ÜLKEMİZDE VE DÜNYADA KADINA BAKIŞ VE KADIN DÜNYASI-1

İnsanlık tarihi üzerinde gerçekten kadın duruşunun zor bir geçmişi var. Şu günlerde kadın cinayetlerinin arttığını, cinsel istismarların normalleşme gayretini, zorla veya isteğe bağlı bu eylemin sadece kadın üzerinden acımasızca değerlendirildiğini hepimiz yakından ya da uzaktan gözlemliyoruz.

Kime sorarsak soralım içinde bulunduğumuz durumdan memnun değiliz.

Herkesin kendi eleştirileri, yakınmaları var.

Gerçek şu ki ne kadar kendimizden sıyırsak da aslında toplum biziz, toplum dediğimiz bizden ibaret.

Eğer içinde bulunduğumuz döngünün işleyişine tahammül edemiyorsak bu döngüyü kırmalıyız.

Bir şeyler yapmalıyız!..

Kadın nederi?

Kimdir?

Yaşamda, yaşamımızdaki yeri nedir?

Yerine göre, yere göğe konulamayan, yerine göre bir varlık olarak görülmeyen, varlık olarak görenlerin de bir meta gibsi algıladıkları k adının durumu, bin yıllardır bir insanlık sorunu olarak duruyor karşımızda.

Bir yanıyla erkeğin paradoksunu da ortaya koyuyor.

Erkek egemen toplumda, kadın: Eş, tapılan sevgili, yar, ana, hizmetçi ve giderek tümüyle nesnelleştirilen bir cinse dönüşüyor.

Nazım Hikmet’in “KADINLARIMIZ” şiirinin dizesindeki gibi, Soframızdaki yeri, öküzümüzden sonra gelen bir varlık olarak kadın, neredeyse tarih boyunca sadece, çocuklarına bakan ana, çamaşırı, bulaşığı, yemeği, temizliği ile evinin kadını, tarlada ırgat, YATAKDA AVRAT olarak değil, göçlerle oradan oraya savrulmuş toplulukların, savaşlarında acısını çekmiş, bedel ödemiş olan bir varlıktır kadın!…

Kadın hukuk içerisinde ancak, çocuklarıyla ve mülkiyetin korunması ile ilgili durumlarda yer buluyordu.

Erkek hem cins hem de erki elinde bulunduran güç olarak, kadını ÖTEKELEŞTİRME’yi kendi lehine kullandı.

Ama asıl sistemin mekanizmaları için kadın ucuz iş gücüydü.

İnsanlar; yarattıkları tanrılar adına ürettikleri dinin ve bu dinlerin yine kendi koydukları katı kurallarını, yasaklarını, ayıp ve günahlarını öne sürerek kadının özgürlüğünü elinden almışlardı…

Erkek egemen sistem, çok basit tekerlemelerle kadını dışlıyor, aşağılıyor ve onu bir kez daha eziyordu.

Buna göre sözler toplumlara göre değişesse de yaklaşım aynıydı; Kadın, “Saçı uzun aklı kısaydı-Kadın eksik etekti-Şeytan yılan kılığında Havaa Ana’yı, Havva Ana da şaytana uyup Adem’i kandırmıştı-Bu yüzden kadın şeytandı” ona gütvenilmezdi.

Bu yüzden de kadının toplumsal iş bölümü içindeki yeri, en pasif, etkisiz, tüm yetki ve karar mekanizmalarının dışında bir konumlanıştır, iradesi elinden alınmış, kısıtlanmıştır.

Kadına yönelik bu bakış, insanlık tarihinin 4 bin yıl öncesindeki MİTOSLARA dayanır. ATAERKİL yapılar, bu MİTOSLARDAN beslenerek kadını zincire vurur.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor