Güçlü psikoloji ile mutlu bir hayat
RÖPORTAJ: YENER EKİNCİ
ADANA (BÖLGE) – Stres, kaygı, korku, endişe ve hastalık düşüncesi derken, psikolojimizi etkileyen faktörler günden güne hayatımızı çileye dönüştüren bir hal alıyor. Özel İstiklal Tıp Merkezi’nde görevli Uzman Psikolog Nida Boğa ile bir söyleşi gerçekleştirip, okuyunca kendinizi daha iyi anlayabileceğiniz bilgiler aldık.
Adanalılar genelde hangi şikayetle size geliyorlar?
Son dönemde, yaşadıkları çeşitli kaygılardan dolayı başvuranların sayısında ciddi bir artış gözlemliyoruz. İnsanlarımız, kaygı ve korku duygularını ayırt edemiyorlar. Çünkü bazen birbirine karışabiliyor. Ortada gerçek bir tehlike varsa ve bunun için endişe duyuyorsak, bunun adı korkudur. Kaygı ise gelecekle ilgili, daha olmamış ve tasarladığımız durumlardır. Toplumumuzda kaygıların başını ekonomik nedenler çekiyor. Geçim sıkıntısı, ‘çocukları kimseye muhtaç olmadan nasıl büyütürüm’ gibi sorunlar daha sıklıkta. Bunu, gençlerin sınav fobisi takip ediyor. Saydığım kaygıların hepsinin içinde, kendisinin veya bir yakınının Covid-19’a yakalanma gerilimi de var tabii.
Covid-19 demişken, hastalığa yakalanmama adına aldığı tedbirleri hastalık derecesine taşıyanlar var. Bu kişileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Maske, sosyal mesafe ve hijyen kurallarına çok önem verilirse, genelde olumsuz bir sonuçla karşılaşılmıyor. Virüs tehdidinden elbette korkmamız gerekiyor. Korkacağız ki daha dikkatli olacağız; ancak mesele hayattan kendini tamamen izole edecek bir duruma geldiyse, bu normal tedbir olmaktan çıkar ve ruhsal bir hastalık olarak kabul edilir. Bu kişilerin mutlaka bir uzmana başvurmaları gerekir.
Sizce, bir psikoloğa gitmeye neden ihtiyaç duymalıyız?
Bebeklikten itibaren hiçbir sorunla karşılaşmamış bir insan düşünebilir misiniz? Pek olası değildir. Kimilerimiz meselelerle nasıl başa çıkacağımızı öğreniriz. Hatta birçoğumuzun problemle karşılaştığında baş etme taktikleri vardır; ancak durum bunlarla baş edebilmekle bitmez.
O anki durum için geliştirdiğimiz baş etme taktiği, anlıktır. Geçmişte yaşanan travmaları, yanlış baş etme taktiklerini analiz etmediğimiz, başka bir deyişle bir uzman yardımı almadığımız zaman, meseleler giderek içinden çıkılmaz bir hal almaya başlayabilir. Bu noktada içe kapanma, öfke patlamaları, uykusuzluk, iştahsızlık veya iştahın artması gibi bazı sorunlar yaşanabilir. Günlük işlevleri yerine getirmekte bile sıkıntı yaşamaya başlayabiliriz. İçinden çıkılmaz bir hal alana kadar da psikoloğa başvurma gereği duymayız. Strese dayalı bazı sağlık problemleri ile de karşılaşabiliriz. Şeker hastalığı ve tansiyon gibi… Problemlerin baştan farkında olabilsek ve psikoloğa gitmekle ilgili önyargılardan arınabilsek, hayatımızda bir psikolog barındırmanın yanlış bir şey olmadığını ve en önemlisi “deli miyim ben?” gibi söylemlerden uzaklaşabilirsek, kendimiz için yararlı bir adım atmış olabiliriz. Yaşam kalitemizi arttırmak, gerekli istikrarı sağlamak, bir uzman görüşü almak, fikirleri paylaşmak, yaşamımızda bir eksi değil, artıdır. Nasıl ki grip olduğumuzda, başımız, boğazımız ağrıdığında doktora gidiyor, ilaçlarımızı alıyor, evde dinlenerek, sebze, meyve gibi direncimizi destekleyici besinler alarak iyileşme sürecine giriyorsak, psikologları da ruhumuzun hastalıklarını iyileştirmek için var olan insanlar olarak görmeliyiz. Gerekli tedavi sürecine girildiğinde, ruhsal olarak da iyileşme mümkündür.
Çağın en büyük psikolojik sorunlarından birinin de sevgisizlik olduğunu düşünenlerdenim. Birçok insan bu açlığını sosyal medyadan bastırmaya çalışıyor. Bu ne kadar güvenli?
Sevgisiz büyümüş çocuk, sevmek ve sevilmek ister ama bunları nasıl gerçekleştireceğini bilemez. Çünkü geçmiş yaşantısında ebeveynlerinden ve çevresindeki diğer insanlardan sevgiye dair hiçbir şey görmemiştir. Diğer insanlara güvenemez, onların sevgisinin gerçek olmadığı kanısına varabilir. Çevresindeki insanlara hep şüphe ile yaklaşabilir. Ebeveynleri tarafından sevgisiz ve değersizlik duyguları aşılanan çocuklar, yetişkinlik döneminde de aynı hisleri uyandırmasından endişe ettikleri için reddedilmekten ölesiye korkarlar ve bütün bu durumlara karşı fazla hassas davranırlar. Yeni bir ilişkiye başlamaktansa başlamamayı tercih edebilirler çünkü ilişkilerin güvenli ve devamlı olduğunu düşünmeyebilirler. Bu kişiler, duygularını ve kendilerini karşısındaki kişilere açmayabilirler. İnsanların kendilerine yaklaşmalarına pek izin vermeyebilirler. Kısacası karşısındaki insanlara duvar örebilirler. Artık genç nesil aile içinden ve arkadaşlarından tamamıyla kendisini soyutlamış, duygularını ve düşüncelerini sosyal ağlar aracılığıyla duyurmaya çalışmaktadırlar. İnsanlar arasındaki günlük gerçek sohbetler, tartışmalar bitme aşamasına gelmiş artık bunlar sosyal ağlar üzerinden kuruntular ve içten olmayan düşünceler üzerine yapılmaktadır. İnsan sosyal medya ortamında kendi benliğinin dışına çıkabiliyor ve orada başka bir kişiliğe bürünebiliyor. Bu da kişilik, davranış ve düşünce bozukluğunun ortaya çıkmasına sebep oluyor. Buradan yola çıkarak bağlantılı bir şekilde genç nesli farkında olmadan yalnızlığa itiyor ve depresyona girmesine neden oluyor. Sosyal medyada bir sürü arkadaşınız var ama bunlarla gerçek hayatta görüşmüyorsanız veya arkadaşsızsanız ve sosyal medyadan arkadaş edinmeye çalışıyor ve sosyal medyadan arkadaşlarınızla iletişiminizi sürdürmek için çabalıyorsanız, sırf takipçi kaybetmemek için insanları takip ediyorsanız bir şeyler ters gidiyor diyebiliriz. Bunun dışında sosyal medyadan takip edilen kişilerin hayatlarını merak etmek, sahte veya gerçek ulaşılamaz görünümde albenili gönderilerin akabinde kendi hayatlarıyla onların görünürdeki hayatlarını kıyas etmek de insanlarda mutsuzluğa ve depresyona sebebiyet verebilmektedir. Birçok insan instagramda gördüğü aşırı güzel görünümde kusursuz fizikte kadınları gerçekte var zannediyor ve kendi bedenlerine bakıp kendilerini onlarla kıyas ediyor ve mutsuz oluyor. İnstagram profesyonel anlamda da kullanılan bir platform olduğu için insanlar orda blogger olmak için de paylaşım yapıyorlar ve görünürde fiziksel yönden kusursuz olmak için filtre, photoshop kullanıyorlar. İnstagram’da gördüğümüz o harika görselleri neden gerçek hayatta bu kadar sık görmüyoruz, hiç düşündünüz mü? Çünkü gerçek hayatta böyle bir şey yok. Birçok insan hayal ettiği hayatı birilerinin yaşadığını zannediyor ve onlar gibi tatil beldelerinde lüks mekanlarda veya onlar gibi görünüşlere sahip olmaya çalışıyor üstelik bunu sadece daha değerli hissedebilmek adına yapıyor ama bu durumlar insanlar üzerinde yetersizlik, değersizlik ve yalnızlık duygularını daha da körüklüyor ve kimsenin kimseyi gerçekten sevmediği insanların birbirine haset ettiği ve dedikoduların yaygınlaştığı bir sosyal yapıya doğru ilerliyoruz. Bunların önüne geçebilmek adına sosyal medya kullanımını sınırlamanın doğru olacağı ve bize katkı sağlamayan bizi olumsuz duygulara sevk eden hesapları takip etmekten vazgeçmemiz gerektiği düşüncesindeyim.
Psikolojik hastalıkların fiziksel belirtileri nelerdir?
Depresyon
Depresyon, dünyada en sık görülen psikolojik rahatsızlıkların başında geliyor. Kadınlarda görülme oranı yüzde 11 iken erkeklerde ise bu oran yüzde 5. Depresyonun en önemli belirtisi isteksizlik… Hiçbir şeye karşı heyecan duymamak, ilgi kaybı yaşamak depresyonun en önemli belirtisidir diyebiliriz. Uyku sorununa, iştahsızlığa, olumsuz düşüncelere ve konsantrasyon bozukluğuna sebep olur.
Bipolar
Bipolar bozukluğun bir diğer adı da manik depresyondur. Bipolardan müstarip olan kişiler sürekli manik ve depresif dönemlerden geçer. Hem psikoterapiyle hem de ilaçla tedavil edilir. Erken teşhis ve terapi sayesinde bu hastalığı kontrol altında tutmak mümkündür. Manik dönemde büyük bir coşku yaşayan, çok fazla para tüketen, büyük bir enerji patlaması yaşayan bireyler, depresif olduğunda ise manik dönemin tam aksine kendilerini aşırı bitkin ve mutsuz hisseder.
Anksiyete
Anksiyete bozukluğu genellikle kadınlarda görülüyor. Kadınlarda görülme oranı yüzde 22, erkeklerde bu oran yüzde 9. Kaygılı olma halini anlatan bu bozukluk yüzünden kişiler sürekli tetikte olur, vücutları çok fazla adrenalin salgılar. En önemli belirtileri kalp çarpıntısı, baş dönmesi ve boğulma korkusudur. Panik ataklar tarafından tetiklenebilir ya da bir sebep olmadan da çıkabilir.
Borderline
Borderline, yani sınırda kişilik bozukluğuna sahip bireylerde uyuşturucu kullanımı sık görülür. En önemli belirtileri yalnız kalma korkusu, yüzeysel iletişimler, depresyon ve yabancılaşmadır. Hastaların geçmişinde genellikle duygusal ihmal ya da tecavüz gibi sarsıcı ihmal vakaları bulunur. Kendilerine zarar verme riskleri, diğer psikolojik rahatsızlıklara göre daha fazladır.
Obsesif kompülsif bozukluk
Obsesif kompülsif bozukluğu ‘takıntı hastalığı’ olarak özetleyebiliriz. Obsesif kompülsiften müstarip bireylerde belli düşünceler, fikirler sürekli tekrar eder, akıllarından sürekli aynı sorular geçer. Örneğin adımlarını sayarlar, aynı kelimeleri sıklıkla tekrar ederler, kapıyı kilitleyip kilitlemediklerini pek çok kontrol ederler. Hastalar, takıntılarının farkındadırlar ancak bu tekrarlara karşı koymayı başaramazlar. Önlemi alınmadığı takdirde kişilerin sosyal ilişkilerinin önemli ölçüde zarar görmesine yol açar.
Tükenmişlik sendromu
Tükenmişlik sendromu son yıllarda pek çok oyuncu sayesinde sıklıkla karşımıza çıkıyor. Sürekli stres altında olan, uykusuzluk çeken, korkularını bastıramayan kişilerde ortaya çıkar. Kişiler stresle başa çıkamadığı için kendilerini tükenmiş hisseder. Dünyanın her geçen gün çok daha kalabalıklaşması, her alanda rekabetin artması stres seviyesinin artmasına neden oluyor. Bu da, tükenmişlik sendromunu ‘popüler’ bir hastalık haline getiriyor. Hastalığa yönelik terapi çoğunlukla birkaç hafta sürer. Ancak ağır durumlarda bu terapi süreci birkaç yıla kadar uzayabilir.