Av.Küçük: İçimizdeki çocuk hiç ölmeyecek
Adana Barosu Çocuk Hakları Komisyonu tarafından Seyhan Oteli Güney Balo salonunda düzenlenen “Çocuk Cinsel İstismar Vakalarında Görüşme Teknikleri ve Psikiyatrik Yaklaşım’ konulu seminer geniş katılımla yapıldı.
Baro Başkanı Av. Veli Küçük, Başkan Yardımcısı Av. Sabahattin Gümüş, Genel Sekreter Av. Semih Gökayaz, Yönetim Kurulu üyeleri Av. Sinem Tanrısınatapan Keskin, Av. Miyesser Erselan Önenli, Av. Duygu Özgüven, Av. Nevzat Elçi, avukat, stajyer avukatlar, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile çok sayıda davetli katıldı.
Oturum Başkanlığını Çukurova Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı – Adli Tıp Kurumu Grup Başkanlığından Prof. Dr. Necmi Çekin’in üstlendiği seminere konuşmacı olarak katılan Çukurova Üniversitesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç.Dr. Gonca Gül Çelik “İstismar Vakalarında Ruhsal Değerlendirme”, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Dr. Perihan Çamray “İstismar Vakalarında Adli görüşme-Ebeveyne Yabancılaştırma Sendromu” konulu sunumlarını gerçekleştirdi.
Dr. Çumray, sunumunda görüşme tekniklerini anlatırken kürsüye davet ettiği Baro Kadın Hakları Merkezi Koordinatörü Av. Sinem Tanrısınatapan Keskin ve Çocuk Hakları Komisyonu Başkanı Av. Çiğdem Anteplioğlu Çin psikolog ve mağdur arasındaki diyalogu canlandırdı.
İstismara uğramış mağdurlarla yapılan ilk görüşmede nelere dikkat edilmesi ve özellikle nelerin sorulması gerektiğini sunum eşliğinde katılımcılara anlatıldı.
18 yaş altı insanların çocuk sayıldığını ve cinsel istismara uğramış bir çocuk ile yapılan ilk görüşmenin çok önemli olduğu belirtildi.
Çocuğun Üstün Yararı’nı esas alarak, suç mağduru olan çocukların adli süreçlerde örselemesinin önüne geçilmesinde önemli bir rol üstlenecek olan çocuk izlem merkezlerinin cinsel istismar bulgularından emin olmadan hareket edilmemesinin mutlaka psikoloğa gönderilmesinde fayda olduğu vurgulandı.
Özgürlük ile denetimsizliğin karıştırılmaması gerektiği çocukların aile ile kaliteli diyalog kurmasının önemine işaret etti.
Seminerin açılışında konuşan Baro Başkanı Av. Veli Küçük, içimizdeki çocuğun hiç ölmeyeceği günler dileyerek sözlerine başladı.
Dünya Çocuk Hakları Günü’nün tarihsel süreci hakkında bilgi verdi.
Baro Başkanı Av. Veli Küçük, çocuklara cinsel istismarın sıklıkla aile efradı tarafından gerçekleştirildiğini bu durumun da dillendirilmekten çekinildiğini, ailelerin daha çok olayı kapatmaya yönelik tutum içinde olduklarını ifade etti.
“TÜRKİYE’NİN 4’TE 1’İ ÇOCUK”
Çocuk hakları denilince, eğitim, sağlıklı gelişim, vücut bütünlüğü hakkı gibi daha birçok unsurun değerlendirildiğini belirten Baro Başkanımız Av. Veli Küçük, “Bu günkü seminerimiz bu anlamda çok özel bir seminer. Aslında biz bu çalışmayı ilk gündeme getirdiğimizde çocuk hakları ve kadın hakları gibi komisyonlarımızın daha başarılı somut çalışmalar yapması için hazırladığımız bir seminerdi. Daha sonra avukat arkadaşlarımıza ve toplumun tüm kesimine ulaşması için yaşama geçirdik. 82 Milyon nüfusa sahip ülkemizde, nüfusun 4’te birinden fazlası yanı yaklaşık 22 milyon çocuğumuzun olduğunu düşündüğümüzde, bireysel gelişiminin sürdürülmesi, barış, değerbilirlik, hoş görü, özgürlük, eşitlik ve dayanışma ruhuyla çocuklarımızın yetiştirilmesinin ne kadar doğru olduğunu da ifade etmemiz gerekiyor.”
Adana Barosu’nun Kadın Hakları Merkezi’nin en etkin çalışan komisyonlardan olduğunu belirten Av. Küçük, “Son dönemde ülkemizde kadına karşı şiddetin, çocuk istismarlarının bu kadar yaygın hale geldiği toplum düzeninde komisyonlarımızın çalışmaları çok daha önemli ve kıymetlidir.” dedi.
Adana Barosu’nun ülkedeki kadın cinayetleri ve çocuk istismarları konusunda
yaptığı çalışmaları hatırlatan Baro Başkanı Av. Veli Küçük, “Son dönemde
bizlere ulaşan çocuk istismarı vakalarının büyük bölümü aile içerisinden
gelmeye başladı. En sıkıntılı yanı ailelerden akrabalardan geldiği için
anlatılır düzeyinin azalması. Aileye zarar gelebileceği, ekonomik açıdan,
toplumsal açıdan aile bireylerine fertlere verebileceği zararlar gibi unsurlar
konusunda yasal işlemler yapılması konusunda zorluklar bulunuyor. Bunları
aşabilmenin tek bir yolu var. Eğitim, kültür, sanat gibi işlemlerle farkındalık
yönünde ülkemize kadının aile bireylerini toplumun içerisine, toplum
çalışmalarının faaliyetlerinin içerisine alabiliriz. Türkiye’de sık sık
çocuklara yönelik evliliklerle ilgili, cinsel münasebetlerle ilgili,
istismarlarla ilgili meclisin gündemine hemen hemen her yıl aflarla ilgili yasa
tasarıları getirilme çabaları oluyor. Bugünlerde yine var. Toplumu kadını,
çocuğu korumanın en can alıcı unsuru devletin, bireylerine yurttaşlarına sahip
çıkması. Ama ne yazık ki siyasi iktidar son 10 yıldan beri kapalı toplum yaratmak
için dindar kesim yaratma kendi söylemleriyle toplum içerisinde yer almasını
önlüyorlar. Kız çocuklarını okutmayacaklar. Aladağ’da 4-5 saatlik yoldan gelen
çocuklar vardı. Maalesef burada 11 çocuğumuz yanarak can verdi. Bu negatif
unsurlar bizlerin aydınlanma mücadelesini asla geri bırakmayacak ve
sonlandırılmayacak. Bizler Cumhuriyetimizin 96 yıllık kazanımlarını Atatürk
devrimlerine çağdaşlaşma devrimlerinin üzerine ekleyerek, ülkemiz insanına,
topluma katkı koyma, aydınlatma, farkındalık yaratma, bütün bunların ötesinde
mağdur durumda olan zor durumda olan çocuklara kadınlara yardımcı olma
konusunda çabalarımızı da sürdüreceğiz.
Bu tür konularla ilgili devletlere pozitif görevler ve sorumluluklar yükleyen
sözleşmeler ülkemizde maalesef uygulanmamakta. Çocuğun istismarı, çocuğa karşı
şiddet, aile içi şiddet gibi unsurlarda yargıya intikal eden davalarda
olaylarda, baro olarak destek sunma noktasındaki çabalarımız yargının
engelleriyle karşılaşmakta. Adana’da bir düğünde Büşra isminde bir çocuğumuzun cinsel
istismarın davasına katılmak istedik. Davaya katılma talebimiz ret edildi.
Savcı 3 sayfalık yazı çıkarttı. Toplumun duyarlı kesimlerinin, kurumlarının
derneklerinin sosyal sorumluluk projesi noktasında üzerine düşen görev
bilinciyle çalışmalar yapan kurumların bu çalışmalarının desteklenmesi ve
mutlak suretle yargısal süreçte bulunması gerekiyor. Hele hele bizim gibi
kapalı toplumlarda aile içerisinde paylaşımların kişisel sıkıntılarının
ayıplandığı, benim hakkında ne düşünürler gibi kaygılar, tereddütler yaşadığı
toplumlarda bu çalışmalar çok daha üst düzeyde desteklenmeli.
Ben buradan bir çağrı yapmak istiyorum. Bilhassa kamuoyu önünde çok tartışılan davalarda sorun yaşıyoruz. Aladağ davasında da sorun yaşadık. 4 yaşındaki Büşra davasında da ama asli ceza mahkemelerinde görülen davalarda bir kreşte meydana gelen çocuğa şiddet vakasında sorun yaşamıyoruz.
Birazda yargının etki altında kalmasından kaynaklı ve baroların bu sosyal sorumluluğu, sosyal bilinci üst düzeyde yaşama geçirme noktasındaki çabası siyasi iktidarın mevcut konjonktörde yanlış iş yaptıkları ile ilgili, yanlış düzenlemelerde bu yanlışları yüksek sesle, cesurca baroların ortaya koyduklarından kaynaklı bir yaklaşım olduğunu düşünmeden edemiyorum doğrusu. Ama ülkemizin aydınlık yarınlarına yurttaşlarımızın bireylerin aydınlık geleceğine olan inancımızı hiçbir zaman kaybetmeyeceğiz.”