5 OCAK, YOKLUK VE YOKSULLUKTA MUCİZELERLE YAZILMIŞ DESTANDIR

16 – 21 Aralık ta gelen Fransız İşgalciler başlangıçta iyilik meleği gibi göründüler. “Hasta ve bitap düşmüş, güçsüz, dermansız Osmanlı’nın ihmal ettiği Adana Bölgesi Halkına para-pul, teknolojik imkanlar getirecekler, herkesin refah ve huzur içinde yaşayacağını” müjdelemişlerdi. Ne var ki, Adana’da aklı başında, umur görmüş kanaat önderleri de vardı. Bunlar gelenlerin gerçek niyetini en başında anlamışlar ve Hakları Koruma Derneği’ni (Müdafaa-i Hukuk) kurmuşlardı bile. Bir yandan da Ulusal Güçler (Kuvva-yi Milliye) tarafına geçmişlerdi.
Fransızlar, bir yandan Ermeni, öte yandan Senegalli Müslüman askerlerle kadrolarını güçlendirmeyi sürdürürken, kentte uygulamaya başladıkları baskıyı giderek arttırıyor, uyduruk nedenlerle, sahte delillerle dili uzun, sözü dinlenir Türkleri tutukluyorlardı. Bunun üzerine mücadeleci Adanalılar çalışmalarını Niğde ve Karaisalı’da sürdürmeye başladılar.
1919 yılı şiddetli baskı, tutuklama, işkence, tehdit ve cinayetlerle tamamlanırken Türkler de o çok zorlu koşullar altında hazırlıklarını yapmayı sürdürmüşler, kara barutlu dolma tüfek, nacak, kılıç, tırmık, ellerine ne geçtiyse, silah diye toplamışlardı. Atatürk’ün Erzurum ve Sivas Kongreleri Anadolu’nun her yanında olduğu gibi bölgemizde de heyecan uyandırmış, ümit ışığını parlatmıştı. Adanalı mücahitlerden bir grup Sivas’ta Atatürk’le görüştükten sonra karşı harekatı gözle görülür biçimde başlattılar. İşgalciler tedirgin oldukça, günlük kararlarla, sıkıyönetimle, mantık dışı yasaklarla ve göstermelik işkencelerle otoriteyi korumak istiyorlardı. Fransız komutanlarından biri geliyor, diğeri gidiyor ve ne pahasına olursa olsun Adana’da otoritenin tam anlamı ile kurulması için bazen güler yüz, bazen şiddet siyasetinin sürdürülmesi ilkesini destekliyorlardı.
KARŞI MÜCADELE BAŞLIYOR
1920 yılına gelindiğinde Adana’da eli silah tutan nüfusun bir kısmı hapishanede, geriye kalanı de dağlarda kurulmakta olan çete saflarında idiler. Kentteki Türkler çoğunlukla kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve sakatlardan oluşuyordu. Bir miktar da işbirlikçi vardı gayet tabii.
Mustafa Kemal’den 16 Mart 1920 günü gelen emirle yepyeni bir yol haritası çizilmişti. Ana ilke, öncelikle işgalcilerin demiryolu ulaşımını yok etmekti.
19 Mart’ta Koçak Köprüsü havaya uçurularak Demiryolu bağlantısı yok edildi… 24 Mart’ta Cevizli Karakolu ele geçirildi. 28 Mart’ta Karanfil Dağı aşılarak Karaisalı’nın Fransızlara ait Yeniköy ve Sofulu karakolları kurtarıldı. 31 Mart günü Çamalan Karakolu basıldı. Kısa sürede düşürüldü.
1 Nisan’da Kuvvetlerimiz süratle Kadirhan Karakolunu havaya uçurdu.Aynı gün, Milli Kuvvetlerimiz Karaisalı’ya girdi. 2 Nisan gecesi Yaramış Köprüsü de havaya uçuruldu. . Aynı gece, Milli Kuvvetlerimiz Hacıkırı Karakolunu kuşattı. Aynı zamanda harekete geçmiş olan Hacı Osman, köylülerin desteği ve birkaç çete ile Bucak ve Durak istasyonlarını işgal etti. 6 Nisan günü Hacıkırı da geri alındı. Aynı gün Kuşçular Karakolu da ele geçirildi ve ertesi gün, 7 Nisan’da, Kelebek işgal edildi.
Artık Belemedik ve Pozantı dışında hiçbir yer kalmamıştı. Kuvvetlerimiz iyice moral bulmuş, daha da önemlisi, köylümüz, teknolojik üstünlüğüne rağmen Fransızlar’ın perişan edilebildiğini görmüştü.
8 Nisan’da Belemedik kuşatıldı. 10 Nisan sabahı bir genel hücum yapıldı ve bu önemli bucağımızda da şanlı bayrağımız dalgalanmaya başladı. Ganimet olarak ta, içi güzelce doldurulmuş barut deposu, dinamit deposu, 70 çuval un ve arpa, 6 otomatik tüfek, çok sayıda telefon makineleri, olağanüstü ikmal edilmiş zengin bir ecza deposu ile tıbbi aletler ve bunların dışında, 3 lokomotif ile 30 vagon ele geçirildi. Savaşın sürdürülmesinde yaşamsal önemi vardı bu ganimetin.
Fransız esirler arasında bir de kadın vardı. Bu, Binbaşı Menil’in eşi, hastabakıcı Bayan Menil idi.
Artık sıra Pozantı’daki Tabur Karargahının düşürülmesine gelmişti. Kuşatma gerçekleştirildi. Tarsus Şosesi tamamen Türklerin kontrolü altında iken, demiryolu da, kullanılamıyordu. Önemli köprüler atılmış olduğundan tren seferine imkan kalmamıştı. Fransızlar 11 Nisan sabahı Kavaklıhan’a saldırdılar. Amaçları Pozantı ile ulaşımı yeniden sağlamaktı. “O saniye, bu saniyedir” diyen mücahitlerimiz bir anda ateş açınca Fransızlar şaşkına döndü. Saldırgan askerler panik içinde kaçışmaya başladı.
Şaşkın düşman tam birbuçuk ay süren hazırlıklardan sonra 18 Mayıs günü bir tümen piyade, dört batarya top, üç tank ve iki zırhlı araçla tekrar yüklendi. Yine Kavaklıhan’da iki günlük kanlı savaşın sonunda düşman bir kez daha bozguna uğrayıp çekildi.
KARBOĞAZI ZAFERİ
25 Mayıs Salı ögleye doğru Adana’dan kaldırılan uçak, Pozantı tabur Komutanlığı’na bir paket bırakarak döndü. Paketin Karargahtan gelen mektup olduğu kesindi. Binbaşı Menil, denilebilir ki, 23 Mart’tan bu yana, iki aydır mahsur kalmıştı ve geçmişi parlak bir asker olarak ta artık “Ne olursa olsun!” düşüncesindeydi… Nitekim uçaktan atılan paketten çıkan mektupta “Başının çaresine bak, bizden destek gelemiyor” yazılıydı. Fransızlar o gece Karboğazı yolu ile Mersin’e kadar gitmek üzere sessizce yola çıktılar. Yılan Ovası’nda dinlenirken 44 mücahidimiz koca taburu esir aldı.
Bu, Fransızlara “Aman” dedirten bir olaydı ve dize gelip 20 günlük ateşkes anlaşması yaptılar. Anlaşma, Ankara Hükümetinin uluslar arası arenalarda tanınması anlamına geldiği için çok, ama pek çok önemliydi.
KAÇ-KAÇ FACİASI
Ateşkesten hemen sonra Adana’ya getirdikleri ve sayıları 100 bini bulan Ermenilerden destek istediler. Ermeniler “Destur verin, Müslümanları keselim, sonradan da sayım yaptırıp bizim fazla olduğumuzu ispat ederek Ermenistan devletini kuralım” diyordu. Fransa ise bu çözümü “Göz yummak” biçimnde değerlenir korkusuyla farklı bir anlaşma yaptı. Ermenilerin toplu katliam yapacağı haberi yayıldı. Fransızlar sadece güney yolunu açık tutacak biçimde hazırlandılar. Plana göre, Adanalılar Güney’deki boş arazilere gittiğinde Ermeniler tarafından imha edilecek ve Fransız da “Suçuk yok, Ermeniler yaptı” diyecekti. 10 Temmuz sabahı her taraftan ateş sesleri geldi. Yukarıda da Fransız uçakları bombalar atıyordu. Adanalı Müslümanlar katliam günü geldi diyerek güneye doğru kaçmaya başladılar. Ne var ki, Akkapı denilen yere geldiklerinde Şeyh Cemil’in siahlı adamları karşıladı. Su, ayran ve yiyecek dağıtıldı, dinlenecek yer gösterildi. Bu arada Ermenilerin geçişine izin verilmedi. Akkapı, ismini bu kurtuluş olayından dolayı almıştır.
Kaç-Kaç, dağlardaki çetelerin işine geldi. Aile fertlerinin terk ettiği Adana’ya çok daha rahat saldırabilirlerdi. Nitekim öyle yaptılar. Düşmanlar iyiden iyiye moral çöküntüsü altındaydı. 1921de, üstünlüğümüz iyice belirginleşmişti. 20 Ekim 1921Ankara antlaşması ile Kurtuluş anlaşmasını imzalamıştı. Fransız askerler 1 Aralık’ta başlayıp 20 Aralık’ta tamamen çekilmiş olacaklardı. Fransa bir filo uçak, çeşitli silah, taşıt, mühimmat ve gıda maddelerini bırakıyordu. Protokol icabı karşılıklı ziyafet programlarına bir jest olarak son Fransız subaylarının 4 akşamı ayrılmaları üzerine 5 Ocak Kurtuluş Günü olarak kabullenildi.
MUCİZELERİN ÖZETİ: 5 Ocak 1928 Günlü yeni Adana Gazetesi… Mucizelerdeki gizemi özetleyen manşeti okuyalım: Bugün, Toroslarda yalın ayak, aç ve çıplak dolaşarak düşmanla mücadele iden Adanalıların Kurtuluş Günüdür. “Yeni Adana” asil hemşehrilerinin bu gününü hürmet ve minnetle tebrik eylerken bu günü elde etmek için canını feda iden şehidlere de mağfiret diler.

TABURU 40 YİĞİTE ESİR OLDU: Fransızları “Verdün Kahramanı” larak bidikleri ünlü Komutan Binbaşı Mesnil (Menil) kuşatıldıktan haftalar sonra Pozantı’daki taburuyla Karboğazı üzerinden Mersin’e gitmeye karar vermiş ve “Yaralılarımızı şefkatinize emanet ediyorum” notunu bırakıp ayrılmıştı. Yaklaşık 850 kişilik tam donanımlı taburunu 40 yiğidimiz Yılan Ovası denilen yerde sıkıştırıp esir aldı. Fotoğraf, Mesnil ve eşini Pozantı’daki evlerinin önünde gösteriyor.

İLK TÖREN 5 OCAK 1922’DE: Onbinler Vilayet ve çevresini hıncahınç doldurmuş, bir yandan Büyüksaat ile Ulucami Minaresi arasına gerilen iple dalgalandırılan büyük bayrağımıza bakıp ağlıyor, bir yandan da Vilayet gönderine çekilmekte olan nazlı bayrağımızı alkışlıyordu. Aynı dakikalarda, onbinler, ilk 5 Ocak bayramının kutlanacağı, bugün İmam Hatip Okulunun bulunduğu alana (fotoğraf akın erkeğiyle kadınıyla, yaşlısıyla genciyle akın ediyordu.
