5’İNCİ ONUR YILINA GİRERKEN KADIN GÖZÜYLE CUMHURİYET

“Teşrin-i evvel” ya da “Birinci Teşrin” derlerdi eskiden. 10 Ocak 1945 tarihinde yürürlüğe giren yasa ile adı Ekim oldu. Konumuz Ekim; sırası gelmişken, aynı yasa ile değişen diğer ay isimlerini de sunalım:
Teşrin-i sani ya da İkinci Teşrin: KASIM oldu.
Kânun-u evvel ya da Birinci Kânun: ARALIK
Kânun-u sani ya da İkinci Kânun: OCAK…
Cumhuriyetimiz dört yaşını doldurmuş, beşinci yaşına giriyor. 28 Teşrin-i evvel 1928 tarihli Yeni Adana Gazetesinin Baş Yazısının altındaki imza Müfide Aysel. Kadın Gözüyle ve tüm içtenliğiyle duygularını dile getirmiş. Şöyle demiş Müfide Hanım:
“29 Teşrin-i evvel
Büyük Gazi’nin büyük milleti, büyük bayramına bugün kavuştu. Türk Tarihi bunu kaydederken kalemi sevgi, mürekkebi hürmet, kağıdı zaferden olacak.
Uçurumlar dolusu felaketi, memleketler dolusu esareti “dün”lerin karanlığına gömen bugün ne mukaddes (kutlu) ve ne mesut (mutlu).
Çıplak ayaklarında dikenlerin yarası kanaya kanaya, etekleri kayalara takıla takıla, uçurumların karanlıklarına doğru sürüklenen millete Gazi, “Türksün ve aşamaya layıksın” diye seslendi. Türk bu sesi ta içinden duydu; çünkü müncisi (kurtarıcısı) kendi içide doğmuş, yine kendi arasında yetişmişti. Türk’e ta ruhundan seslenen bu hitabe (sesleniş), senelerden beri hanedan belasının elinde bir oyuncak gibi hırpalanan, unutulmuş bir hak gibi yenen ve emilen millete benliğini hatırlattı. Yanan, tutuşan, sızlayan benliğini… Bu imanlı sarılıştan sonra millet yan bakanları tutuşmuş gözleriyle süzdü, vatanı alevlenen bir harabeye döndürmeye çalışanların kalbini sızlata sızlata hücuma karar verdi.
Artık şuurlu (bilinçli) kavga başladı.Kanın alevi söndürerek aktığı,ateşin akan her şeyi kurutarak yaktığı bir harpti bu. Büyük Gazi hudutları delen, maniaları (engelleri) oyan ve felaketleri deviren işaretiyle kazanılan zaferleri inkılaba (devrime) ulaştırdı.
Sonra, önündeki karakaplı kitabın sayfalarını çevirip duran ihtiyar tarihin elinden, milletin mukadderatını simsiyah çizgilerle yazan ucu eğri kalemi ve meşum (uğursuz) mürekkebi çekti, fırlattı, inkılabın çarkında parlatılan kalemi parmakları arasına sıkıştırdı ve 29 Teşrin-i evvel güneşinin ışıklarını mğrekkep gibi kullanmasını emrederek Türkün hakiki kurtuluş gününü kaydettirdi.
Türk, kendini ölüme mahkum gören bütün dünyaya haber verdi ki yaşıyor, toprağının, hakkının ve isminin sahibidir. Yalnız bir şeyin önünde eğilir: Bayrağının…
Medenidir, kendini idare etmeye muktedirdir (üce sahiptir), her şeyde rey ve fikri vardır… Vatanının teöellerinde Gazinin dehası ve çelik bileği işledi.
Hakiki nuru her şeyden evvel kendisine ve daha sonra bütün dünyaya tanıtan cumhuriyetimizi bize Gazi verdi. Onun bu vergisine karşı hiçbir şeyimiz yok, kalp dolusu hürmet, gönül dolusu sevgi ve memleket dolusu sevincimiz var bizim.
29 Teşrin-i evvel Cumhuriyet Bayramı… Biz bugünü tes’id ederken (kutlarken) çiçeksiz ve demetsiz kucaklarımızın fakirliğini sevinçten kalbimiz ve tebessümden (gülümseyişten) dudaklarımızla zenginleştiriyoruz. Bu günü bize Gazi verdi ve biz onu sevgilerimizle, hürmetlerimizle, tebriklerimizle süsledik,çiçekledik, Gaziye hediye ediyoruz.”

