EŞEK KATARI VE DE ZERZEVATA ÇÖZÜM
79 vilayetimizde yaşayanlar fani, yani ölümlü olduklarından, koca ülkede sadece ikisinde, İstanbul ve Ankara’da zerzevat için tanzim satışı başlatıldı. Televizyon kanallarını geziyorum, duyduklarıma bakınız: “Markette zam, yatişti tanzim, nizami intizam, kuyruk muazzam…”
Durup dururken gündeme yeni bir konu dütüğünde veya özellikle düşürüldüğünde, bilmem neden, aklıma hemen çocukluğumun Adana’sı gelir… Bu defa da öyle oldu. Çocukluğumuzda suya atlarken yaptığımız gibi “Delloooh!..” deyip dalmışım anılar denizine. Gözümde-kulağımda zerzevat ve zerzevata muazzam tanzim var ya, ben de o yöne doğru kulaç atarken, atarken, 60-65 yıl önnceki Yüksekdolap Mahallesi’ndeki sokağımıza ulaştım. Adana’daki, istisnasız, her evin olduğu gibi, bizimde geniş sayılabilecek avlumuz vardı. Yediveren koruk asmamız, turuncumuz, doğduğum gün dikilmiş yakışıklı çam ağacımız, zeytinimiz, güklere dek fışkırmış gelinduvağımızla göze çarpardı. Mart başından Kasım sonuna dek şıkıdım gibi (Adanaca, “dolu dolu” anlamındadır) mis kokulu çiçek veren beyazımsı sarımtırak cins gülümüz dillere destandı. O gülü senelerdir ararım da bulamam.
Turşu, reçel, kışlık sebze hazırlığı dışında siptilli’ye nadiren giderdik. Siptilli, sebze-meyve pazarımızın namıydı. Büyüklerimiz nadiren “Bazar” der, genelde Siptilli’yi yeğ tutardı. Meyvemizi, sebzemizi tablacılardan alırdı annem. Her gün, sabahın erkek satinden tutun, neredeyse öğleye kadar peş peşe tablacı geçerdi sokağımızdan. Genelde, ufak-tefek farklılıklarla, hepsinin ilk çağrısı şöyle olurdu: “Balcan, banadura, patatis vaaar!.. Tereee, tuuurp, ye’eşilliiiiyk!..” “Yeşillik” sözcüğünü uzatırken, tamamına yakını, yanılmıyorsam, bunu segah makamında terennüm ederdi.
Tablacının kira derdi yok, elektrik masrafı yok, adam çalıştırmaz, petrol yakmaz, vergi zaten hak getire. Tek masrafı çabuk eskiyen papuçlar. Onun da birim maliyete etkisi ne olur ki… Zaten tek aracıdan alırlar; yani ilk maliyeti de düşük. Bu eski uygulamayı günümüze taşırsak en yararlı çözüm olur diye düşündüm. Sevindim. Tam önereceğim, moral bozucu gerçek geldi aklıma, üzüldüm. Hani, Hüseyin Sözlü Başkanımız dikine dikine inatla kenti dikine büyütme kararı almıştı ya, ne oldu, birim alana düşen insan sayısı kat be kat artınca yollar geçilmez, araç sürülmez, yaya yürümez hale geldi. Sırf bu yüzden, aynı zamanda istihdam kapısı olabilecek tablalı çözüm seçeneğim toz-duman dağıldı.
Durmadım; sorunu yine de geleneksel yolla nasıl çözeriz diye düşündüm ve kesin çözümü buldum: Eşek!.. Çünkü eskiden sadece tablada değil, eşek sırtında da zerzevat satılırdı. Eşek, günümüz trafiğiyle tepişebilecek en uygun vasıta. Kaldırıma da çıkar, kum yığınından da geçer, ama geçer. Şimdi sorarsınız: “Hayvanın iki tarafına yük koyunca sıkışmaz mı? ” Onu da düşündüm; peşpeşe üç dört eşekten bir katar yapılırsa, sadece sırtına gelecek yükle türlü-çeşit meyve-zebze rahatça gezdirilir.
Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama, bana doğal, ekonomik ve hatta tarıma destek olarak geldi. Gübresi de var ya hani!..