Kadına şiddet protesto edildi
HABER: Güleser KELEŞ
ADANA (BÖLGE)-Adana Kadın Hakları Koordinasyon Kurulu kadına şiddeti protesto ettiler. Adana Kadın Hakları Koordinasyon Kurulu adına açıklama yapan Çiğdem Akça, “Kurul olarak, ülkemizde İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasında hepimizin yaşadığı ve acilen çözüme kavuşturulması gereken sorunları tespit etmiş bulunmaktayız. Tam da bugün, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde hak ihlallerini bir kez daha haykırıyoruz” dedi.
İstanbul Sözleşmesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından imzaya açıldığı gün olan 11.05.2011 tarihinde imzalanmış ve 8 Mart 2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Yürürlüğünden itibaren neredeyse 8 yıl geçmesine rağmen hala sözleşmeden habersiz hakim, savcı, kolluk, öğretmen, doktor, medya çalışanı, ilgili kurum ve kuruluş personelleri vb. bulunmakta, hak ihlalleri devam etmektedir. Oysa ki İstanbul Sözleşmesi devlete, tüm kurum ve kuruluşlarıyla bütün halinde ve koordineli olarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması yolunda adımlar atma, sözleşmede yer alan yükümlülüklere uygun davranma zorunluluğu getirmektedir.
İstanbul Sözleşmesi 23. maddesine göre; Taraflar mağdurlara ve özellikle kadın ve çocuklara, kalacak güvenli yer sağlamak üzere uygun, yeterli sayıda kolayca erişilebilir barınaklar oluşturmak ve mağdurların yardımına proaktif bir biçimde koşmak üzere gerekli yasal ve diğer tedbirleri almakla yükümlüdürler. Türkiye genelinde sığınma evi sayısı ve kapasitesi yetersiz olup, var olan sığınma evlerinin de fiziki şartlarının iyileştirilmesi gerekliliği ortadadır.
Dayanağını İstanbul Sözleşmesi’nden alan 6284 Sayılı Ailenin korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında gerek aile mahkemeleri gerekse mülki amirler tarafından verilen tedbir kararlarının niteliği ve süresi konusunda büyük sıkıntı yaşanmaktadır. 10 gün-15 gün süreli kararlarla kadınlar ikincil mağduriyete uğramaktadır. Yine verilen tedbir kararlarına aykırılık hallerinde disiplin hapsi kararları için tebliğ ve kesinleşme şartı aranmakta fakat tebliğ konusunda kolluk ve mahkemelerle sorun yaşanmaktadır. Elektronik kelepçe kararlarının alınması ve uygulanması konusunda da sorun yaşanmakta olup 6284 Sayılı Kanun kapsamında korunan kadınlara özgülenen elektronik kelepçe sayısının azlığı bilinmektedir.
Aile-Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın aile içi ve kadına yönelik şiddet suçlarında müdahillik talepleri kabul edilmekle bakanlık bünyesindeki avukat sayısının azlığı, dosya sayısının fazla olması sebebiyle dosya takibinde yetersiz kaldıkları görülmektedir. Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet suçlarına ilişkin davalarda baroların ve kadın hakları alanında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarının müdahale talepleri ise suçtan zarar görmedikleri gerekçesiyle reddedilmekte, kadınlar ve yakınları yalnızlaştırılmaktadır. Oysa ki; İstanbul Sözleşmesi’nin 55/2. maddesi gereğince katılma talepleri kabul edilmeli ve sözleşme gereği soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin titizlikle takibi sağlanmalıdır.
Adliyelerde adli görüşme odaları kurulmuş fakat ne yazık ki uygulayıcıların bu konudaki bilgisizliği sebebiyle odalar atıl kalmakta ve özellikle cinsel şiddet mağduru kadın ve çocuklar ikincil mağduriyete uğramaktadır.
İstanbul Sözleşmesi’nin 48. maddesi, Sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil olmak üzere, zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerini açıkça yasaklamaktadır. Buna rağmen kadına yönelik şiddet suçlarında uzlaştırma yapılarak sözleşmenin açık hükmü ihlal edilmektedir. Yine aile arabuluculuğu gündemde olup bu durum sözleşmeye açıkça aykırıdır.
İstanbul Sözleşmesi’nin 25. maddesi gereği, taraflar mağdurlar için tıbbi ve adli tıp muayenesi yapmak, travma desteği ve danışmanlık hizmetleri sağlamak üzere uygun, yeterli sayıda ve kolayca erişilebilen tecavüz kriz merkezleri veya cinsel şiddet sevk merkezleri oluşturmakla yükümlü olmasına rağmen Türkiye’de henüz tecavüz kriz merkezi yoktur. Yine sözleşme gereği şiddet mağduru kadınların tek çatı ilkesi gereği tek bir merkezden tüm işlemlerini yapabilmesi ve gerekli tüm psikolojik, maddi, hukuki vb. yardımı alabilmesi sağlanmalıdır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234. Ve 239. maddelerine göre müşteki, mağdur ve katılanın “vekili yoksa, baro tarafından kendisine avukat atanmasını isteme hakkı 24.7.2008 tarihli, 5793 sayılı Kanun değişikliği ile cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarla sınırlandırılmıştır. İstanbul Sözleşmesi’nin 57. maddesi gereği ilgili kanun maddesi eski hale getirilerek şiddete uğrayan kadınlara ceza davaları için avukat görevlendirilmesi yapılmalı ve ücretsiz adli yardım alma hakkı uygulanmalıdır.
İstanbul Sözleşmesi’nin 34. maddesinde düzenlenen “ısrarlı takip”, Türk Ceza Kanunu’nda ivedilikle suç olarak düzenlenmeli, gerekli soruşturma ve kovuşturma bu suç kapsamında yapılmalıdır.
Sözleşmede düzenlenen suçlar bakımından 46. madde gereği; suçun, iç hukukun kabul ettiği eski veya mevcut bir eşe veya birlikte yaşanan bireye karşı, aile fertlerinden biri tarafından, mağdurla birlikte ikamet eden biri tarafından veya yetkisini suiistimal eden biri tarafından işlendiği haller ile suçun bir çocuğa karşı veya çocuğun huzurunda işlenmesi hali ağırlaştırıcı sebep olarak değerlendirilmeli gerekirse Türk Ceza Kanunu’nda bu yönde değişikliğe gidilmelidir. Sözleşmenin açık hükmüne rağmen özellikle kadın cinayetlerinde failler çoğunlukla eski eş olmasına ve cinayetler çocukların gözü önünde işlenmesine rağmen bu durum ağırlaştırıcı sebep olarak değerlendirilmemektedir. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanamadığı, toplam mülkiyetin ancak %3-4 ünün kadınların elinde olduğu, boşanma davalarında hükmedilen yoksulluk nafakası miktarının 300-350 tl arası olduğu ve bu rakamların dahi tahsil edilemediği, kadınları güçlendirecek tedbirlerin alınmadığı ve kadınların istihdam oranının % 27-29 arasında olduğu ülkemizde nafaka konusunun tartışmaya açılması da İstanbul Sözleşmesi’nin ruhuna ve lafzına aykırıdır. Sözleşmeye göre, taraf devletler tüm aktörleriyle kadın lehine toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, kadını güçlendirmek ve desteklemek için çalışmalıdır. İstanbul Sözleşmesi dünyada ve ülkemizde pek çok kadına dokunacak, yardım eli uzatacak, kapsamlı ve derin bir sözleşmedir. Sözleşmenin ilk imzacısı olan ülkemizde sözleşme üzerinden yürütülen tartışmalar endişe vericidir. Unutulmamalıdır ki; İstanbul Sözleşmesi YAŞATIR!”