“20 GÜNLÜK TATİLDEN PANORAMA”

BACALARDAN BİR DE DİYOKSİN VE

FURAN GAZI DA ÇIKARSA, YANDIK!

Gazeteniz BÖLGE üst üste yayınlarla Karataş Yolunda enerji üreten bir tesisin baca gazından kaynaklanan büyük tehlikeyi gündeme taşıdı. Biyokütle (!) yakılarak elektrik enerjisi üreten tesise işletme ruhsatının Yüreğir Belediyesi tarafından verilmiş olmasını anlamak olası değil. Hata, hem de yerin yedi kat dibinden semanın yedinci katına kadar uzanan hata…

Böyle tesislerin ÇED’siz (Çevre Etkileşim Değerlendirme Raporu) yapılması asla kabul edilemez. ÇED’i de, yapsa yapsa Çukurova Üniversitesi Çevre Merkezi Müdürlüğü yapabilir. Geçtiğimiz yıllarda sorumlusu olduğum bir çevre projesini takip ederken baca gazlarının ne kadar ciddi tehlikeler taşıdığını çok iyi öğrendim.

Büyük korkum şu; yakılan ürünler içinde plastikler de varsa, ki, anladığım kadarıyla var, diğerlerinin yanısıra FURAN ve DİYOKSİN isimli çok, ama çok tehlikeli gazlar da çıkacak ve etrafa dağılacak. Bu zehirler düştüğü yerde uzun süre kalıyor.

1999 yılı Ocağı ile Şubat’ın ilk haftasında Japonya’daydım. Adana’da önerdiğim bir uygulamayı seven Tokyo bana 26 günlük bir inceleme gezisi yaptırdı. 6 bin kilometre yol gezdik. Dönüşe birkaç gün kala İngilizce bir gazetede “Barış Manço Öldü” haberi gözüme çarptı. Gazeteyi almışken diğer haberlere de baktım. Bunlardan biri çok çarpıcıydı. Osaka’daki bir atık yakma bacasından yanlışlıkla diyoksin emisyonu olabileceği tehlikesine karşı önlem olarak 60 kilometre yarıçaplı bir alanda yetişen sebze meyve ve hayvan ürünlerinin satışı yasaklanmıştı…

Olay bu kadar ciddi… İyi ki varsın BÖLGE!..

AKP’Lİ MİLLETVEKİLLERİMİZİN DE

AKLI BU HESABI KAVRAMAMIŞTIR

Konumuz Hava Limanı…

En önce, Çukurova Havaalanı diye yeni ve çok pahalı bir tesise neden gerek duyulduğunu şahsen anlayabilmiş değilim. Bizzat denedim. Mersinli için Adana Hava Limanına ulaşmak daha çabuk. İleride özel yol bağlanacak ama bu kez de Adana ile Osmaniye ve ilçelerine gadirlik olacak.

Her neyse… Kuş Cennetleri havzasında olduğu için ben tatlı canımı emanet edip buradan kalkan ve buraya inen uçaklara asla binmem. Demem o da değil; Adana Milletvekillerinin muhalefet kanadı defalarca laf söz etti ama malum nedenlerle söylediklerinden sonuç çıkmadı. Bekledik, AKP’li milletvekili kardeşlerimiz devreye girer diye, olmadı… Ya girmediler ya da sesleri kesildi.

Neyse ki, İYİ Parti Genel Başkanı Grubunda bu konuyu etraflıca anlattı. Söylediklerini kelimesi kelimesi alıyoprum ve utanç duyacakları için bu konuya laf etmeyen ya da edemeyen vekillerimizden özür diliyorum.

Meral Akşener dedi ki:

“Daha birkaç gün önce yılan hikayesine dönen bir ihale tekrar edildi. 9 yıl önce 357 Milyon Avroya ihale edilen Çukurova Havalimanında altyapı işlerinin % 85’i tamamlanmıştı. Ancak, ihaleyi alan şirket iflas edince inşaat durdu. Ve bu yılın başında ihale yenilendi. O meşhur 5 müteahhitten 3’ünün girdiği ihaleyi bir başka firma kazandı. Ama bir süre sonra  Ulaştırma Bakanı görevden alındı ve ihale iptal edildi.  Şaşırdık mı? Şaşırmadık…

Konu mahkemelik oldu. Bu gelişmelerin ardından  geçtiğimiz Cuma günü yenilenen ihale bu kez bambaşka bir firmaya gitti. Bu sefer o 5 müteahhit ihaleye girmedi. Altyapısının % 85’i tamamlanmış olan havalimanı inşaatı, 9 yıl sonra bu defa 300 Milyon Avroya ihale edildi. Peki, Çukurova Havalimanı için verilen yolcu garantisi kaç, biliyor musunuz? 12 MİLYON KİŞİ…Yani, uçsa da, uçmasa da ihaleyi alan şirkete yıllık 12 milyon yolcunun hizmet bedeli ödenecek. Kim ödeyecek? Elbette milletimiz ödeyecek. Bu arada, bu havalimanının yanıbaşında Adana Şakirpaşa Havalimanı var. Onun yıllık yolcu kapasitesi ne kadar biliyor musunuz? 5 Milyon kişi. Şimdi soralım; yanıbaşındaki hem de yoğun bir havalimanı bile yılda 5 milyon yolcuya hizmet verirken ikinci bir havalimanına 12 milyon yolcu garantisini vermek nasıl bir hesaba dayanır?”

Sayın AKP’li milletvekillerimiz de bilirler; yakında hızlı tren Adana’ya uzanacak ve o zaman değil 5 milyon, 3 milyon yolcu bile zor bulunur. Bakalım kimler utanacak!..

KURTULUŞUMUZUN YÜZÜNCÜ YILINI

KUTLAMA HAZIRLIKLARI BERDEVAM

BÖLGE, aylar önce Kurtuluşumuzun Yüzüncü Yıldönümü ile ilgili bir kampanyanın fitilini ateşledi. Sayın Valimizle ve belediye başkanlarımızla yapılan görüşmeler son derece olumluydu ve belli ki Adana’daki ciddi kurumlar 5 Ocak 2022 için ellerin taşın altına seve seve koymaya hazırlar.

Büyükşehir Belediyemiz Kurtuluş simgeleyen görkemli bir anıt için kolları sıvadı. Uygun yer arayışı aylardır sürüyor. Son olarak, Zeydan Başkan Seyhan’da iken Sucuzade’de yaptırmaya başladığı ve sonra inşaatı duran Kent Meydanı üzerinde yoğunlaşıldı. Duyduk ki, Seyhan Belediyemiz burayı Büyükşehir’e devretmek üzere gerekli bürokratik işlemleri tamamlamak üzere.

Geniş tabanlı bir komisyonun sürüklediği proje için yer bulundu sayılır. Şimdi sıra, anıt yarışmasında. Bu amaçla da Büyükşehirde, Türkan Eşli yönetiminde ciddi çalışmalar ara vermeden sürdürülüyor. Fotoğraf, komisyon Üyelerinin Sucuzade’deki meydanda inceleme yaparken çekildi.

BU UTANÇ PERDESİ İÇİN DE BİR

TAVSİYEN YOK MU, ALİ ERBAŞ?

Bu fotoğrafı önceki Pazar günü çektim. Yer, Yüzüncü Yıl’daki Hacı Bektaş Veli Cemevi. Aşure etkinliğine binlerce vatandaş katılmış. Aralarında pek çok da sünniler de var. Tabii ki Alevi etkinliği. Belediye başkanlarımız orada, bazı yüksek makam sahibi bürokratlarımız da orada…

Dikkat ederseniz, POLİS şeritleriyle donatılmış demir paravanlar da yer alıyor. Güvenlik güçlerimizin takdirlerine elbette söz edecek halimiz yok. Üzüntümüz, emniyetin böyle bir önleme gerek duyması. Daha doğrusu, bazı yobaz kafaların mezhepçilik adına oluşturduğu vicdan dışı koşullar.

Halbuki sadece iki üç yıl öncesine dek böyle önlemlere gerek duyulmuyordu. Etkinlikler de misli görülmemiş coşkuyle tamamlanıyordu. Çörekçi, börekçi, sıkmacı, tatlıcı çerezci, ciğerci, bicici, şalgamcı, şalgamcı ve daha nice küçük esnafın katılımı da havayı daha bir güzelleştirmekteydi. Önceki hafta ise bu barikatın dışında ağır müdahale aracı dahil sayısız polis araçları, motorsikletler vardı yalnız.

“Söylediklerim Anayasal görevimin gereğidir” diyen Sayın Ali Erbaş, bir kere o sözlerle Anayasa’nın “Laiklik” ilkesini ne kadar tırmaladığını bilmeliydi. Vaz geçtik o sözlerden. Ticaretten Hukuk’a, Sosyal Medya’dan Günaydın’a kadar laf etmedik alan bırakmayan Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş, bu fotoğrafın anlamını her halde en iyi, en Kapsamlı anlayacak konumda. Böyle tehlikeli rezaletin ortadan kalkması ve İslami İlkelerin en önemlileri arasında sayılan “Uhuvvet” yani kardeşlik kavramının hakim olması için kim ya da kimler konuşmalı Sayın Ali Erbaş?

BEŞ OCAK STADI YIKILMIŞ, BARİ

MİLLET PARKI EMRİNE UYULSUN

AVM olacak, apartmana gidecek falan sderken çıkan karşı sesler üzerine, ve de Sayın Ömer Çelik Vekilimizin girişimleriyle Sayın Cumhurbaşkanı “Millet Parkı yapılsın” talimatını vermişti.

Stad yıklıdı.

Makul muydu? Bence hayır. Gelişmiş ülkelere yüzden fazla gezim oldu ve pek çok küçük kasabada birden fazla stad gördüm. Suriyelisini, Afganını, bilmem nerelisini bıraktık, 2 milyon Adanalı için iki stad göz mü çıkarırdı.

Olan oldu, kötü oldu, ama artık oldu.

Korkum şu, Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatının altındanm girp üstünden çıkarak Milli Park dışında bir uygulamaya girilmez inşallah. Bu konuyu da AKP Adana Milletvekillerine emanet edelim. Buradaki fotoğraf, sağolsun Oğuzhan Delen kaynaklıdır.

ORMANLARA “DÜŞMAN”  OLAN

KURUMLAR DA MI VAR ACABA?

Yaylamız orman kıyısında güzel bir yer. Üç tarafı yoğun ağaçlarla bezenmiş tepeliklerden oluşuyor. Kızılçam cinsi ağaçlar kilometrelerce uzanan geniş alanları kaplamış. Bitirmekte olduğumuz sezonun başından itibaren ormandan kesim sesleri duyar olduk. Kaçak kesim olabilirdi ama baktık ses kesilmiyor, ilgilendik. Meğerse, Orman İdaresi tıraşlama kesim yapıyormuş. Bizim gibi fanilerin aklı ermediği için, inceli kalınlı tüm ağaçların kesiliyor olmasını elbette anlayamayız. Anladığımız şu, 60 yaşına kadar gelmedikçe kızılçamın ekonomik değeri son derece düşük kalırmış. Bizde de bırakın 60 seneyi, bunun yarısını bulmuş kızılçam ormanı bulmak zor, çok zor. Çünkü her 15-20 yılda bir Yangın olur. Arsızdır, hiç dokunulmasa bile kızılçam ormanı kendini yeniler. Ayrıca dikimi de kolaydır.

Baktık, devlet kesimi, sökümü, sekilemeyi ve de yeniden dikimi ihale etmiş. Ormancılar ise “Bizde yeterli eleman var, üstelik işi çok daha iyi yapabiliriz” diyorsa da bizim derdimiz toprak kaybı. Tıraşlama sonrası köklerin sökümü ve teraslama ile gevşeyen yüzey toprağı gelmekte olan yağışlarla akıp gidecek ve al sana bir kat daha erozyon…

Ekosistemi korumak koşuluyla kızılçama tahsisli alanların bir kısmı zeytin, ceviz, badem, incir, harnup gibi dikimden bir süre sonra az su isteyen ağaçlar için köylüye verilse, artık yangın da olmaz, ekonomik değer de artar.

Dedik ya, biz fanilerin aklı bu kadar çalışıyor ancak…

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor