KÜRESELLEŞME

Şu anda insanlık tarihinin belki de en derin ve kapsamlı değişim süreçlerinden birini yaşıyoruz. Küreselleşme süreci ve eş zamanlı olarak gündeme gelen dijital devrim görkemli bir dönüşüme yol açtı. Bunu anlamak için uzağı görmeye, vizyon sahibi olmaya gerek yok, gerçekleri hatırlamak yeterli.
Küreselleşme sürecinin hızlandığı son çeyrek yüzyılda dünya ekonomisinin büyüklüğü dörde katlandı, mutlak yoksulluk sınırının altında yaşayan insanların dünya nüfusuna oranı yüzde 37’den yüzde 9’a düştü.
Tarihte ilk kez dünyadaki insanların çoğu kentlerde yaşıyor, neredeyse herkes mobil telafonlarla konuşuyor, birbirlerine mesaj gönderiyor, ses ve görüntü paylaşıyor. Siyasetçiler bazen en önemli mesajlarını twitter hesabından duyuruyor kamuoyuna.
Sosyal medyanın etkisiyle ilgili çarpıcı bir örnek yakın zamanda ülkemizde yaşandı; Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz gecesi askeri (Fetullahçı) darbe tehdidini savuşturmak için, kullanıcı sayısı 1.9 milyara yaklaşan facebook’un facetime olanağını kullanarak halkı sokağa çıkmaya çağırdı. Bu çağrı olayların seyrini etkiledi.
Son çeyrek yüzyılda küreselleşmenin yol açtığı gelişmeler ve iletişim devriminin getirdiği bilgi ve enformasyon patlaması, insanlığı farklı bir noktaya taşıdı, bu olanaklardan yararlanan insanların özgüveni arttı sorgulama yeteneği ve başkalarını etkileme hevesleri arttı.
Ancak bu büyük dönüşüm ciddi sorunlara ve tehlikeli gelişmelere de yol açtı. Küresel yaşam geniş kitlelerin hatta uzman geçinenlerin bile anlamakta zorlanacağı kadar karmaşık bir hale gelince bilimsel olan ve olmayan bütün referansların sarsıldığı, bütün ölçülerin ve otoritelerin sınandığı, kaotik gelişmelere gebe görünen bir dünya da yaşamaya başladık.
Kapitalizmin küreselleşmesi, zenginleşmeyle birlikte insanlar arasındaki gelir eşitsizliğini de arttırdı. Bu dünyada insanları yönetmek çok zorlaştı; düzeni bozacak, ortalığı karıştıracak eylemlere girişmek çok kolaylaştı. Siber saldırılar roketli saldırılardan daha tehlikeli hale geldi.
Böyle bir dünyada, anlık gelişmelere ya da sosyal medyaya yansıyan haberlere odaklanarak ve verilen tepkilere bakarak yorum yapmak ve davranış belirlemek moda oldu. Herhangi bir olayda anlık duygular ve önyargılar öne çıkarken gerçeklerden uzaklaşma olasılığı arttı, sağlıklı değerlendirme yapmak zorlaştı.
İnsanlar olgulara dayalı nesnel gerçekler yerine duygulara ve algılara dayalı öznel gerçeklere itibar etmeye başladı. Bu olguyu tanımlamak için “Hakikat ya da gerçek ötesi” deyimi kullanmaya başladı. Duyguların ve kişisel kanaatların kamuoyunu belirlemede nesnel hakikatlerden daha etkili olma hali diye tanımlandı ve 2016’nın en popüler deyimi olarak ilan edildi.
İnsanların ortak paydalar bularak uyum içinde yaşayacağı bir düzen kurmanın neredeyse olanaksız hale geldiği ve algı operasyonlarının, yaygın olarak kullanıldığı bir dünyada yaşıyoruz şimdi.
Böyle bir dünyada gelişmeleri bilim dışı etkenlere bağlama eğilimi artıyor ve kargaşayı önleyecek kurtarıcı lider arayışı yaygınlaşıyor. Herkes kendine göre kurtarıcı adayları buluyor.
Bu ortamda insanların dikkatinin dağılması, kafaların karışması, çeşitli tevetürlere inanılması çok şaşırtıcı değli. Gerçek olay ile sanal olanı ayırmanın zorlaştığı koşullarda bazen hayallerin, beklentilerin ve umutların; bazen de kaygıların, korkuların, umutsuzlukların öne çıkması doğal.
Bu ortamda sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek için günlük enformasyon bombardımanının etki alanından çıkıp büyük resme odaklanmak ve karmaşık tablonun bütününe tarihsel bir perspektif içinde bakmak gerekiyor.
Büyük resme tarihsel bir perspektifle baktığımızda, bugün bize çarpıcı gelen gelişmelerin sıra dışı olmadığını daha iyi anlayabiliriz…
Dünya son çeyrek yüzyılda giderek hızlanan bir değişim ve dönüşümden geçiyor ve bu çok boyutlu değişimin ortaya çıkardığı karmaşık tablo 21.yüzyılla birlikte insanlık tarihinde yeni bir dönemeç noktasına mı gelindi? sorusunu akla getiriyor.
Bu noktada tarihe dönüp baktığımızda şunu görüyoruz; Taş devrinden bu yana insanlık tarihindeki büyük dönüşümleri hep teknolojidekii atılımlar tetiklemiş.
Teknolojideki gelişme, toplumsal gelişmenin de belirleyicisi olmuş. Teknoloji insanların yaşamını ve dünyanın gidişatını değiştirmiş.
Değişim ve dönüşüm süreçlerinde büyük alt-üst oluşlar yaşanmış; insanların konumları, mevkileri, statüleri değişmiş; düzenler bozulmuş, yeni düzenler kurulmuş.
Kimileri kazanmış, kimileri kaybetmiş. Herkes her şey olmayı hayal edebilmiş böyle dönemlerde. Bu uğurda büyük uğraşılar verilmiş. Değişimi savunanlar ile değişime karşı çıkanlar çatışmış, savaşlar çıkmış.
Böyle dönemlerde dinlere-peygamberlere, sıra dışı kahramanlara ve mucize çözümlere umut bağlayanlar çoğalmış. Kargaşayı önleyecek ve düzeni sağlayacak kurtarıcılar aranmış.
Değişime ayak uyduramayan ülkelerde, geçmişi geri getirme ve tarihteki zaferleri tekrarlama vaadiyle toplumları oyalamaya çalışan siyasi liderler ortaya çıkıp kurtarıcı rolüne soyunmuş ve popüler olabilmiş.
Bu liderlerin peşinde maceraya sürüklenen toplumlar çoğu kez büyük bedeller ödemiş, eski güzel günleri geri getirme vaadinin bir aldatmaca olduğunu da yaşayarak öğrenmiş insanlar…