AKTAŞ, “ŞİMDİKİ ATLETLER ÇOK ŞANSLI “

RÖPORTAJ: Ramazan ŞANIVAR

 Serap Aktaş, Ceyhan’da orta gelirli bir ailenin çocuğu olarak 25 Eylül 1971 yılında dünyaya geldi. Küçük yaşlarda okul dönemlerinde farklı sporlarla ilgilendi, kendine en uygun olarak atletizmi seçti. Spor kariyeri hayli başarılı olan Aktaş, ülkemize 1997 İtalya’nın Bari Kenti’nde gerçekleştirilen Akdeniz Oyunları’nda ilk kez oyunlar rekoru kırarak altın madalya kazandırdı. 23 kez yeni Türkiye rekoru kırdı. Olimpiyat (A) Barajını geçerek 1996 yılında Atlanta, 2000 yılında ise Sidney’de başarılı yarış çıkardı.

Aktaş, kısıtlı olanaklarla rekorlar kırdığını, kıyaslama yaptığında şimdiki atletlerin çok şanslı olduklarını ve büyük destek gördüklerini belirterek Bölge Gazetesi’ne şu açıklamalarda bulundu.

Sayın Aktaş, kendinizden söz eder misiniz? Neden atletizmi seçtiniz? Eğitimiz nedir? Şu anda neler yapıyorsunuz?

Adana’nın Ceyhan İlçesinde doğdum. İlk, orta ve lise öğrenim hayatımı Ceyhan’da tamamladım. İlkokulda (Atatürk İlkokulu) Beden Eğitimi öğretmenim Elmas Keskin’in desteğiyle atletizme başladım. Ortaokulda (Yaltır Kardeşler Ortaokulu) ise okul müdürümüz Özşan Koban, Metin Baysal, Selahattin Berk ve Beden Eğitimi öğretmenim Metin Vardal’ın desteğiyle atletizmi devam ettirdim. Lisede ise arada okul yarışmalarına katılmama rağmen atletizmi yapamadım ve sürdüremedim. 1988 yılında Ceyhan Lisesinden mezun oldum. Üniversite sınavlarına hazırlanırken 1989 yılının Ocak ayında ani bir şekilde babam Nurettin Aktaş’ı kaybettim. Babamın ani ölümü annemi, kardeşlerimi ve beni çok sarstı. 1989 yılında üniversite sınavını kazandım ancak aldığım puan mimarlık okumak için yetersizdi. Hayalim üniversite sınavını kazanmak ve mimarlık okumaktı ancak bunu babamın vefatı nedeniyle gerçekleştiremedim. Aynı yıl Ceyhan’dan çocukluk arkadaşlarımla birlikte Çukurova Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Bölümü sınavlarına girdim ancak kazanamadım. Arkadaşlarım bu sınavı kazanmıştı ben ise yedekte üçüncü kalmıştım. Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Bölümünde okuyan çocukluk arkadaşım milli basketbolcu Asuman Tan bana kendi okulunun sınavlarına girmemi tavsiye etti. 1989 yılında Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Bölümü sınavlarına girdim ve ilk sıralarda bölümde okumaya hak kazandım. Bu benim hayatımın dönüm noktasıydı çünkü bu üniversitede milli sporcular vardı ve ben gerçek anlamıyla atletizmle tanıştım.

Sayın Aktaş, sanıyorum spor yaşamınızın değişmesinde eski Atletizm Federasyonu Başkanı Prof. Dr. İlker Çetin ile eşi milli ve rekortmen atlet Neşe Çetin’in büyük katkıları olmuş. Bunu anlatır mısınız ?

1989 yılında Ekim ayında atletizme başladım ve 1990 Ocak ayında milli takıma girdim. Eski Atletizm Federasyonu Başkanı Prof. Dr. İlker Çetin’le 1990-1991 arasında çalıştım, daha sonrasında ise şampiyon ve rekortmen olan Neşe Çetinle çalıştım ve bana kendine ait 1500m-3000m Türkiye rekorlarını kırdırdı ve birlikte büyük başarılara imza attık. Neşe ablamın ve İlker abimin üzerimde çok büyük emekleri bulunmaktadır ve bu nedenle onların hakkını hiçbir zaman ödeyemem. 1993 yılında Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Bölümünden mezun oldum. 2014 yılında Dumlupınar Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulunda Yüksek Lisans Eğitimini tamamladıktan sonra Ankara Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesi’nde Spor Yönetimi alanında Doktora Eğitimine devam etmekteyim. İngilizce biliyorum. 28 Aralık 2001 tarihinden itibaren sözleşmeli spor uzmanı olarak,  26 Eylül 2008 tarihinden itibaren kadrolu Sportif Eğitim Uzmanı kadrosunda (Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü) Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü personeli olarak Sportif Değerlendirme ve Geliştirme Kurulu uzman çalışma grubunda yer almaktayım. Spor Genel Müdürlüğü’nün 2010-2014 Stratejik Planın hazırlanmasında, stratejik plan hazırlama ekibinde yer aldım. Ayrıca 2014-2018 yılları arasında gönüllü olarak Türkiye Atletizm Federasyonunda  (Bayan) Maraton Koordinatörlüğü görevinde bulundum ve görevim süresince elit düzeyde 10 bayan atleti maratona başlattım. Koordinatörlüğü yaptığım dönemde 2016 RİO olimpiyatları için maratonda bayanlarda 4 kota kazanmıştık.

Sayın Aktaş, maraton dayanıklılık isteyen atletizmin en zor branşı. Neden maratonu seçtiniz ? Ayrıca rekorlarınız ve elde ettiğiniz başarılar nedir ? Ayrıca hangi antrenörlerle çalıştınız ?

Maratona başlamamın bir hikayesi var. 1994 yılında 1500m, 1 mil, 3 bin, 5 bin, 10 bin metre ile yarı maraton Türkiye rekorlarını kırdım, Balkan Şampiyonası’nda 10 bin metrede ikincilik, Avrupa Milletler kupasında 3000 metrede üçüncülük ve 10 bin metrede de şampiyonluk elde ettim. Ağustos 1994 yılında Avrupa Şampiyonasına katıldım 3 bin metre ve 10 bin metrede rekorlarını kırdıktan sonra sezonu kapattım. Ekim 1994’de kış hazırlık antrenmanlarına başlamıştık ve sadece kuvvet antrenmanı yapıyorduk. Hazırlık döneminde olduğumuz için İstanbul maratonunda halk koşusuna katılmak için kayıt yaptırmıştım. Antrenörüm Neşe Çetin bana maratona katılmamı söyledi. Ben bu durum karşısında şok oldum. Neşe ablama ben 42km 195m’yi nasıl koşacağımı bu koşu için yetersiz olduğumu söyledim. Ancak Neşe ablam bu yarışa girmemi istiyordu ve bana bu yarışa denemek amacıyla girmemi ve istediğim yerde bırakmamı söyledi. Normalde ben yarıştan çekinmem fakat hazırlık döneminde olduğum için maraton koşacak ne kilometrem nede tempo antrenmanım vardı ve bu durum karşısında ben ister istemez strese girdim, hatta arkadaşlarımla kaldığım evde yemek sırası bendeydi ve o gün stresten pişirdiğim fasulye yemeğini yakmıştım. 8 Ekim de yarışa katılmak için İstanbul’a gittim ve halk koşusuna yaptırmış olduğum kaydı değiştirerek maratona kayıt yaptırdım. 9 Ekim yarış sabahı o zaman Rekortmen olan Nurten Kara Taşdemir beni maratonun başlangıç yerinde görerek ne yapıyorsun burada diye sordu. Bende gülümseyerek maratona katılacağımı söyledim. Nurten ablada bana koş bir tadına bak dedi ve birlikte bu duruma güldük. Sonunda heyecanla beklediğim yarış başladı, yabancıların ve Nurten ablanın yer aldığı grup önde yer aldı ve benden git gide uzaklaştılar. Maraton başladığında 3 bin ve 10 bin metrede birlikte yarıştığım Bulgar rakibim Galina Granova Boğaz köprüsünün ortasında bana haydi hızlanıp ön grubu yakalayalım dedi fakat ben hayatımda hiç maraton koşmamıştım, hangi tempoda dahi gideceğimi bilmiyordum. Galina’ya sen git dedim ve kendi kendime yarışa devam ettim. 10’uncu kilometrede Nurten ablayı yakaladım ve birlikte yabancı sporcuların yer aldığı gruba ulaştık.

İlk denemenizde ne yaptınız ? Yarışı tamamladınız mı ?  Sizi kimler zorladı ?

25. Kilometreye geldiğimde 5 kişi kalmıştık ve Nurten abla bu grupta yoktu ben kendi kendime bu kadar gelmişim devam diyordum, 30’uncu kilometreye geldiğimde 3 kişi kalmıştık ben yine kendi kendime bu kadar gelmişim devam diyordum, 33’üncü kilometreye geldiğimde 2 kişi kalmıştık Ukraynalı Nina Kovrizkena ve ben, 33’üncü kilometreden sonra bir ara kendimden geçtim yarışı bırakma noktasına geldim ancak Gül Çıray Akbaş ablamızın eşi albay Ahmet Akbaş dışardan bana psikolojik destek vererek hadi kızım Serap dayan az kaldı diyordu. Ahmet abi bana bu sözlü ile destek ve yarış içerisinde moral veriyordu. Koşarken ayağımda maraton ayakkabısı ve çorabı yoktu. Adidas Torsion’la koşuyordum maraton için hafif bir ayakkabı değildi ama koşulabilecek düzeyde en iyi ayakkabıydı ( o dönemde maraton ayakkabısı bulmak pek mümkün değildi). Maraton çorabım olmadığından penye çorap giymiştim, ayakkabıda çoraplar katlanmıştı, ayağıma çorap vuruyor ve canımı çok acıtıyordu. Ben yine kendi kendime bu kadar gelmişim devam diyerek canımın acısına ve yarışmayı bırakmayı düşüncesine direniyordum. Sonunda Kabataş- İnönü stadyumunun dönüş yeri ve stadyuma giriş yeri olan maraton kapısına kadar Ukraynalı rakibim Nina Kovrizkena ile birlikte geldik. Ben maraton kapısına girer girmez hızlandım ve 3 saniye farkla yarışı kazandım. Ben dahil herkes şoktaydı çünkü denemek amacıyla girmiş olduğum yarışı hem kazandım, hem Türkiye rekoru kırdım (2:46:42) hem de 10 bin dolar para kazanmıştım. Buradaki başarım tesadüf değil.

Akdeniz Oyunları’nda ülkemize ilk altın madalya kazandırdınız.ve oyunlar rekoru kırdınız. Bu önemli bir başarı bunu nasıl gerçekleştirdiniz ?

Bu yarıştan sonra Yılmaz Sazak ve Yüksel İnşaat sponsorluğumu üstlenerek bana devletin vermediği desteği verdiler (bu durum başarılarımın arkasındaki diğer en önemli etkendir). İstanbul (Avrasya) Maratonu ile maraton hayatım başlamış oldu ve böylece Türkiye’de çok az sporcuya nasıp olacak önemli başarılar elde ettim. Olimpiyat A barajını geçerek 1996 Atlanta ve 2000 Sidney Olimpiyatlarına katıldım. Atlanta Olimpiyat Oyunları’nda 42 kilometre 195 metrelik maratonda 85 kişi arasından 23. oldum ve bu derecem ile gold atlet statüsünde yer aldım. Olimpiyatlarda maratonda yarışan ilk bayan atletim. Dünya ve Avrupa Şampiyonlarına, Avrupa Kupalarına, Akdeniz Oyunlarına, Balkan Şampiyonalarına ve Uluslararası birçok Milli müsabakalara katılarak ülkemizi başarıyla temsil ettim ve bu müsabakalardan kazandığım madalyalarla Türk spor tarihine ismimi yazdırdım ve bayrağımızı göndere çektirdim ayrıca İstiklal Marşı’mızın okunmasını sağladım. Bir atletin uluslararası arenada madalya alması çok zordur. 1997 yılında İtalya’nın Bari şehrinde düzenlenen Akdeniz Oyunlarında Atletizm branşında oyunlar rekoru kırarak Ülkemize bayanlarda ilk defa altın madalya kazandırdım ve 2001 Tunus’ta yapılan Akdeniz Oyunları’nda maratonda ikinci olarak ülkemize ikinci kez madalya kazandırdım. Olimpiyat demek atletizm demektir ve bu nedenle Dünyada popüler olarak en fazla atletizm sporu yapılmaktadır.

Sayın Aktaş, rekorlarınız uzun yıllar kırılamadı. Hatta Avrasya Maratonu’nu kazanan tek ve ilk Türk kadın atlet unvanına sahipsiniz. Bunları değerlendirir misiniz ?

Dünya’nın en büyük maratonlarına isim olarak davet edildim. Ayrıca, tüm maratonlarda ya Türkiye rekoru kırdım ya da kendimi geliştirdim. Yedi ayrı mesafede (1500m, 1mil, 3000m, 5000m, 10000m, Yarı Maraton ve Maraton) 23 kez Türkiye Rekoru kırdım. Ayrıca Akdeniz Oyunları Maraton Rekoru ve Uluslararası Yeşil Bursa Yarı Maratonu parkur rekoru ve Cardiff (İngiltere) 5000m pist rekorlarını kırdım. 1500m hariç tüm rekorlarım yabancı sporcular tarafından kırıldı, ancak rekorlarımın Türk sporcuları tarafından kırılması beni daha çok mutlu ederdi. Bunun yanı sıra Londra, Osaka, Berlin, Hamburg,  New York, Rotterdam ve Viyana Maratonu’na davet edilerek katılan ender Türk bayanlardan birisiydim. Başka çarpıcı bir örnek, Avrasya Maratonunu 1994 yılında Türkiye rekoru kırarak kazandım. Türk bayan sporcuları arasında Avrasya Maratonunda bayanlarda birinciliği kazanan tek Türk bayan atlet ve İstanbul maratonu tarihinde yarışı en az üç saniye farkla kazanan sporcu unvanına sahibim.

Spordan maddi ve manevi olarak neler kazandınız ? Maraton koştuğunuz için pişmanlık duyduğunuz oldu mu? Sizi mutlu eden neler yaşadınız ?

Gerçeği söylemek gerekirse parasal olarak büyük şeyler kazanmadım. Ayrıca kazandığım küçük paralarla kardeşlerimin üniversite okumalarına katkıda bulundum. Babamı erken yaşlarda kaybettik. Varlıklı bir aile değildik. Beni en çok mutlu eden 1997 yılında İtalya’da Akdeniz Oyunları’nda Türkiye spor tarihinde ilk altını kazandırdığım için memleketim Ceyhan’da dönemin Belediye Başkanı Emin Civelek tarafından 3 kilometrelik koşu yoluna adımın verilmesiydi. Daha sonra Hüseyin Sözlü farklı düzenlemeler yaparak koşu yoluna katkı sağladı. Uluslararası başarılarımdan dolayı Vodafone İstanbul Maratonu Vefa Ödülü (2014), Sedat Simavi Spor Ödülü (1997), NTV Yılın Sporcusu Ödülü (1997), 44. Milliyet Gazetesi Yılın Sporcusu Şeref Kürsüsü 3.’lük Ödülü (1997), Renault Mais Yılın Sporcusu Ödülü (1997-1998), Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Olimpiyat Meşalesi “Naili Moran” Ödülü (1997), Renault Mais şeref kürsüsü yarışması 10. yıl Ödülü kazandım. Bunlar parayla ölçülemez. Ayrıca, spor sayesinde Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi Bölümü’ne girdim. Şimdi ki işimi, çevremi ve değerli dostlarımı yine spora borçluyum. Ayrıca, dünyada birçok ülkeyi spor sayesinde görme fırsatı yakaladım.

Sayın Aktaş, bu yıl 10. yapılan 5 Ocak Uluslararası Kurtuluş Yarı Maratonu’nda katılım ve organizasyonu nasıl buldunuz?

Organizasyon komitesi benimle birlikte Veli Ballı, Ahmet Altun gibi milli ve rekortmen sporcuları davet etti. Ne yazık ki bizleri tanıyan ve Adanalı olduğumu bilen yoktu. Bu durum beni üzdü, kendi memleketimde kendimi bir yabancı gibi hissettim. Bazı eksiklere rağmen yarışma organizasyonu iyi sayılır. 10 yıldır aksamadan yapılıyor. Yarışı bin 200 kişinin tamamlaması da maraton adına güzel bir olay. Kentin tanıtımı için de tarihi ve turistik mekanların önünden geçilmesi de doğru düşünce. Ayrıca Adana yarı maratonuna katılanların şehre ekonomik anlamda katkı sağladığını düşünüyorum Organizasyon daha yukarılara taşınabilir. Kenyalı, Etiyopya’lı atletlerin yanı sıra Avrupa ve Amerika kıtalarından da ünlü atletler gelmeli. Bir de benim ilgimi çeken, yarışın başladığı start verilen yerde ve yarışma güzergâhında vatandaşların yani seyircilerin olmadığını gözlemledim. Adanalılar yani hemşerilerim, yarışın başlangıcından bitimine kadar güzergahta yer almalı ve koşanları alkışlayarak onlara destek vermeli çünkü koşanların bu moral desteğine ihtiyacı bulunmaktadır. Dilerim, her yıl üzerine koyarak ve para ödülünü artırarak, daha geniş katılımlı maraton olur.

Türk atletizmi ne durumda,  devşirme sporcuların milli takıma alınmalarını doğru buluyor musun? Ne gibi önerilerin var?

İlk olarak devşirme sporcuların Atletizmde vatandaş yapılarak Türkiye adına yarışmaları benim en başarılı olduğum dönemde 1997 yılında başladı ve bu durum mesafelerde ve diğer branşlarda yaşandı. Bu dönemde bende dahil diğer arkadaşlarımız sponsorlarımızdan ve kulüplerimizden olduk, tüm imkanlar yabancı sporculara sağlanıyordu ve çoğu yetenekli sporcu arkadaşlarım sporu bırakmak zorunda kaldı. Yabancı sporculara sağlanan olanaklar günümüzde Türk sporcularına da sağlanıyor. Ben Atlanta ve Sidney olimpiyatlarına kamp yapmadan gittim. Şimdi ki Türk sporcular belirli bir maaş alıyor, beslenme, sağlık, kamp ve diğer gereksinimleri karşılanıyor. Yabancı sporcuların Türk vatandaşı yapılarak ülkemiz adına yarışmalara katılması derinlemesine bir tartışma konusudur. Bu nedenle ülkemize ve Türk sporuna neler kazandırdığı incelenmelidir. Öncelikle genç nüfusa sahibiz, çok yetenekli çocuklarımız ve gençlerimiz var. Bu potansiyel doğru bir planlama ve çalışma ile ortaya çıkarılıp geliştirilirse büyük başarılar elde edileceğini ve yabancı sporculara gereksinim duyulmayacağını düşünmekteyim. Antrenörlerin son gelişmelere uygun olarak ve geleceğe yönelik planlama konusunda etkili ve verimli eğitimler almaları sağlanmalıdır. Sporcuların deneyimli antrenörlerle çalışmaları halinde çok önemli başarılar elde edeceklerine inanıyorum.

Profesyonel futbolda faaliyet gösteren ve büyük bütçeleri bulunan kulüplerin atletizmde faaliyet göstermelerini gerekmez mi? Profesyonel futbolda faaliyet gösteren tüm kulüplere ve yerel yönetimlere atletizm branşını kurma zorunluluğu getirilmeli. Ayrıca, olanakları iyi olan tüm belediyelerin spor kulübü kurarak başta atletizm olmak üzere diğer branşlarda da faaliyet göstermeleri gerekir. Bunların yanı sıra eski milli, şampiyon ve rekortmen sporculardan antrenör ve yönetici olarak yararlanmanın büyük faydası olur. Çocuklar kendilerine antrenör ve yönetici olarak görev yapan eski milli, şampiyon ve rekortmen sporcuları rol model alırlar. Her şeyden önemlisi liyakat ön planda tutularak, etkili ve verimli bir planlama ile geleceğe yönelik yatırım yapılmalıdır.

Özellikle belirtmek istiyorum, Adana’da çok yetenekli gençlerimiz, çocuklarımız bulunmakta ve Adana sporcu potansiyelinin yoğun olduğu iller arasında yer almaktadır. Bu nedenle bu potansiyel doğru bir plan ve programla üst düzeye yani milli takım düzeyine taşınmalıdır. Ayrıca Adana’da spor kültürünün geliştirilmesi için çeşitli projeler yapılmalıdır.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor