SEL BU KADAR ZARARI AĞAÇSIZLIKTAN VERİR

Yaşım gereği ben de birkaç selle karşılaştım. BÖLGE’de Adana Sellerini konu alan bir de dizi hazırladığımda pek çok belge ve arşiv taraması yaptım. Kestirmeden yazayım; eski seller asla hem çok yüksek miktarla ve hem de bu kadar ani gelmezdi. Nehirler yavaş yavaş yükselirken yetkililer olsun, vatandaşlar olsun “Kabaracak, önlem almak gerek” derler, gazeteler de sel tehlikesini iki-üç gün önceden uyarı biçiminde verirdi.
Karların erimesiyle, yaz başına doğru gelen seller de yazıda-yabanda önce homurtularla seslenirdi. Bir defasında, Barkal’da, yolun Güney yanına düşen bağımızdaydık. Babaannem yerden gelen seslere dayanarak selin gelmekte olduğunu anlamıştı. Gerçekten de iki saate kalmadan topuk hizasına yükselen su, akşamüstü diz boyunua ulaşmıştı.
Günümüz sellerine bakınız; aniden ve canavar gibi saldırarak, döküp yıkarak geliyor. Karadeniz’deki son sel felaketi aynen böyle oldu.
AĞAÇLARI KATLEDEREK FELAKET YOLUNU AÇTIK
Kim ne derse desin. Yıkıcı sellerin bu denli hışımla gelmesinin arkasındaki temel neden ağaç katliamıdır, ormanlardaki kıyımdır. Ulu Önder Atatürk ağaca kıyılmasın diye koskoca binayı çektirmişken, zamanımızda, bırakın ağacı, ormanlar bile “Sebilullah” dedirtecek kadar feda ediliyor. Ufacık bir kapasite yakalar yakalamaz biriler, çabucak HES (Hidroelektrik santral) konduruveriyor. Her HES, rezervuarı, santral binası, ariyet sahası, şalt sahası ve yaklaşım yolları için inanılmaz sayıda ağacın feda edilmesine yol açabiliyor.
Tek suçlu HES olsa keşke… Son yıllarda, ormanlık alanlarımızda, aklın alamayacağı kadar çok maden ocağı ruhsatı verildi. Madenle de kalınmadı, sanki açık alandaki taşlar çürükmüş gibi, ormanda da taş ocağı izinleri dağıtıldı. Siyanürle altın çıkarılan şantiyelere dokunmadık daha…
BAŞKA YERDE BÖYLESİ YOK!
Bölgemiz ormanlarında defalarca dolaştım. Benim bildiğim ormanda, ağaçtan daha çok çeşitli yaş ve boylarda fidan olur. Böylece eski ağaçlar kesildikçe yerlerini yenileri alır. Bölgemizde, en azından benim gezdiğim ormanlarda, fidanın “F”si bile olmuyor. Olmaz da… Çünkü bizde kontrolsüz keçi otlatma diye felaket ötesi uygulama var. Padişahlık döneminde olsun, 1859’ye kadar Cumhuriyet döneminde olsun, ormanda keçi görmek pek nadir sayılırdı. 1959’de “Yeter!.. Söz Milletin…” sloganıyla iktidara gelen Demokrat Parti, köylünün oylarına yöneli faaliyetleri pek önemsedi ve ondan sonra da ormanlarımız, fidan yaşatmamak gibi temel içgüdüye sahip keçilerin sofrası oldu. Odur, budur, orman kendini yenileyemez; Orman Genel Müdürlüğü de açığı fidanlıklarla kapatmaya çalışır.
ÇARŞAMBAYA: BİTMEDİ, DAHA YAZACAĞIZ.

AĞAÇ EKSİLİR SEL ARTAR: Gülek Boğazı’na doğru yaklaşırken o güzelim ağaçların tıraşlanarak kökten yok edildiği alan içinizi buracaktır. Bu fotoğrafı yeni çektim. Gülek havzasında, tıraşlanan bir alan. Bunun gibi binlerce dönüm alanı, örneğin Namrun’a giderken görebilirsiniz. Önümüz kış. Yağmurlar buradaki toprağı kısmen veya tamamen yok edecek. Diğer sel kollarıyla birleşiü akarsuları balon gibi şişirecek, taşıracakYeni fidanı besleyecek toprak ya çok azalacak ya da hiç olmayacak. Halbuki orman, uzun yıllar içinde altında kalın bir organik tabaka oluşturmuştur. Yağmur suları bu tabaka tarafından emilerek yeraltı sularını besler. Serbest akmadığı için de kolay kolay zarar verebilecek taşkınlara yol açmaz.