“PÜFF!” DER DEMEZ ANAVARZA PUTLARI BİR ANDA TOZ OLMUŞ!

Önceki yazımızın devamını veriyoruz ki,Anavarza’nın nasıl bir emre amade hazine olduğunu her kes daha iyi anlasın.
“Deve tellal iken, pire berber iken…” demeyelim ama, Pelagius Anavarza’ya vali iken, bu zalim adamın zalim askerleri, Theodulos isimli bir genç kadının pervasızca Allah’tan, İncil’den, İsa’dan, Musa’dan bahsettiğini öğrenmişler. Hemen toparlanıp ani bir baskınla ele geçirmişler… Theodulos, gözü dönmüş hoyrat askerlerin bakışındaki nefret ve şehveti hissedince, canından değil, namusundan korkmuş ve “Size altınlar vereyim, geleceğinizi kurtarın, yeter ki bana ilişmeyin!..” dediyse de fayda etmemiş. Askerler, aynı kaba hareketlerle tuttukları gibi getirmişler, Vali Pelagius’un karşısına dikmişler…
Pelagius, Tehodula’yı tepeden tırmağa süzdükten sonra “Bak!..”demiş, “Gençsin, gösterişlisin… Sen bırak şu Allah dediğin görülmeyen, bilinmeyen meçhulü ve de ne dediğini bilmeyen İsa’yı… Bizim gözle görülür, taştan yapılmış nice putlarımız var. Gel şimdi edebinle bu putlara tap, canını bağışlayayım.”
Theodulo, daha Vali sözü bitmeden, vakur ve gururlu bir eda ile başını kaldırıp “Ben bir hıristiyanım. Adım, “Allah’ın hizmetçisi” demektir ve bu nedenle herkes bana Theodula der. Tek ve Gerçek Allah’a ibadet ederim. Herhangi bir taşa tapınmam söz konusu bile değil…” diye haykırmış adeta… Bunun üzerine, zalimlerin en zalimi olan Vali “İşkence başlasın, bu karı ne olduğunu anlasın!” gibisinden emir vermiş. İşkence ustaları hemen faaliyete geçmişler ama, kadında acı-ıstırabın zerresi yok… Bir daha, bir daha!.. I-ııhhh!.. Theodula, sanki tüylerle okşanıyormuşcasına rahat ve huzur yansıtan hafif tebessümünü zerre kadar bozmuyor…
İşkenceciler ürküp şaşırmışlar ve Vali’ye dönerek “Efendim, ne oluyor?” dercesine bakmışlar… Aslında Vali de olup bitene anlam veremiyormuş ama birden “Bizim müşfik allahlarımız ona bir şans tanıdı. Acı hissettirmediler ki, anlayıp normal yola dönsün” demiş.
Theodula, rahatını hiç bozmadan, “Bana tanrılarınızı gösterin ki, gidip teşekkür edeyim” deyince de, Hadriyan Mabedi’ne götürmüşler ve buradaki en kudretli tanrı heykelinin karşısına dikmişler.
Zalimler Theodula’dan teşekkür beklerken, bizimki derin bir nefes alıp bu kudretli tanrı heykeline üfleyince, taştan yapılma tanrı bir anda toz zerreleri yığını haline gelmiş.
Vali, durumu görünce bir yandan dellenmiş bir yandan da “İmparator mübarek tanrının toz haline geldiğini öğrenirse bana ne yapmaz ki!..” telaşı ile terlemeye başlamış. Ani bir hareketle, Theodula’nın karşısında diz çökmüş ve “Bak ben artık Hıristiyan oldum. Senin Rab’bına inanıyorum. Sen de lütfen bu putu eski haline getir!” diye yalvarmaya başlamış. Theodula, içinden Hazreti İsa ve Yüce Allah’a dua edince, bu sefer de o toz zerreleri kaybolmuş ve put haline gelmiş. Üzerinde en ufak bir eksik-gedik, çatlak-patlak yokmuş hem de…
Putu kurtaran Vali Pelagius, Theodula’yı tapınaktan çıkarıp işkencenin çok daha ağır usullerle devamını emretmiş. Tabii ki Hıristiyan-mıristiyan olmamış asla… Velakin, ne yaparlarsa yapsınlar, Theodula gözünü bile kırpmıyor. İşkence alanına biriken halk da, gördüklerinin etkisiyle birer-ikişer Hıristiyan olmaya başlayınca, Vali iyice çılgına dönmüş. İmana gelenlerden fark ettiklerini alıp kafa uçurarak, ateşe atarak işkence furyasını genişletmiş adamakıllı. O hınçla, Theodula’yı ceennem gibi yanmakta olan fırınına atmış. Allah’ın hikmeti işte!.. Theodula yine dip diri, yine dup duru ve yine gülümsüyor.
Bakmış olmuyor, işkence ve ölüm uzmanları ile bir araya gelmiş ve uzun müzakerelerden sonra, kalın bir demir levhanın altında devasa ateş yakarken Theodula’yı üstüne germişler. Demir kızarmış, Theodula’da yine zerrece değişiklik yok. Bu sefer üzerine kaynar katran dökmüşler, olmamış, kaynamış mum dökmüşler… Sonuç, sıfır… Kazan kazan kaynar yağla deneyince de, iyice kızgın olan olan demir plaka parçalanıp sağa sola mermi gibi dağılırken nice kafirin canını almış. Bu arada Pelagius’ta korkudan kudurarak can vermiş…
Kafirler inatla, Theodula ile ona yüksek sesle destek veren birkaç kişiyi daha tekrar fırına atmışlar. Fırın ehli, mutluluk içinde, el-ele öteki dünyaya yolculuk ederken, yüzlerce Anavarzalı da imana gelip Hıristiyan oluvermiş…
Ne dersiniz, Katolik Kilisesi kutsal emanetlerinde yazılı bu hikaye Hıristiyanlara ve kültür meraklısı sair din ehli ile inançsızlara anlatılsa, katar katar meraklı merak edip Anavarza’ya gelmez mi?.. Tomar tomarparaları da bırakmaz mı?…