JAKARANDA TÜTSÜLÜ EKMEK İSTER MİSİNİZ?

Eski ustalar rastgele odun, sıradan kömür kullanmazlardı. Ekmeğin odunu başka, kadayıfı odunu başka olurdu. Tandırlarda ise en uygun yakacak pinar çalısıydı. Daha çok  Karaisalı eşiklerinden kesilen bu dikenli çalı eşeğin sırtına yığılır, Adana sokaklarında satılırdı. Yeşil olmasına rağmen dilleri metrelerce uzanan alevle çıtır çıtır yanarak tandırı çok güzel ısıtırdı.

Kömür de benzer şekilde sınıflanırdı. Kebap ve döner için 3-4 santim kalınlığında dallardan yapılmış 8-10 santim uzunluğunda düzgün silindirik çelik kömürü olmazsa olmazdı.

Meşe, dut, çam, çınar, narenciye dışında bir de hızardan çıkan tomruk kapakları en çok kullanılan yakıtlardı. Şimdilerde yepyeni bir yakıtımız daha oldu: Jakaranda odunu…

Adana bulvarlarını Jakarandayla süslemeyi 20 yıl kadar önce Aytaç Durak başlatmıştı. Öncesinde sadece iki büyük ağacımız vardı. Biri belediye binasının arkasında, diğeri de Atatürk Parkının Kuzey sınırının doğu yanında. İkisi de gözden uzak, gönülden ırak olduğundan pek dikkat çekmiyordu.

Bulvarlara dikildiğinde de pek bir şeye bezetilememişti. Ne zaman ki yapraklar patlarken laciverte çalan çiçek öbekleri yüzünü gösterdi, hepimiz hayranlığımızı kocaman bir “Abbovvv” ile ifade ettik. Çiçekleri uzun ömürlü. İki ay kadar kaldıktan sonra kayboluyor fakat zümrüt yeşili zarif yaprakların güzelliği ve yoğunlaşmış gölgeleri gönüllere ferahlık veriyordu. Süphanallah!.. Bir de baktık ki yaz ortasında bir kere daha çiçeklenmiş. Bu kez de iki ay kadar kaldı zarif çiçek öbekleri. Anladık ki, yılda iki kez çiçeklenen bir nimetmiş jakaranda. 35 yıl önce Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde görüp sevmiştim. Sonradan öğrendim, sırf jakarandayı görmek için dünyanın bir çok yerinden en az iki milyon turist geliyormuş buraya. 

ÜZÜLEREK SEVİNDİM

Ben görmedim. Değerli okurlarım tanık olunca elektronik posta ve telefonla arayıp “Jakarandaları öldürüyorlar. Dal-budak bırakmaksızın budanınca bu yaz ne çiçek göreceğiz ne de gölgesinden yararlanabileceğiz” dediler. Üzüldüm. Şu işe bakınız ki, daha ağız tadıyla üzülmemişken bu kez de sevindim. Adanalı elindeki değerin farkındaydı ve zarar gördüğünü düşündüğü anda tepkisini gösteriyordu.  Demek ki bundan böyle mantıksızlıklara karşı giderek artan dirençle karşılaşacaktık. Şu da var, çınarların başına da aynı zulüm uygulanmış.

Okuduk; jakarandaların budanması gerekirmiş gerekmesine ama tomruk tepesindeki taç bölümüne kadar gelinmesi normal değilmiş. Ana gövdeyi yukarı taşıyacak esas dal korunarak diğerlerindeki kurular, hasta olduğu düşünülenler ve birbirini kapatanlar kesilirmiş. Bir de, gövde uzantısıyla 45 dereceden fazla açı yapan dalların dipten kesilmeliymiş. Nedeni, gevrek yapısı. Açı daha büyük olur da dal aşağı sarkarsa rüzgarda kırılıp sorun yaratabilirmiş.

Beni arayan duyarlı hemşerilerimizden ikisi ana gövdenin başına kadar çırılçıplak edilen ağaç dallarının fırınlara satıldığını ve bu yüzden böyle “vicdansızca” budamanın para kazanmak olduğunu düşünmüş.  Belki öyle, belki değil… Bize yine de sormak düşer: Jakaranda tütsülü ekmek sever miydiniz?

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor