misis’i kışlak verdi ve Misis Dağı’nı yaylak verdi. Ramazan, kendisi, Adana’yı taht edindi.”

Anlaşıldı değil mi Karaisalı’nın neden Karaisalı olduğu… Öyle ise “Murtçu” lakabının destansı hikayesine dönelim…

İşgal’den Kurtuluş Mücadelesi sonuna kadar Karaisalı Ulusal Güçler için uzun süre Karargah Merkezi olmuştu. Müfrezelerimizin pek çoğu için de kışla değerindeydi. Cephelerle olduğu kadar Adana ile haberleşme ve hatta gizli hizmetler yine Karaisalı’ya dayanıyordu. Fransızın, Ermeni’nin yaptığı, ettiği, yandaş gazetelerin yazdığı, işgalcilere ulaşan erzak, silah ve hatta tiyatro programları bile kısa sürede Komutanlığa ulaşıyordu.

Casusluk son derece tehlikelidir. Nitekim Fransızlar da aldıkları nefesi bile Türklerin duymasından tedirgin olmuşlar, sıkı takibe almışlardı. Akıllarına her şey geliyordu da, murtçular gelmiyordu.

Karıştırdık mı? En iyisi, en başına dönmek. Dönelim o zaman…

Karaisalı’daki müfreze komutanlarını bir araya getiren Müftü Mehmet Sadık Efendi (Aldatmaz) “Adana eza-cefa çekenlere nasıl yardım edebiliriz? Olup bitenleri nasıl öğrenebiliriz? diye sordu.. Uzun uzun görüştüler. Kahramanlarımızdan İbo Osman Efendi fikrini şöyle açıkladı: “Adana’ya gizli gizli girelim. Tehdit altında ve sıkıntı çeken Ulusal Güç yanlısı ailelerin oradan kurtarılıp Karaisalı köylerine yerleştirilmesini sağlayalım. Aynı zamanda Adana’da olup bitenleri de oradaki milliyetperver hemşehrilerimizden öğrenip Komutalığa ulaştırırız. Başka türlü yardımlar gerektiğinde de elden geleni yaparız.”

Öneri kabul gördü ama, Fransızlar uçan kuştan bile kuşkulandıkları için Adana’ya nasıl sızılabilirdi. Müftü Mehmet Sadık Efendi müfreze komutanlarına dönerek, “O kolay!.. Siz yeter ki bu işi yapabilecek gönüllüler seçin” der demez, Müftüyü iyi tanıyan komutanlardan biri bağırdı: Durun!.. Vallahi Hoca Efedi çareyi buldu!..

Mehmet Sadık Efendi sözünü sürdürdü: “Evet, bu adamlar eşeğine binip murt satıcısı gibi Adana’ya gidecekler.” Toplantıya katılanlar dikkat kesilmişti. Nefes bile alınmıyordu sanki. Müftü devam etti: “Bizim buralarda murt çoktur. Kefere (Kafirler) milleti murtun ne olduğunu bilmez. Bizimkiler de murta metelik bile verip almaz. Böylece bizim murtçularım malı bitmediği için şehir içinde satıcı gibi dolaşıp dururlar.”

Ertesi sabahtan tezi yok, çevre köylere murt toplanması için haber saldılar. Köylüler çok sevilen Müftü Efendi’nin adını duyar duymaz sepetleri, zembilleri murtla doldurup getirdiler.

İşte o gün, Kuvva-yi Milliyecilerin, yani Ulusal Güçlerin “Murtçular” ismiyle aktif istihbarat servisi kurulmuş oldu.

Zaman içinde Murtçular 3 kola ayrıldı. Birinci Kol Karaisalı ve çevresinde gerekenleri yaparken ikinci kol Adana Kuzeyindeki yakın köylerde, ara hizmetleri sürdürüyordu. Üçüncü kol da Adana’ya yerleşerek istihbarat kaynağı olarak çalışıyordu.

Kaç-Kaç Faciasının “Geliyorum” dediği hissedilir hissedilmez bir çok aile murtçular sayesinde canını kurtarabilmişti. Genel Kurmay’a verilen raporlardaki bilgilerin pek çoğu da Murtçular sayesinde elde edilmişti.

Lafın sırası gelmişken söyleyelim; bazıları bilmediği için alınganlık gösterse de, “Murtçuluk” Karaisalılar için bir onur sayılır. Büyüklerimiz, Komutan Sinan Tekelioğlu’nun Kurtuluştan sonra da

Karaisalı’dan biriyle karşılaştığında “Kahraman Murtçu Kardaşım” diyerek bağrına bastığını anlatırlardı.

SONRAKİ YAZI: KAÇ- KAÇ ERTESİ OLAYLAR

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor