ADANA KADISI ÇEKİRGELERİ FETVASI İLE TEHDİT ETMİŞTİ

ÖNEMLİ NOT: Kaynağımız, 1730 yılına ait Mahkeme Sicil Kayıtlarından 48 numaralı defter. Defteri okuyup Çukurova, Adana Halkevi Kültür Dergisinin Mayıs-Haziran 1947 sayısında bize ulaşmasını sağlayan Müze Müdürü Merhum Naci Kum. O dönemin Türkçesiyle sadeleştirilmiş yazıdaki bazı sözcük ve terimleri bugünkü dille anlatmak için parantez içinde açıkladım.
2020 Senesindeki olaylar için “Şöyle felaket, böyle felaket” falan dedik ya, Adanamızın geçmişinde daha nice felaketler var. Selleri ve depremleri, kurak yılları dizi yazı olarak fotoğraf ve belgelerle sunmuştuk. Yangınlara da değineceğiz kısmetse…
Bugün konumuzu çekirgelere ayırdık. Sürüler halinde geldiklerinde boylarından boslarından, soylarından soplarından asla beklenmeyecek kadar büyük felakettirler. Binlerce dönüm yemyeşil tarlaya dadandıktan kısa bir süre sonra ne dal kalır yaprak. Geride görülen biraz çubuk, ve de yağız toprak…
Tarihe adını yazdırmış ünlü çekirge felaketi 1730 yılında çökmüş. Zaten eller yüreklerde… Tıpkı şimdi olduğu gibi o yıllarda da bekle babam bekle yağmur düşmez. Bir yıl, iki yıl, üç yıl… Derken, bir damla suya hasret toprağı güldürmese de tebessüm ettirecek kadar rahmet düşmüş. “Buna da şükür” deyip buğdayı, arpayı serpmişler, nohutu fasulyayı ekmişler ve her saat her dakika dua ile çıkacak mahsulü beklemişler…
O yıl haber almışlar ki bulut kümeleri şeklinde Adana ufuklarını her yönden sarmış çekirge sürüleri. Traktör daha doğmamış, tayyare akıllara düşmemiş ki ilaç-milaç baş edebilsinler… “Bre aman!.. Allah’ın birliğine yoktur güman… çekirgelerle halimiz yaman mı yaman” diyerek dövünmeye başlamışlar. Aksakallardan birkaçı bir araya gelip düşünmüşler, taşınmışlar, kavuk çıkarıp kaşınmışlar ve karar vermişler ki, tek çareleri var, işi Kadı Efendiye havale etmek. Zamanın Kadısı da Çevkanizade Hacı İbrahimzade . İlmi dededen, eli babadan almış, keskin mi keskin hoca diye nam salmış.
Kadı Efendi gelen başvuruyu hasıraltı edecek tiplerden değil ya; birkaç kez sakalını sıvazlayarak “Hımmm…” dedikten sonra, “Varın gidin işinize, vaziyet kare, ben düşüneyim bir çare” diyesiymiş. Millet merakta, duramıyor ayakta… Bellersiniz ki yüreklerini kurt geviyor, semadan bir ses “Siz yandınız” diyor… Bir yandan da “Yer-gök dua ile” demişler, Kadıdan ümit beklemişler…
Derken, akşam üstü bir de bakmışlar ki Kadı Efendi’nin Mübaşiri koca bir taşın üstüne çıkıp bağıraduruyormuş: Eyyy Ahali!.. Muhterem Kadı Efendi kapımıza yanaşan çekirge hayvanatına ferman yazmıştır. Siz de dinleyin!..” Mübaşir bu çağrıyı birkaç kez tekrarladıktan sonra başlamış okumaya…
(Bazı ifade ve sözcükler örnek olması amacıyla Osmanlıca olarak tutulmuş, ancak parantez içinde karşılıkları verilmiştir).
“Hükumetimizin makarrı (karar alabilen yer, merkez) olan Edene (Adana) Kazası civarında vaki nahiyelerden Dündarlı ve Karaisalı ve Canib-i şehir (kent yakınları) ve Yüreğir Kazaları ve nefs-i Edene havalesinde (çevresinde), Tarsus Kazası dahilinde (içinde) bu esnada zuhur eden (şimdilerde ortaya çıkan) konuşmaz hayvan nevinden (dilsiz hayvan cinsinden) olan çekirgeler size bildirilir ki: geçen senelerde yağmursuzluk sebebiyle zahir (tahıl) cinslerinin azlığından naşi (dolayı) Allahın kulları son derece ıstırap içinde iken bu eyyam da (bu günlerde de) sizlerin zuhurun (ortaya çıkmanız) Ümmed-i Muhammetin sözlerine güvenilir kimseleri Mahkeme-i Şer’iyyemiz (Din esasına göre işlem yapan mahkememiz) meclisinde şehadet yoluyla haber verdiler…”
Mübaşir burada biraz nefeslendikten sonra devam etmiş:
“Sizler ki, çekirge adlı hayvanlarsınız; benzeri ve eşi olmayan Ulu Tanrının kullarına bu mübarek senede, Hak’kın güzel nimeti ve vergisi olan zahire (tahıl) ve hububatın (taneli bitkilerin) yetişmek üzere olduğu şu sırada, hasıl olacak (yetişecek) ekinleri siz yeyip telef etmek üzere olacağınızı düşünerek adı geçen kazalara ve hükmümüz altındaki mahallelere girip yayılmamanız için (otlanmamanız için), kıyamet eteğine değin mucizeleri belli beyan olan Peygamberimiz, Evrenin gururu Muhammed Mustafa Hazretlerinin tertemiz şeriatları (dinsel koşullara uygun yöntemler) yüce ödevi sorumluluğunu taşıyor olmamızdan dolayı bu şeriat mahkemesi tarafından sizlere işbu şer’i müraselemiz (İslami esaslara uygun mektubumuz) yazılmış ve hademe-i şer’iden (mahkeme hizmetlilerinden) bu mektubu size getirecek mukayyit (Yazıcı) Abdullah Efendi sizlerin karşısında işbu müraseleyi okumak için irsal olunmuştur (gönderilmiştir).
TEHDİT VE TEMBİH
Gerektir ki, işbu müraselemiz vardığında, şer’i şerife (İslami kutsal emirlere) kemali itaat (eksiksiz itaat) ve inkıyat birle (boyun eğerek) taht-ı hükumetimiz olan mahallerden bir mahalle bir adım girip sarkıntılık yapmamanız için gereği gibi sizlere tembih ve tekit olunur (İdaremiz altında bulunan alanlardan birine, bir adım olsun girerek sarkıntılık yapmamanız için gereğine uygun olarak sizlere kuvvetle tembih olunur)”.
FETVA İŞE YARAMIŞ MI?
Elimizde başka hiçbir belge yok. Çekirgelerin bu fetva karşısında nasıl bir tutum sergilediklerini bilemiyoruz. Ancak, fetvada tarif edildiği şekliyle zaten dilsiz olan hayvanın Osmanlıcayı öğrenme şansı olmayacağına göre, fetvayı anlamamış olduğunu ve yapacağını yaptığını düşünüyoruz.

